Dolar (USD)
32.50
Euro (EUR)
34.95
Gram Altın
2429.81
BIST 100
9801.04
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

18 Temmuz 2022

Yahudi mezarlığına saldırıdan alınacak dersler

Türkiye toprakları doğu ile batı, güney ile kuzey arasında bir geçiş köprüsüdür. Bu nedenle tarihsel süreçte pek çok medeniyete beşiklik etmiş, birçok devletin kurulmasına zemin oluşturmuş ve farklı milletlerin bir arada yaşadığı bir alan tanzim etmiştir. Bunun sonucunda da çok kültürlü bir birikime ve dünyada eşi az bulunan kültürel zenginliğe sahip olmuştur.

Toplumları birbirine bağlayan ve toplum yapan değerler vardır. Bunlar, din, dil, kültür ve sosyal birlikteliktir. Din bir tercihtir ve insanların akli eylemleriyle gerçekleştirdiği bu seçim, sadece kişiyi bağlamaktadır. Bu nedenle kimse bir dini inanca zorlanamaz. Bu Kur’anın bir emridir. Türkler de tarihsel süreçte Kur’an’ın bu buyruğunu ilke edinmiştir. Türkistan coğrafyasının her yerinden, orta Avrupa’ya, oradan da Yemen’e kadar medeniyetini yaşattığı topraklarda yaşayan farklı inanç ve kültürdeki yurttaşlar, zamanla birlikte yaşama kültürünü elde etmiş ve bunu asırlar boyunca da çok başarılı şekilde yaşatmıştır.

Kadim medeniyetimiz, çoğunluğu Hristiyan olan Gagavuz Türkleri, yine Türk etnik kökenli olan Aşkenaz Yahudileri, Müslüman olmayan Hazar Türkleri gibi pek çok gruba sahip çıkmış ve onlarla birlikte huzurlu yaşamıştır. Bu durum, diğer inanç sahipleri için de aynı olmuştur. Ermeni ve Rum kökenli yurttaşlar ile birlikte yaşamış olan Türk toplumu, tarihte eşi ve benzeri az bulunur şekilde sosyal alanda ve kamusal sahada bir birliktelik göstermiştir. Bir takım dış müdahalelerin etkisi ve tahriki ile meydana gelmiş birkaç hadise dışında bir sorun da var olagelmiş değildir.

Türk-İslam devletlerinde hiçbir zaman gayr-ı müslimler toplumdan dışlanmamıştır. Bu nedenle Laiklik İslam toplumlarında bir gereksinim olarak görülmemiştir. Laiklik, batı dünyasındaki skolastik bataklığından çıkışın ilacı olarak üretilmiştir. Dini farklılıklara sahip olan ve Müslüman olmayanlar toplumun bir parçası kabul edilmiş, hatta dini özgürlüklerini tam yaşayabilmeleri için kendi dinlerine göre adli süreçleri yürütme hakları dahi verilmiştir. Hz. Peygamber de “Bir gayr-ı müslime eziyet eden, beni karşısında bulur.” ifadesiyle konuya vurgu yapmıştır.

Tarihimizde çok nadir görülen bir olay gerçekleşti ve 15 Temmuz 2022 tarihinde Hasköy Yahudi Mezarlığı’na bir saldırı yapıldı. Bunun bir provokasyon olduğu çok açıktır. Zira bu olay, ezici çoğunluğu Müslüman olan Türkiye toplumunun dini inancıyla bağdaşmayan bir davranıştır. Öte yandan mezar taşlarının parçalanması, engin hoşgörüye sahip Türk töresiyle uyuşmaz.

Bu tür olayların bir daha yaşanmaması için geleceğe yönelik bazı önlemler alınmalıdır. Öncelikle eğitim kurumlarımızda daha çok Müslim, gayr-ı müslim çocuğun birlikte okuduğu okullar oluşturulmalı. Mevcut olanlarda ise dengeli dağılım yapılmalı. Bütün paydaşlar “ötekileştirici, yaşam biçimi dışlaması veya dayatması yapan” her türlü yaklaşımı terk etmekle işe başlamalıdır. Elitist ve seçkinci, nobran bir üslupla birbirine bakan insanların toplumsal fayda üretmediği ortadadır. “Bütün paydaşlar” önce “birey bazında” düşünce ve eylem yapısını düzelterek işe başlamalıdır. Mevcut ötekileştirici ve yaşam biçimi “dışlaması veya dayatması” yapan işleyişin faydasız zarar olduğu ortadadır. Biz sadece birbirimizin farklılıklarını tefrika unsuru haline getirme hastalığını tedavi edip, farklılıklarımızdan milyonlarca kat fazla olan “ortak noktalarımızda buluşma” kültürü ile toplumsal huzuru ve gelişimi sağlayabiliriz. Aksi takdirde millet olma bilincini baltaladığımızın farkında olmalıyız artık…

Bu bağlamda, ülkemizin zenginliklerinin birlikte yaşaması kültürünün ihyası ve inşasına hizmet etmekte olduğunu gördüğüm “İstanbul Dostları Grubu” çalışmalarının da bu kültüre olumlu katkıları olacağı açıktır. Bu grup, her türlü inanç ve etnik kökenden, yani milletimizden oluşan, ülkemizde hatta şehrimizde birlikte yaşadığımız farklı kültürleri tanımak için gayret eden bireylerdir. Nasıl ki, hep bize anlatılırdı ya, eskiden sokaklara hep birlikte oyunlar oynanırdı, apartmanlarda birlikte mutlu ve huzurlu yaşardık, bu güzel kültürü ihya ve inşa etmek için gerekli olan ilk şart bilmek ve tanımaktır. İşte İstanbul Dostları Grubu da bu düşünce ile bir araya gelmiş keyifli insanlardan oluşuyor. İdeolojik, yaklaşımlardan arınmış, siyasi partiler ve düşünceler ile ilişkili olmaksızın (arka bahçe olmayan) “siyaset üstü bir bakışla” olayı ele alıp “Ehlibeyt Ocakları Mensupları” ile “Ehli Sünnet Geleneği Mensupları” Müslümanlar, Yahudiler, Hristiyanlar, vs vs Türk, Kürt, Ermeni, Süryani, Çerkez, Laz, vs vs ayrımı gözetmeksizin “ülkesini seven, ülkesinin insanına nefret değil sevgi besleyen ve bu güzellikleri birlikte yaşamak ve yaşatmak isteyen insanların buluşma zemini” oluyorlar. Bu ülkenin sosyal dokusuna, kültür ve medeniyetine nasıl fayda üretebileceği düşüncesi ile çalışan bir gönüllüler grubu… Bu grubun mevcut dokusunu bozmadan, bir başka yere evirmeden devam ettirebilme başarısını göstermesi halinde ülkemizde çok çok büyük ufuklar açılmasına vesile olacağı kanaatindeyim. Kurucusu Sayın Fatma Yavuz Hanım’ı ve destekleyen gönül dostlarını tebrik ederiz.

Unutulmamalıdır ki bu milleti bir arada tutan en büyük faktör, aynı ülkede yaşamak, Türkiye toplumunun bir parçası olmak ve aynı vatan topraklarında hayatı sürdürmektir. Yani bu ülke insanlarının en önemli birliktelik göstergesi, vatan birlikteliğidir. Milletimiz, “azınlık” gibi ötekileştirici kavramlaştırmayı ve psikolojik baskı unsurunu da terk ederek, eylem ve söylemleri ile ülkesine gönülden bağlı herkesi ülkesinin eşit vatandaşı görme “düşünsel seviyesine” evrilmelidir. Fiilen “mutlak eşitlik” varken, “azınlık” demenin kime ne faydası var?

Bu nedenle dini söylemlerde bulunan “müslim ve gayrımüslim” tüm dini cemaatler ve etnik oluşumlar ve mensupları birleştirici dil kullanmalı, ayrıştırıcı, toplumu kutuplaştırıcı ve ötekileştirici dil ve üsluptan uzak durulmalıdır. Bu söylemleri eylemler ile de desteklemeliyiz. Özellikle, seküler/muhafazakar ayrıştırmacılık hastalığını da acilen “söylem ve eylem” bazında terk etmeliyiz. Birlikte yaşadığımız Anadolu topraklarında seküler-dindar ayrımı yapmaksızın her türlü hayat tarzına karşılıklı saygı esas alınmalı, yaşam biçimi dayatmacılığı veya dışlayıcılığı engellenmelidir. Herkesin bir diğerinin yaşam biçimine saygı duymasından başka toplumsal huzur yolu yoktur.

Toplumsal gerginlik oluşturucu veya dışlayıcı söylemler ve eylemler, bu ülkede yaşayan hiçbir kesime fayda vermemektedir. Sadece dış müdahalelere kapı aralar ki bu durum Anadolu gemisinde yaşayan herkes ve her kesime zarar verir.

Devlet, sadece belirli bir kesimin değil, yönetimi altında bulunan toplumların hepsini ve her kesimini kucaklar. Hukuk da ayrım yapmaksızın her bireye eşit mesafededir. Bu ise birlikte yaşamanın temel bir ilkesidir. Herkes ve her kesim, bu birliktelik sorumluluğunun bilincinde olarak hareket etmek zorundadır.

Binlerce yıl bu topraklarda birlikte yaşamış Mezopotamya milletlerinin, Anadolu irfanının ve kadim medeniyetimizin özünde barış, kardeşlik ve dayanışma olduğuna olan inancımızın verdiği güçle, birlikte, kardeşçe yaşamaya kararlı olduğumuzu bildiriyoruz.