Dolar (USD)
35.18
Euro (EUR)
36.53
Gram Altın
2966.40
BIST 100
9724.5
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
21 Ekim 2024

​Ya tam zamanıysa…

Dualar, kabulü için zamanını, her çiçek mevsimini, her yolcu saatini bekler. Bir ağaç, bir kuşa yuva olur; bir kuş kanatlarını açar. Yaşamak süresiz ve sırlı bir yolculuktur. Ne zaman, ne gelir başına, bilemezsin.

Notalara rastgele vuruş, armonisiz müzik bozmaz mı ahengi? Rastgele atılan her adım, söylenen her söz de öyle. Sevmek de. Hayat, kendi içinde kurulu bir düzene tabi değil mi? İz, işaret arasak da çoğu kez görünmez. Ta uzakları görmek isteriz de göremeyiz. Gözümüze ne çok engel takılır. Zihnimiz dağılır, fikrimiz şaşar. Hep güzel yaşamak arzusudur bunlara sebep. Bazen de bilemeyiz başımıza geleni. Bizi bulan ve bizimle olanın bize sağladığını anlamak derdine düşeriz. Düşeriz ama düştüğümüz yerde kalırız. Zira hayat bir muamma değil midir? Bilmek merakına yenilirsiniz. Yoklar acı bir endişe, içinize düşen soruları gün yüzüne çıkarmaya korkmasanız bile çekinirsiniz. Niye şimdi?

Uzun yollara düşmek…Bu değil midir yaşamak? Hazırlık yapılmadan çıkılan yolların yolcusu… Biraz da böyledir gönül yolcusu. Gönül, hâl-i pürmelâl. Anlayanı yoktur çoğu zaman. Ve geçer vakti, bir soluklanma anı kadar gelir ömür.

Nevzuhur ne varsa şaşırtır, kalakalırız. Açıkçası birdenbire olur, değişir hikâye. Oysa bir plana göre tasarlanan hikâye şimdi bilinmeyen bir kalemin eseridir. Yaşanılanlar, böyle düşünmemiştim, hiç aklımda yoktu, dedirtir. Dokuz felekten geçip âlem-i zuhûra kavuşan yazgıyla başlayan hikâyenin şahıs kadrosuna girersin. Seni, iradeni, fikrini elinden alır; felek bu ya bir topaç gibi çevirir. Kendinden geçersin, yeni yollardan geçersin. Görüş açın değişir, yeni renkleri öğrenir, yeni sözler söylersin, talim edersin dünyayı. Ağız, dil vermez hâle bile gelirsin. Çekilirsin tenha köşelere. Sonra derin uykulardan uyanır gibi uyanırsın, uyandırılırsın. Dilin çözülür, gözün açılır. Gönlün uzak mı uzak diyarlardan gelen bir misafire mesken olur. “Gelmek’çün ikinci bir hayata/Bir gün dönüş olsa âhiretten /Her ruh açılıp da kâinata/ Keyfince semada bulsa mesken” diyordu Yahya Kemal. Müşkül budur, bir mesken olmak veya bir meskene misafir. Tam zamanında bulmak. Mümkün mü?

Yüz dökersin ama yük dökemezsin herkese. Dil dökersin ama içini dökemezsin. Zamanı vardır, sabır en çetin derstir. İkmale kalıp durursun. Bir kez daha cesaretini toplayıp çıkarsın yola. Düştüğün yerde değil, düşündüğün yerde kalırsın. Duraklar öyle uzun olur ki sanki yol boyu. Yol belki durak olur.

Art arda geliyor tüm rastlantılar. Aynı anda çıkıyor söz, aynı anda hatırlıyor bir kalp bir kalbi. Zamanı gelince olan oluyor.

Bir de hiç yoktan çekilen çileler yok mu? Okkanın altına girdiğin zamanlardan kalan eziyetler ve aldığın ders. Ders üstüne ders, dert üstüne dert. Dilini yakar sözler, çürür ağzında, söyleyemezsin.

Ben hep yollar düşledim/derin yollarda yürürken” diyen Hilmi Yavuz’a çok soru sorasım var. Ve Birhan Keskin, “Ben, birlikte kıyıya sürüklediğimiz kayıktan/

saflığımı ve sabrımı aldım tek/kalanları kumsala göm sen de” derken, yenilerek mi çıkmıştı sahile? Ya da memnun muydu bu yolculuktan? Onun sahile gömülmesini istedikleri sır mı, mahrem mi? Peki, biz neyi, nereye gömeceğiz? İçimizde yer kaldı mı? İçimiz kırık hayaller mezarlığı… Sebep ise zamansız ve isabetsiz tercihlerin yıkımı. Öyle miydi, biz mi öyle yorumladık bu sahnesi ve dekoru yapboza dönen hayat oyununu. Şimdi kime yanacağız bu derdi? Kimin göğsünde hıçkıra hıçkıra ağlayacak, kime sarılacağız? İçte derinleşen yaralarımıza sabır kumaşından sargılar sarsak, merhemler sürsek gözyaşlarımızdan. Onarmak mümkün olur mu? Evet, zamansızdı belki çok şey.

“Tam Zamanında Yaşamak” şiirinde Can Yücel, bir hayat dersi sunuyordu: “Tam zamanında açmalısın kapını/Hayatına girmek isteyenlere/Tam zamanında çıkarmalısın/Sevginden şımarmaya başlayanları” Ah, bu kapılar, kanata kanata açılan kanatlı kapılar… Bilemezsin ki içeri girenin ihanetini, bilemezsin ki içini oyarak seni tüketişini. Yaşamak, biraz da acılara tutuna tutuna yürümek değil miydi?

Tam zamanında yaşamak, tam zamanında karşılaşmak… Sen geçti, dersin; ona yeni başlamıştır saat. Can Yücel’in dizelerinden alırsın dersini: “Tam zamanında için titremeli/ Tam zamanında âşık olmalı/Deli gibi sevmelisin güzel gözlünü” Mevsimler bile farklı gelir. Zamanı değilse bahar bile güz olur. Zamanı değilse ne yapsan söz olur.

Değilse zamanı kışta yanarsın, yazda üşürsün. Vur dalıma ey rüzgâr, içimdeki kuruyan yaprakları düşür. Mevsim geçti, felek bu hayat oyununda çoğumuzu rastgele seçti. Yüzümüz mahcup, yükümüz ağır çünkü zamansız açtı lale. Çare var mı bu hâle? Biliyorum sevmek mevsimsiz olsa da geçti bahar derken dile geldi lale: “Ya tam zamanıysa…”