Ya Bizdensiniz, Ya Teröristlerden
Hazan ve hüzün mevsimi Eylül ayında dünyanın eksenini
yerinden oynatan, ‘Ya bizdensiniz ya da teröristlerden’ sözleri döküldü oğul
Bush’un ağzından.
11 Eylül saldırıları ile tek kutuplu dünyada, Batı
hegemonyasına muhtemel rakip olabilecek hızla büyüyen Çin’in yerine İslam
coğrafyası hedefe oturtuldu. İslam düşmanlığı hızla yayılarak, Müslüman eşittir
yok edilmesi gereken terörist anlayışı yerleştirildi zihinlere.
Afganistan, Irak, Yemen, Suriye, Sudan, Libya, Arakan, Filipinler,
Somali, Pakistan…..ABD öncülüğündeki koalisyonun perişan ettiği, yaşanmaz hale
getirdiği ülkelerden sadece bir kaçı. Bu süreçte CİA, MOSSAD ve batılı
istihbarat servislerinin kontrolündeki örgütler, gemi azıya alarak Müslümanlar
teröristtir tezini doğrulamak için adeta bir birleriyle yarıştılar. El Kaide
bahanesiyle Afganistan merkezli Asya Müslümanları, DEAŞ bahanesiyle Irak
merkezli Orta Doğu Müslümanları, Boko Haram bahanesiyle Afrika Müslümanları
terörize edildi. Batının ürettiği bütün öldürücü silahlar soykırıma uğratılan Müslümanların
üzerinde denenmesine rağmen kimse öldürülen veya sürgün edilen bu insanlara
yazık oluyor bile diyemedi.
Bombaların Anası GBU-43-B mi dersiniz, Nükleer silahlar mı
dersiniz, Varil bombaları mı dersiniz, insanı insanlığından utandıracak işkence
ve katliamlar mı dersiniz. Müslüman sivillerin üzerine yağdırıldı. Neticeyi
Brown Üniversitesi araştırması anlatıyor bizlere. ABD’nin terörle mücadele
operasyonlarıyla 59 milyon kişi göçe zorlandı. 9 milyon 200 bin Iraklı, 7
milyon 100 bin Suriyeli, 5 milyon 300 bin Afganistanlı ölümden kurtulmak için
yurtlarını terketti. Bu rakamların facianın boyutunu küçük göstermek için alt
seviyeden alındığını ben de biliyorum. Ya öldürülenler… İsrail güdümlü terör
devletine kapı aralanması için Irak’ta öldürülenlerin sayısı 1.5 milyonun
altında değil.
Paravan örgütler bahanesiyle milyonlarca Müslüman yargısız
infaza tabii tutulurken, İslam coğrafyasında savaş suçu işleyen ABD-İsrail-Batı
istihbarat elemanları ve askeri üniformalı katillerin hakkında ne yapılıyor
derseniz. Madalya takılmasının dışında koskoca bir hiç. Kasım 2017’de
Uluslararası Ceza Mahkemesi Başsavcısı Fatou Bensouda, ABD askerleri ve CİA’nın
Afganistan’da savaş suçu işlediğine yönelik soruşturma girişimi, önce soruşturma
personeline vize verilmemesi, başsavcının ABD vizelerinin iptali ile
neticelenmişti. UCM Temyiz Dairesi 5 Mart 2020’de Afganistan’da işlenen savaş
suçlarıyla ilgili soruşturma açma talebini onaylamasının ardından, Donald
Trump, Amerikan askerlerine soruşturma açtırmak isteyen UCM yetkililerine
yaptırım kararnamesini imzalayarak askerlerini kaldırdığı suçlu sandalyesine
başsavcı ve yargıçları oturtuverdi. Tıpkı BM kararlarını hiçe sayarak Filistin
topraklarını ilhak ve işgal etmek için orada yaşayanları öldürerek baskı
uygulayarak sürmeye çalışan İsrail yerine Filistinlilerin suçlu gösterildiği
gibi.
Pekiyi bu süreçte adı İslam devleti olan İran’ın aldığı
pozisyona dikkat ettiniz mi? 2001 yılında NATO’nun Afganistan’ı işgalinde İran
acaba neden NATO ile yakın işbirliği kurdu. İran Afganistan’da olduğu gibi
bütün bölgede İsrail-ABD-Batı haçlılarının coğrafyanın Müslümanlardan
arındırılması politikalarına hizmet ediyor. Irak, Suriye ve Yemen’de
İsrail-ABD-Fransa destekli terör örgütü PKK’nın yarım bıraktığı işi İran’a
bağlı şii milisleri tamamlamaya çalıştı, çalışıyor. İran Devrim Muhafızları Komutanı General Hacı
Selman, İsrail’in Halep’e hava saldırısı sonrası geçtiğimiz günlerde öldü. İsrail’in
bunca saldırısına rağmen Rusya’nın elinde bulunan Suriye’nin hava savunma
sistemleri ya kapalı ya da İsrail uçaklarını görmüyor. 9 senedir İran’dan
İsrail’e yönelik bırakın füze ve bombayı tek bir taş atıldığını duydunuz mu?
Beyaz Saray’da Kosova-Sırbistan görüşmeleri sonrası
imzalanan anlaşmaya korsan İsrail’i tanıma ve başkenti Kudüs’e taşıma
maddelerinin yerleştirilmesi bile bize dünyanın nasıl elinde güç bulunan
diktatörler tarafından kuralsızlıklarla yönetilmek istendiğini gösteriyor.
Müslüman Kardeşler söylemiyle halkından korkutulan Ortadoğu diktatörlerinin
korkularını bir de İran korkusu ile kabusa çevirerek siyonizmin her isteğine
boyun eğdirme stratejisi. Pompeo’nun bir telefonu ile Yunanlıları bile şaşırtan
bir şekilde Akdeniz’de Mısır-Yunanistan anlaşması imzalayanların Mısırlıların
haklarını savunduklarını kim söyleyebilir.
Fitnenin başı İsrail’in Jerusalem Post gazetesinde 11
Eylül’de yayınlanan makalede, Türkleri yenersek İslam’ı da yeneriz. Pakistan
gibi nükleer silahlara kavuşacak, Suriye ve Irak’ta PKK terörünü bitirerek
İslam ümmeti ile bağını pekiştirecek, Akdeniz’de petrol ve gaz çıkartıp büyük
bir ekonomik ve siyasi güç olacak, Kıbrıs Türk devletinin bağımsızlığını ile
ederek Gazze ile denizden komşu olacak
bir Türkiye’nin durdurulması için her şeyi yapmaları gerektiğini
yazıyor. Suriye savaşının İsrail için ölüm kalım savaşı olduğunu, Savaşın
Türkiye tarafından kazanılması durumunda, Irak ve Mısır’da da kurguladıkları
sistemin çökeceğini, Onca yardıma rağmen PKK/PYD’nin başarılı olamadığını,
güvendikleri Avrupa donanmasının Akdeniz’de üstünlüğünü kaybettiğini,
Türkiye’nin başarılı olması durumunda Kudüs’ün ellerinden gideceğini söylüyor.
2011 yılında boyut değiştiren Büyük Ortadoğu Savaşı’nı ya
bölgeyi terörize eden ABD-İsrail-AB haçlı teröristleri ve onlara itaat eden
devlet ve terör örgütler kazanacak veya Türkiye öncülüğündeki mazlum İslam
ümmeti. Hazan ve hüzün ayı bir Eylül ayında zaferin ışıkları göründü. Ya
bizdensiniz ya da teröristlerden…. Vesselam…..