Yağızoğlan ile Sarıkız
Ay ışığında gizli
gizli buluşmalar artık Yağızoğlan’ı
tatmin etmiyordu.
Sarıkız,
bütün şuhluğunu kullanarak Yağızoğlan’ın aklını başından alıyordu. Her
buluşmalarında:
“Bizim nikahımız
başka nikahlara benzemesin; Post Modern, olsun.”derdi.
Nikah şahitlerimiz
de Mangırdak Sülo ile Ayarcı Enuygun olsun. Gelin arabacımız
da Katırcızade…
Yağızoğlan,
bütün romantikliğini takınarak hilal kaşlarını kaldırıp ince dudaklarını yassı
çenesini geçecek derecede uzatarak Sarıkız’ın elini öpüp okşayarak
-Sen her şeye
layıksın. Sen iste bütün marabaları yoluna feda edeyim, tükürük hokkasını can
suyu diye başıma dikip içeyim,anamı, Ata’mı keseyim öküzleri, katırları yürütüp
konvoy yapayım, emret!..
Sarıkız’ın daha
önce bir çok kişiyle metres hayatı yaşadığını bildiği halde Yağızoğlan bunu kabulleniyor, komün hayatın gereklerinden oluğunu
söyleyerek hiç alınganlık göstermiyor “çağdaş yaşamın kanıtı” olarak “gururla” anlatıyordu.
Sarıkız’ın
babası Bilimsel Yerleşke Çiftiliği’nde
kahya idi.
Her sabah
yerleşkeye gider, çiftlik çalışanlarına emirler yağdırır, çiftliğe gelenlerin kılık-kıyafetlerini
kontrol eder, onları niyet okuma cihazlarından geçirerek kötü niyetlileri apar
topar yerleşke sınırları dışına çıkartırdı.
Her gün, olanı
biteni saati saatine Yüceağa’ya
rapor ederdi.
Bu çalışmalarına
karşılık, ağalık ambarına girer o yılın hasadından istediği kadar alır,
keyfince yaşardı.
Ağalık
çalışanları kendi arlarında ona “Cüppeli
Coni” diyorlardı.
Kızgın olduğu
günlerde allı, yeşilli, kırmızılı, siyahlı cüppesini giyip şöyle meydanlarda
bir yürüdü mü çiftlikten “çıt” çıkmazdı.
Yerleşke Çiftliği sakinleri zaman zaman onu ağaya şikayet edecek olmuşlar ama
o, her defasında şikayetçilerden önce Ağa’ya gidip olayları tersyüz edip onların çiftliğin birlik
ve beraberliğini bozmak istediklerini, ‘yüce ağalık kurallarını’ hiçe sayma,
yok etme yapılanması içinde
olduklarını, zaman zaman ‘koruma ve kollama’ eylemi yapmak
zorunda kaldığını gururla anlatıyordu.
Cüppeli Coni, Sarıkız’ını her şeyin üstünde tutar onu
zaman zaman Ağa’ya hizmet için
yollardı.
Yağızoğlan’la
işte böyle bir hizmette görevli iken tanıştılar.
Yağızoğlan’ın
babası, Ağa’nın Tükürük Hokkası Sorumlusu
idi. Kulakları az işittiğinden ve sağ
elini hiç kullanamadığından “Sağır Solak”
adıyla ünlenmişti. Zaman zaman Ağa
ve Cüppeli Coni’nin boşalması için
gerekli ortamı hazırlamakla görevliydiler.
Sağırsolak,
hendekmekan olunca yerine “Esmeroğlan” geçti. O da hayli Tükürük Hokkacılığı yapıp “had bildirip” ömrü tamam olunca yerine
kardeşi Yağızoğlan Tükürük Hokkacısı
oldu.
Marabaların şikayet
etmesi yasaktı.
Yağızoğlan
yaşı epey geçkin olmasına rağmen atletik bir yapıdaydı.
Koşma, yüzme ,
alçaktan, yüksekten, damdan, ağaçtan ağaca, daldan dala , sırıkla atlama, sırığa oturma gibi bir çok işle
uğraşırdı.
Yaşını hiç
göstermiyordu.
Konuşmaya
başlamadan - hele önemli şeyler söyleyecekse - boğazını birkaç defa öksürerek temizleyip sesine
kadife bir ton vererek öyle bir “rejim”
deyişi vardı ki, dinleyenler adeta kendinden geçerlerdi.
O, yılmaz bir tükürük hokkacısıydı.
Aysız bir geceydi…
Yağızoğlan, Sarıkız’la yeni keşfettikleri yerde buluşacaklardı.
Ağaçların uğultusu
çekirgelerin sesine karışıyor, nemli hava kirli vücutlarına yapışarak sası, bir
koku yayıyordu.
Ses vermek
amacıyla hafif hafif öksürdü.
Yağızoğlan’ın
kalbi yerinden fırlayacakmış gibi oldu.
İnanmak
istemiyordu.
-Bu!.. Bu!..
Cüppeli Coni!!!...
-Ya, Ağa’nın
karısı İlkem’in ne işi var burada?!
-Sarıkız’la Sığırtmaç ne yapıyorlar?
-Sığırtmaç’ın ne
işi var burada?
Birdenbire sert
düdük sesleri yükselmeye başladı.
Yağızoğlan,
armut ağaçlarının altındaki sandıkların arasına saklanmayı düşündü.
O tarafa doğru
yöneldi…
Bir elin, sağ
bileğini sıkıca kavradığını anladı.
Kurtulmak için son
gücüyle silkindi .
Kollarının arkaya doğru kıvrıldığını acıyla hissetti.
-Artık her şey bitti, diyerek kendini hiçliğin kucağına bıraktı.