Dolar (USD)
35.20
Euro (EUR)
36.69
Gram Altın
2955.22
BIST 100
9626.56
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
11 Nisan 2020

Virüsün yaşam hakkı

Evlerimize çekildik. Dünya küçüldü. İmkân olsa da bir işe yaramıyor. Gözle görülmeyen bir ortağımız var. Aslında bu ortaklarımız hep vardı, biz yok saydık. Daha nice ortaklarımız var ama görmek istemiyoruz. Şimdi daha çok düşünmeye ihtiyacımız var. Uyanmamız ve dünyayı ortak kullanmamız gerektiğini anlama zamanı.

Koronavirüs ile alanımız daraldı. Peki, bugüne değin ne yapıyordu tüm insanlar? Dağları, ırmakları, gölleri, sulak alanları, bağları bahçeleri, ağaçları, kuşları, börtü böceği yaşam alanlarımıza dâhil ettik mi, etmedik mi? Etmedik! Bir zamanlar buralar bağdı, tarlaydı! Evet, ne çok duyar olduk bu sözleri. Hayatın doğal döngüsüne müdahale eden insanoğlu çıldırmışçasına saldırıyordu her yere. Ağaçları keserek, bağları bahçeleri kat karşılığı satarak, tarlaları bozarak, ırmakları ve gölleri kurutarak, türleri azaltarak tabiatın seyrini değiştiren; meyvelerin, sebzelerin genetiğiyle oynayan insanoğlu kendi sonunu hazırlandığının farkına varmıyordu.

Dünya sadece insan için yaratılmadı. Bu gerçeği bilenler ve bilmeyenler olmak üzere ayrılma zamanı. Dünya en çok da insanın kullanımındadır. Buna itirazımız yoktur ama bu kullanım hakkı emanetendir. Mülkün asıl sahibi onu yaratandır. Kendi vücudumuz da buna dâhildir. Ancak insan, varlığın niçin yaratıldığı ve nereye gittiği sorusunu sormadan yaşamayı tercih ettiği müddetçe, gücü nispetinde her şeye hâkim olacağını sanıyor. Bu yanılgı, maalesef kendi sonunu hazırlayan bir tablo sunuyor insana.

İnsan acizdir, ölümlü bir varlıktır. Kendisinden sonrasını düşünebilen tek varlık insandır. Kendisinden sonrasına her anlamda miras bırakabilen tek varlık yine insandır. İnsana yüklenen mesuliyet duygusu, kendisinden sonrakilerin de hakkını korumaktır. Bu mesuliyeti yerine getirebilen insan, neslini sağlıklı bir şekilde sürdürebilir, yaşanabilir bir dünya bırakabilir. Aksi bir durumda her insan kıyamet koparacak kadar yıkım gücüne de sahiptir.

Varlık-yokluk, hayat-ölüm gibi olguları, yaratılma olarak görmek gerekir. Bunları belirleyen kudrete karşı sorumluyuz, sorumlu olmak da zorundayız. Varın da yoğun da hakkı vardır. Her ikisini de yaratan güç aynıdır, tektir. Tevhidî din olarak İslam, bu inanışa çağrı yapar. Gözle görülenden çok, gözle görülmeyen, akılla çözülemeyen ve iç içe geçmiş milyarlarca âlem var. Galaksileri düşünelim. Sonu var mıdır? Uzayın sonsuzluğunu hesap edebiliyor muyuz? İdrakimiz buna yetmez! Bir yerde boyun eğer, iman ederiz ya da isyan eder, reddederiz. İman, bu burumda teslimiyettir, teslimiyet ise emniyeti ve huzuru getirir. İsyanda her zaman tedirginlik, korku, kaygı ve huzursuzluk vardır. Bu düşünceyle yaşadığımız şu günleri değerlendirelim. Kimin ne kadar yaşam hakkı olduğunu hesap edemeyiz ama düşünelim. Ancak bir hakikat var ki o da kimin ne kadar yaşayacağını bilen bir kudret olduğudur. Peki, şimdi içtima vakti, sıraya geçelim! Düzene uyalım, düzeni koruyalım. Çünkü kâinat bir intizam içinde yaratıldı. Herkesin hakkı âdilâne verildi. Bu dengeyi bozan, sınırı geçen, haddini bilmeyen insan yıkım içindedir, hayatı zora sokmaktadır.

Yaşadığımız şu süreçte her şeyi enine boyuna düşünmek zorundayız. Güneşi bile hakça kullanmalıyız. Güneşin de hakça kullanımı olur mu demeyin! Bal gibi de olur. Aynı sokaktaki apartmanın biri dört katlı, hemen karşısındaki on dört katlı ise siz komşunuzun güneşini engelliyorsunuz demektir. Gökyüzünü de hakça kullanmak lazım. Aynı durum yine geçerlidir. Şehrimizdeki binaların kat sayıları gelişigüzelse bu hak ihlalidir. Ne yazık ki yeni yapılan binalar, eski binaların önünü kapatıyor, gökyüzünü bile tehdit edercesine yükseliyor. Gökyüzü de parsellenmiş oluyor. Kuşlar nerede uçacak, güneş hangi açıdan bir çiçeği öpecek, hangi açıdan bir tomurcukla buluşacak da dünya güzelleşecek?

İnsanoğlunun ortakları saymakla bitmez. Güneş, gökyüzü, toprak, ırmak, göl, deniz, ağaçlar, bitkiler, dağlar, taşlar, kuşlar, tüm hayvanlarla ortağız. Canlı cansız tüm yaratılmışlarla ortak yaşadığını unutmayanlar kazanacak. Buna virüsün yaşam hakkı da dâhildir. Çünkü virüs tutunduğu bünyeyi tanıdığında ona zarar vermiyor, o da yaşamak için uyumlu olmayı, düzeni bozmamayı öğreniyor. İnsan da tutunduğu dünyaya zarar vermemeyi öğrenecek ya da azar azar ölecek! Yaşadığımız sürecin bir adı da budur. Virüs yaşam hakkını arıyor, insan da onu ehlileştirecek aşısını. Sonumuz hayrolsun!