Dolar (USD)
35.15
Euro (EUR)
36.72
Gram Altın
2977.49
BIST 100
9949.01
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
25 Temmuz 2019

Ya Rab! Senden gelen her hayra muhtacım!

Bunaldım. Dört duvar arasında yaşanan acılara her gün yenilerini katmaktan, acılarını anlatırken tekrar yaşayanlara şahit olmaktan, göz yaşlarını silmelerini görmekten, eşlerin birbirinden anormal beklentilerine şaşkınlığımdan, onları tekrar hayata bağlama gayretinden bu da yetmiyormuş gibi wattsapp gruplarında hem beylerin hem de hanımların acılarını dile getirirken verdikleri mücadeleleri okumaktan, yapılan yanlış kanunlarla hayatı daha da çekilmez kılanlara kızmaktan, medyanın, haberlerin etkisinde kalmaktan yoruldum. Bir şeyler yapmalıydım. Aksi takdirde uykusuz gecelerimin verdiği etkiden kendimi kurtaramayacaktım.

Ve “tebdil-i mekanda ferahlık vardır” diyen atlarımıza uyduk ve koyulduk İsviçre yollarına.

Üç günlük gezinin sonucunda Rabbimin verdiği onca güzelliklere rağmen bütün güzelliklerin sonlu, elde kalanın ise her zaman içinde olup da değerlendiremediklerimiz oldu. Hayat gerçekten yaşanmaya değerdi. Yaşanılmayacak hale getiren ise egolarımız, hayallerimiz, isteklerimiz, sorunsuz bir hayat isteyişimizdi. Halbuki sıkıntı olmayacak, imtihan olmayacak tek yer ölüm sonrası sadece müminlerin gireceğinin haberi verilen cennetti.

Öncelikle Zürich şehrinde bizi misafir eden çok değerli Şeyma kardeşime ve değerli eşi Jassir beye, görmemiz gereken yerleri gezdirdikleri ve ince anlatımları için şükranlarımı iletmek isterim. İnsanın her yerde bir dostunun, hayata ve geleceğe dair paylaşımlarının olması ne kadar da mutlu edici... Rabbim bizleri güzel insanlardan uzak etmesin. ( Amin )

Doğru hareket edenlerin, sözlerinde duranların, temizliğe dikkat edenlerin, kayıp eşyaya dokunmayanların, kapısını gece kilitlemeden uykuya dalanların, taşı ince ince işleyerek sanatını konuşturanların, tarihini birbirinden güzel desenlerle ve resimlerle anlatanların, karanlık çağ olarak nitelenen zaman diliminde, 2.100 tanesinin el yazması olduğu 160.bin kitaba ev sahipliği yapan kütüphaneleri bulunanların mükafatlandırıldığına şahit oldum.

Etkisinden hala kurtulamadığım, Avrupa papazlarının merkezi haline gelen Saint Gall manastırının avlusunda bulunan Abbey kütüphanesinde, o çağlarda dünyanın yuvarlaklığı, ülkelerin yerlerinin dahi belli olduğu koca bir dünya maketi, iki buçuk asır öncesine ait bir prensesin mumyası, kocaman ciltli el yazısı dahil binlerce kitaplar, birbirinden güzel desenlerle süslenen tavan işlemeleri orta çağa karanlık diyenler hakkında beni düşündürdü.

Kendimi orada çok kötü hissettim. Acaba bizim bu Avrupalılara vereceğimiz ne olabilirdi ki? İlmin beşiğinde yetişen, binlerce kitap ile haşir neşir olan, en kaliteli üniversitelerde okuyan, dünya nimetleri ile tanışan bu gençlere ne söylesek inandırıcı olurdu ki? Kan ve zulmü bir arada gören İslam dünyasından İslam’ın güzelliği üzerine ne anlatıla bilinir ki?

İlk emri “oku” olan vahiyden habersiz olup kitap ile yakınlığı olmayan, cehaletin karanlığına dalıp birbirini bitirme derdine giren, günlük telaşının içinden çıkamadan imtihanında kaybolup Rabbine karşı sorumluluğunu ihmal eden, küçük sorunlarını bile halledemeyip büyüten, sözünde durmayıp yaptığı işi güzel yapmayan, rüşvet yiyip haksızlık yapan Müslümanlar olarak onlara ne anlatıla bilinir ki? Anlatılsa bile ne kadar inandırıcı olur ki?

Acılarıma yeni acılar eklerken, elimden gelen ile mesul olup yaşamam gerektiği düşüncesi ile enerjime enerji katarak evime ve işimin başına döndüm. Rahman olan Rabbime lanetlenmiş şeytandan ve şeytanlaşmış insanlardan sığınarak bıraktığım yerden “Bismillah” dedim.

Kapattık sandığımız yaşanmışlıkların arkada bıraktığı kalıntıları tamir etme görevi ile tekrar gündemime girdim. Geçmişin sıkıntıları ile yoğrulmanın insanı ne kadar yorduğuna, geleceği kararttığına, anın tadını yaşatmadığına tekrar şahit oldum.

Ve dünyada ve ahirette tek hüküm sahibi olan Rahman’a ellerimi açtım. Kendimle beraber bütün inananlar için Hz. Musa’nın duasını yaptım: “Ya Rab! Senden gelen her hayra muhtacız.”