VİCDANIN SESİ RADYOSU
Dalgasız bir radyo bu. İç ses. Ciddi mi ciddi. Her vakit yayında. Lakin kulak bilir duyup duymayacağını. Üçüncü kulak....Bir dilli, üç kulaklı olan bilir.
Toplumsal duyarlılık farzdır. İnsanlık ilmihalinde...Ve Müslümanlık ilmihali, insanlık ilminin hali, halleridir. "Halimiz nice olur insan olmaz isek?" Dertlenmeleridir. Bu derde acil ve ilk çarelerdir...Yanalım iman ile, savrulan bir kül değil, dimdik durup kul olalım, onurumuzu ikame edelim, bir işe güce, hayata, hayatlara yarayalım diye kıyam etmeleri, dünyayı sarsmaları ve -titiz ve titreyen bir kalple- adle, dengeye oturtmalarıdır. (Nahl 90)
Toplumsal duyarlılık baş şarttır. İnsanlık ilmihalinde.
İnsanlık gereği, Müslümanlık gereği, yaşadığımız mekanı, çağı, tümüyle insanlığın dertlerini dert edinmek zorunluluğuna gönülleniriz. Yakından, uzağa. İlkten sonraya. Birinciden ikinciye, yeterse üçüncüye...Güç nerede tükenir ve yeniden verilirse...
Çok zaman kişisel dertleri çok hafif atlatmamızın nedenidir bu...Başka'yı, ötekiyi dert edinmek. Benden içeri ben, tutup atar beni benden, benden dışarı benlere, senlere gönderir.
Çok özel bir kalp dalgasıyla koşar adım Hakk'a çıktığımızda Hakk bizi halka gönderir.
"Ben "halkım" der.
Yüce Huzur'a çıkmak; derininizdeki özel minderinize çömelmektir. Yanınıza bir radyo gibi kurulur vicdan. Yüce Mahkeme'nin öncü sesi radyosu. Temsil sesler ve halk koroları. İçli şarkılar. Kavruk zikirler. Gücü tükenmiş dualar. Yanmış kirpikler ve kurak pınarlar. Bin bir çeşit huzursuzluk güftesi...Ötekiler diyarı sesleri...
Uğranmamış sokaklar. İnilmemiş bodrum katları. Ücra kalpler. Tenha insanlar. Kendi elini tutmaktan usanmış el. Sarılmayı unutmuş yabani bir insan gövdesi. Düşük omuz.
"Açım." Bütün yıl zorunlu oruç tutar gibiyim.
"Susuzum." Ruhum yağmur almıyor.
"Üşüyorum." Üstümü kimsesizlik örtüyor.
"Hastayım." Sosyal güvencem yok. Muayene çok para...
"Geçim derdiyle başa çıkamıyorum." Çalışıyorum. Yetinmeye de çalışıyorum. Fakat olmuyor.
"Aşığım, fakat evlenemiyorum." Kazancım daima az bulunuyor. Az kazanmaktan yargılanıyorum.
"Mutluluk nasıl bi şey?" İnsan gibi yaşamayı ben de istiyorum.
"Ruhum hiç iyi değil." Ne diziler, ne sosyal medya beni eğleyemiyor.
"Haklarımı bilmiyorum." Hakkım yeniyor, karşı duramıyorum. Hak aramak için bile yeterince güçlü ve paralı değilim.
"Çok yüküm var, kaldıramıyorum." Sorumsuzluk hastalığı beni hayatın hammalı kılıyor.
"Canım güzel, kaliteli peynir, kebap çekiyor." Reklamlarda gösterilen buzdolabı gibi bir dolabım hiç olmadı ve bizim dolaplarımız hiç öyle dolmadı.
Seyahatin işten eve toplu taşınmak olmadığını biliyorum. "Tatil nedir? Öğrenmek istiyorum."
"Günahkarım." Çoğu zaman kötü huylu bir insan, iyi huylu bir hayvan gibiyim.
"Nefsimle kavgadayım." Kendimle başa çıkamıyorum. Ruhsal yaşam şartlarımı düzeltemiyorum.
"Düşüyorum".......der. Okumaya, öğrenmeye, gezip tozmaya vaktim de yok. Bilmediğim veya bilmek istemediğim için değil, güzel yaşamak için yeterli imkanım yok.
...........
..........................
İçinde bizimle de olduğumuz, içlerinden sadece biri olduğumuz; halka. "Gönderilirsiniz."
Toplumsal duyarlılık farzdır. İnsanlık ilmihalinde...
O halde hemen her güne, dünyaya fırlatılıp atılmış bir bezgin gibi değil de, bu güzel bahçeye gönderilmiş akil baliğ bir genç gibi başlamalı belki de. Baş hızır: tohumlu ve filizli, yemyeşil. Kalp huzur: yenice doyurulmuş bir çocuk zıplamasıyla...Güne, sokağa, işe, güce çıkmalı.
Daha evvel yapılacaklar listesi var lakin. Mevzu karışık. Hayat sade ve şık değil. Dünya çok boyanmış dudağı ile ruj izi bırakıyor kaşta, yanakta. Ya da pis pis bakıyor kıraathanenin karşı kıyısından mecburi geçerken sana.
Fakat olsun. Olacak illa. Mızmızlığı bırakmalı. Kendinden aşağıya inmeye, çöküp kalmaya ayak altına, çürümeye değil, soluğu şaşırtarak çıkmaya bakmalı yukarı doğru. Hayra koştukça açılır ayaklarımız demeli. Asıl spor bu demeli. Koşu bandı üstünde sadece kendi fiziği için yerinde saymak değil işte. Ya da yerinde saymayı meşrulaştırmak için zikir matik takmayı da değil parmağa. Azıcık az yemeli veya. Tıkınmamalı. Ya artacak kadar almamalı. Ya da artınca paylaşmalı. Asıl diyet budur belki diye düşünmeli. Çok tüketmeye bakmamalı. Tükenişe götüren...Çok üretime de kanmamalı. Pazar aramaya, reklama, usturuplu çalıp çırpmalara sevk eden.
Para, zaman, emek, enerji sarfiyatı nereye? Diye sormalı dönüp de bir kendine...
Sa'y. İyilik ve güzellik için oraya buraya koşmak.
Hazır bu sakinlikte. Yeniden düşünmeli. Fakat her şeyi...Fakat yeniden.