Dolar (USD)
32.47
Euro (EUR)
34.73
Gram Altın
2440.77
BIST 100
9915.62
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

15 Nisan 2020

Virüsten sonra nasıl bir dünya?

İtalya, Yunanistan’a gidecek 2 bin solunum cihazına el koydu. Yola çıkmak üzere olan araçtan ele geçirilen malzemeler arasında maskeler de varmış.

Bir başka hadisede ise Çin’den, Hollanda’nın Rotterdam kentine gelen maskeler, İtalya’ya yollanmak üzere Almanya’ya gönderilmiş. Almanya bu ürünleri yasak kapsamına alıp el koymuş.

Çekya ise Çin’in İtalya’ya gönderdiği solunum cihazlarına el koymuş.

Son olarak bir el koyma olayına da ABD imza atmış. ABD yönetimi, Karayip ülkesi Barbados yolunda olan 20 solunum cihazına el koymuş. Barbados Sağlık Bakanı Jeffrey Bozic, "Solunum cihazlarına, ABD'de el konuldu. Ödemeleri yapıldı, ancak el konuldu. Orada tam olarak ne yaşandığını öğrenmeye çalışıyoruz" açıklamasında bulunmuş.

Anılan hadiselerde isimleri geçenler Western filmlerinden aşina olduğumuz posta arabalarına saldıran kovboylar ya da Karayip Korsanları falan değil. İsmi geçenler anlı şanlı devletler. Hele birkaçının küresel sistemdeki ağırlığı ve kendisine atfedilen güç düşünüldüğünde yukarıdaki haberler, inanmakta güçlük çekilecek bir manzaranın tam ortasında olduğumuzu söylüyor. Küresel salgın ile ortaya çıkan olağanüstülük içinde bir tür korsanlık, devletlerin doğal refleksine dönüşmüş durumda.

Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, koronavirüsle mücadelede başlattığı seyahat ve hareket kısıtlamalarını “savaştayız” diyerek duyurmuştu. Savaş benzetmesi, içinde bulunulan halin olağanüstülüğüne yapılan bir vurgu içeriyor şüphesiz. Tüm olağanüstü hallerde olduğu gibi “istisna”lığın parantezine küresel olarak tüm toplumlar farklı dozlarda da olsa giriyorlar.

Korona salgınının yarattığı küresel ölçekli kriz hakkında düşünür Slavoj Žižek,“Bu krizi apolitik bir dönem olarak görerek, çok uzak olmayan bir gelecekte normal hayatın geri geleceği umuduyla, krizi devlet gücünün kendi görevini yerine getirmesi, bizim de yalnızca devletin talimatlarına uymamızın gerektiği düşünenler var. Bu noktada Immanuel Kant’ın devletin yasalarıyla ilgili olarak şu sözlerine uymalıyız: “İtaat et, ama düşün, düşünme özgürlüğünü koru!” Salgının kuraklıklardan çekirge istilalarına, başka ekolojik tehditlerle birleşerek geri döneceği ve bundan dolayı şimdi zor kararların verilmesi gerektiği çok açık” diyerek küresel bir uyarı ikazında bulundu.

Fransız düşünür Edgar Morin ise “Tabii ki ulusal dayanışma gerekli, bu elzem. Ama insan kaderine ilişkin ortak bir bilince ihtiyaç duyulduğu anlaşılmazsa, dayanışmada ilerleme sağlanmazsa, siyasi düşünce tarzı değişmezse, insanlık krizi daha da kötüleşecek. Virüsün verdiği mesajlar açık. Bu mesajları duymak istemememiz talihsizlik olur” diyor.

Alain Badiou gibi bu sürecin pek bir şeyi değiştirmeyeceğini öngören isimler de var.

Bu analiz ve çözümlemelerin tümü içinde bulunulan an ile eş zamanlı yapılıyor. Öte yandan 30-40 sene öncesinden bugün, yeni yeni yapılmakta olan tartışmalar hakkında fikir serdetmiş ve şu an hayatta olmayan düşünürler de var. En önemlilerinden birisi Jean Baudrillard.

Baudrillard epey bir zaman önce, Batı’nın tek stratejisinin ve yegâne gayesinin sağ kalmak üzerine olduğunu söyleyerek bu doğrultuda ölümden korunan hayat karşısında, hayatın kendisinin hiçbir zaman yakamızı kurtaramayacağımız bir çöp atığına dönüşmekte olduğunu söylemişti.

Kusursuz Cinayet isimli yapıtında ise bir erken uyarı vardı:

“Ölüm, en büyük doğal avcı olduğundan, her ne pahasına olursa olsun ölümsüz kılınmaya çalışılan, ölümün elinden çekip alınmaya çalışılan bir tür canlının yerine başka bir şey koymaya yönelik tüm teknolojilerimiz aracılığıyla gerçekleştirmeye çalıştığımız şey, yok olmaktan kurtulamaz. Birisini yok etmek için en iyi strateji, kendisini tehdit eden her şeyi ortadan kaldırmak ve böylece onu bütün savunma olanaklarından yoksun bırakmaktır; bizler de aynı şeyi kendimize uygulamak üzereyiz. Irk ve dil farklılıklarını göz önünde bulundurmaksızın ötekini bütün biçimleri altında (hastalık, ölüm, olumsuzluk, şiddet, yabancılık) ortadan kaldırarak, toptan bir olumluluğu yerleştirmek için bütün ayrıksı durumları ortadan kaldırarak, bizler kendimizi ortadan kaldırmak üzereyiz.”

Net olan bir gerçek var: Sadece sağlık üzerinden okuyamayacağız son derece “politik” bir sürecin içindeyiz. Öngörüler, kehanetler, karamsar ya da iyimser pozisyon alışlar değişkenlik gösterebilir, ne var ki kaçınamayacağımız şey, birey olarak hayatlarımıza doğrudan müdahil olan bu süreç ve ve onun ucu açık yansımaları hakkında daha çok düşünmek olacaktır.