Yahudi mezarlığına saldırıdan alınacak dersler
Türkiye
toprakları doğu ile batı, güney ile kuzey arasında bir geçiş köprüsüdür. Bu
nedenle tarihsel süreçte pek çok medeniyete beşiklik etmiş, birçok devletin
kurulmasına zemin oluşturmuş ve farklı milletlerin bir arada yaşadığı bir alan
tanzim etmiştir. Bunun sonucunda da çok kültürlü bir birikime ve dünyada
eşi az bulunan kültürel zenginliğe sahip
olmuştur.
Toplumları
birbirine bağlayan ve toplum yapan değerler vardır. Bunlar, din, dil, kültür ve
sosyal birlikteliktir. Din bir tercihtir ve insanların akli eylemleriyle
gerçekleştirdiği bu seçim, sadece kişiyi bağlamaktadır. Bu nedenle kimse
bir dini inanca zorlanamaz. Bu Kur’anın bir emridir. Türkler de
tarihsel süreçte Kur’an’ın bu buyruğunu ilke edinmiştir. Türkistan
coğrafyasının her yerinden, orta Avrupa’ya, oradan da Yemen’e kadar
medeniyetini yaşattığı topraklarda yaşayan farklı inanç ve kültürdeki yurttaşlar,
zamanla birlikte yaşama kültürünü elde etmiş ve bunu asırlar boyunca da çok
başarılı şekilde yaşatmıştır.
Kadim
medeniyetimiz, çoğunluğu Hristiyan olan Gagavuz Türkleri, yine Türk etnik
kökenli olan Aşkenaz Yahudileri, Müslüman olmayan Hazar Türkleri gibi pek çok
gruba sahip çıkmış ve onlarla birlikte huzurlu yaşamıştır. Bu durum, diğer
inanç sahipleri için de aynı olmuştur. Ermeni ve Rum kökenli yurttaşlar ile
birlikte yaşamış olan Türk toplumu, tarihte eşi ve benzeri az bulunur şekilde
sosyal alanda ve kamusal sahada bir birliktelik göstermiştir. Bir takım dış
müdahalelerin etkisi ve tahriki ile meydana gelmiş birkaç hadise dışında bir
sorun da var olagelmiş değildir.
Türk-İslam
devletlerinde hiçbir zaman gayr-ı müslimler toplumdan dışlanmamıştır. Bu
nedenle Laiklik İslam toplumlarında bir gereksinim olarak görülmemiştir.
Laiklik, batı dünyasındaki skolastik bataklığından çıkışın ilacı olarak üretilmiştir.
Dini farklılıklara sahip olan ve Müslüman olmayanlar toplumun bir parçası kabul
edilmiş, hatta dini özgürlüklerini tam yaşayabilmeleri için kendi dinlerine
göre adli süreçleri yürütme hakları dahi verilmiştir. Hz. Peygamber de “Bir
gayr-ı müslime eziyet eden, beni karşısında bulur.” ifadesiyle konuya
vurgu yapmıştır.
Tarihimizde
çok nadir görülen bir olay gerçekleşti ve 15 Temmuz 2022 tarihinde Hasköy
Yahudi Mezarlığı’na bir saldırı yapıldı. Bunun bir provokasyon olduğu çok açıktır.
Zira bu olay, ezici çoğunluğu Müslüman olan Türkiye toplumunun dini inancıyla
bağdaşmayan bir davranıştır. Öte yandan mezar taşlarının parçalanması, engin
hoşgörüye sahip Türk töresiyle uyuşmaz.
Bu
tür olayların bir daha yaşanmaması için geleceğe yönelik bazı önlemler
alınmalıdır. Öncelikle eğitim kurumlarımızda daha çok Müslim, gayr-ı müslim
çocuğun birlikte okuduğu okullar oluşturulmalı. Mevcut olanlarda ise dengeli
dağılım yapılmalı. Bütün paydaşlar “ötekileştirici, yaşam biçimi dışlaması veya
dayatması yapan” her türlü yaklaşımı terk etmekle işe başlamalıdır. Elitist ve
seçkinci, nobran bir üslupla birbirine bakan insanların toplumsal fayda
üretmediği ortadadır. “Bütün paydaşlar” önce “birey bazında” düşünce ve eylem
yapısını düzelterek işe başlamalıdır. Mevcut ötekileştirici ve yaşam biçimi
“dışlaması veya dayatması” yapan işleyişin faydasız zarar olduğu ortadadır. Biz
sadece birbirimizin farklılıklarını tefrika unsuru haline getirme hastalığını
tedavi edip, farklılıklarımızdan milyonlarca kat fazla olan “ortak noktalarımızda
buluşma” kültürü ile toplumsal huzuru ve gelişimi sağlayabiliriz. Aksi takdirde
millet olma bilincini baltaladığımızın farkında olmalıyız artık…
Bu bağlamda, ülkemizin
zenginliklerinin birlikte yaşaması kültürünün ihyası ve inşasına hizmet etmekte
olduğunu gördüğüm “İstanbul Dostları Grubu” çalışmalarının da bu kültüre olumlu
katkıları olacağı açıktır. Bu grup, her türlü inanç ve etnik kökenden, yani
milletimizden oluşan, ülkemizde hatta şehrimizde birlikte yaşadığımız farklı
kültürleri tanımak için gayret eden bireylerdir. Nasıl ki, hep bize anlatılırdı
ya, eskiden sokaklara hep birlikte oyunlar oynanırdı, apartmanlarda birlikte
mutlu ve huzurlu yaşardık, bu güzel kültürü ihya ve inşa etmek için gerekli
olan ilk şart bilmek ve tanımaktır. İşte İstanbul Dostları Grubu da bu düşünce
ile bir araya gelmiş keyifli insanlardan oluşuyor. İdeolojik,
yaklaşımlardan arınmış, siyasi partiler ve düşünceler ile ilişkili olmaksızın
(arka bahçe olmayan) “siyaset üstü bir
bakışla” olayı ele alıp “Ehlibeyt Ocakları Mensupları” ile “Ehli
Sünnet Geleneği Mensupları” Müslümanlar, Yahudiler, Hristiyanlar, vs vs
Türk, Kürt, Ermeni, Süryani, Çerkez, Laz, vs vs ayrımı gözetmeksizin “ülkesini
seven, ülkesinin insanına nefret değil sevgi besleyen ve bu güzellikleri
birlikte yaşamak ve yaşatmak isteyen insanların buluşma zemini”
oluyorlar. Bu ülkenin sosyal dokusuna,
kültür ve medeniyetine nasıl fayda üretebileceği düşüncesi ile çalışan bir
gönüllüler grubu… Bu grubun mevcut dokusunu bozmadan, bir başka yere
evirmeden devam ettirebilme başarısını göstermesi halinde ülkemizde çok çok
büyük ufuklar açılmasına vesile olacağı kanaatindeyim. Kurucusu Sayın Fatma
Yavuz Hanım’ı ve destekleyen gönül dostlarını tebrik ederiz.
Unutulmamalıdır
ki bu milleti bir arada tutan en büyük faktör, aynı ülkede yaşamak, Türkiye
toplumunun bir parçası olmak ve aynı vatan topraklarında hayatı sürdürmektir.
Yani bu ülke insanlarının en önemli birliktelik göstergesi, vatan
birlikteliğidir. Milletimiz, “azınlık” gibi ötekileştirici kavramlaştırmayı ve
psikolojik baskı unsurunu da terk ederek, eylem ve söylemleri ile ülkesine
gönülden bağlı herkesi ülkesinin eşit vatandaşı görme “düşünsel seviyesine”
evrilmelidir. Fiilen “mutlak eşitlik” varken, “azınlık” demenin kime ne faydası var?
Bu
nedenle dini söylemlerde bulunan “müslim ve gayrımüslim” tüm dini cemaatler ve etnik oluşumlar ve
mensupları birleştirici dil kullanmalı, ayrıştırıcı, toplumu kutuplaştırıcı ve
ötekileştirici dil ve üsluptan uzak durulmalıdır. Bu söylemleri eylemler ile de
desteklemeliyiz. Özellikle, seküler/muhafazakar
ayrıştırmacılık hastalığını da acilen “söylem ve eylem” bazında terk etmeliyiz.
Birlikte yaşadığımız Anadolu topraklarında seküler-dindar ayrımı yapmaksızın
her türlü hayat tarzına karşılıklı saygı esas alınmalı, yaşam biçimi
dayatmacılığı veya dışlayıcılığı engellenmelidir. Herkesin bir diğerinin yaşam biçimine saygı duymasından başka toplumsal
huzur yolu yoktur.
Toplumsal
gerginlik oluşturucu veya dışlayıcı söylemler ve eylemler, bu ülkede yaşayan
hiçbir kesime fayda vermemektedir. Sadece dış müdahalelere kapı aralar ki bu
durum Anadolu gemisinde yaşayan herkes ve her kesime zarar verir.
Devlet,
sadece belirli bir kesimin değil, yönetimi altında bulunan toplumların hepsini
ve her kesimini kucaklar. Hukuk da ayrım yapmaksızın her bireye eşit
mesafededir. Bu ise birlikte yaşamanın temel bir ilkesidir. Herkes ve her
kesim, bu birliktelik sorumluluğunun bilincinde olarak hareket etmek
zorundadır.
Binlerce yıl bu topraklarda birlikte yaşamış Mezopotamya milletlerinin, Anadolu irfanının ve kadim medeniyetimizin özünde barış, kardeşlik ve dayanışma olduğuna olan inancımızın verdiği güçle, birlikte, kardeşçe yaşamaya kararlı olduğumuzu bildiriyoruz.