Yağmurun sesi
Yağmur öyle güzel bir nimet ki, yağarken gökyüzünü akarken yeryüzünü
temizliyor. Seyrederken de hem gözümüz ışıldıyor hem de gönlümüz aydınlanıyor.
Sesi insanın içine huzuru dokuyor. Hele bir de vakitlerden geceyse ta ki dinene
kadar dinletiyor kendini. Öyle vakitlerde çıkıp balkona seyretmek yağmuru, bize
huzur denen âlemin kapılarını aralıyor. Bazen de vakitli vakitsiz bir yağmurda
kendini atıvermek sokaklara, ıslana ıslana yürümek, saçlarında yağmurun dansına
tanıklık etmek, sırılsıklam ıslanana kadar umarsız bir halde kendini vermek
yağmurun ritmine…
Sonra bir dulda, bir saçak bulup altında beklerken yağmurun sesinin
melodiye dönüşmüş haline tanık olmak ruhumuzu ayrı bir tonda mest ediyor.
Yağmurun bilmem kaçıncı doğal senfonisini dinler gibi ruhumuz tempo tutuyor her
bir damlaya. Bir musikinin en doğal haline tanık oluyor bütün yeryüzü.
Allah’ın bir kaderi gibi üzerimize, sağanak sağanak rahmet yağıyor. Öyle
güzel bir nimet ki ruhu baştan sona arındırıyor. Sonrası zaten toprak kokusu ve
bize özümüzü hatırlatıyor. Buram buram bir toprak kokusu ışıl ışıl bir havada
ruhumuza doluyor.
***
Biz biliyoruz ki, başımıza her ne geldiyse hepsi bizim yapıp
ettiklerimizden ötürüdür. İnsandır insana en büyük zulüm ve insandır insanın en
büyük zalimi. İnsan sadece insana mı zulüm eder? Ah insanoğlu ahhh! Hem kendine
hem de bütün evrene verdiğin zarara ne zaman dur diyeceksin? Doğa denen
mükemmel dengenin büyüsünü kendi elimizle tarumar ettik. Şimdi de kendi
elimizle yaptıklarımızın bedelini ödüyoruz.
Küresel ısınma, iklim değişikleri, orman yangınları gibi bahaneler
arkasına sığınarak buzulların erimesinin nedenleri üzerinde teoriler üreterek
kendimizi aklama çabalarına girişsek de başımıza her ne geldiyse hepsi de kendi
elimizle yaptıklarımızdan ötürü geldi.
Bugün göllerimiz çölleştiyse, denizlerimiz kirlendiyse, ormanlarımız
yandı bitti kül olduysa, bizim dışımızda var olan canlıların sırf sesleri
çıkmadığı için yaşam haklarını elinden aldıysak adına kuraklık dediğimiz,
dengesizlik dediğimiz illet elbet bizim başımızda bir akbaba gibi dolaşacaktır.
Kim bilir, belki de bu günler daha iyi günlerimiz. Yarınımız
bugünümüzden de beter olacaktır belki de. Günden güne elimizde olanların
kıymetini bilmediğimizden teker teker kaybediyoruz elimizdekileri. Gün gelip de
artık elimizde kaybedecek bir şeyimiz kalmadığı zaman sonumuz nice olacaktır
diye hiç düşünüyor muyuz acaba?
Bahaneler arkasında koca bir umarsızlık dağı biriktirdik ve bana
dokunmayan yılan bin yıl yaşasın aldatmacasıyla kendimizi kandırmaktan öte bir
tesellimiz kalmadı. Bugün gözlerimizi kapatıp görmezden geldiğimiz hatalar
yarın başımıza çok çorap örecektir. Bugün boşa akıtılan bir damla suyun
faturasının bedelini yarın çok ağır ödeyeceğiz.
Yüce Allah’ın doğa ve dünya için kurduğu dengeyi bozmak adına var
gücümüzle çalışıyoruz. Unutmayalım ki, yıkmak, yakmak kolaydır, lakin imar
etmek zordur. Kendi hatalarımızın bedelini çocuklarımızın ödemesine sebebiyet
vermeden bugünden tezi yok dengeyi korumak ve imar etmek adına kalıcı adımlar
atmalıyız. Aksi takdirde bir yağmurun sesine dahi hasret kalırız.
Yıllar önce yağmur yağdığında onu dinlerken kaleme aldığım şu şiirim
geçmişte kalan bir anı olmaz inşallah!
“Yağmurun da bir sesi vardır
Gecenin sessizliğini böler çığlık gibi
Dokunup yüreğe
Hapseder kendine ruhu
Dinletir kendini dinene kadar.”
İçimizden akıp gitsin bir yağmurla tüm kötülükler ve arınsın içimiz
bir yağmur damlasıyla. Eski günlerde olduğu gibi dolsun ruhumuza yağmurun sesi.
Ki biz biliyoruz ki, Yüce Yaradan’ın en güzel rahmetidir bir yağmur damlası.
Bizi rahmetinden mahrum eyleme Allah’ım!
Bizi yağmursuz bırakma Allah’ım!
Yağmurlarının sesini özledik Ya Rabbi!