Dolar (USD)
35.18
Euro (EUR)
36.53
Gram Altın
2966.40
BIST 100
9724.5
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

​Vicdanın dili

Filistin’de bir katliam var. İnsanlar, kadınlar, çocuklar sistematik olarak katlediliyor… Güçlüler güçsüzleri, kötüler iyileri öldürüyor, geriye kalanların hepsi seyirci. Müslüman’ı, Hristiyan’ı, Yahudi’si, Hindu’su, inananı, inanmayanı, Amerikalısı, Çinlisi, Türkiyelisi, İngilterelisi, Avrupalısı, Asyalısı, yetkilisi, yetkisizi, zengini yoksulu gözlerini gerçeğe kapamış, sadece kendi işiyle uğraşıyor. Gözleriyle seyirci, kulaklarıyla seyirci, vicdanlarıyla seyirci; inançları, ahlakları, kutsal ve beşeri değerleriyle herkes seyirci… Güçsüzlük güce, merhamet zulme, iyilik kötülüğe, vicdan pervasızlığa, güzellik çirkinliğe kaybediyor. Vaziyet alış, derinliğini yitirmiş duayı; silahları kuşanış resmi kınamayı, yıkıp yok ediş tamir etmeyi yeniyor. Hayvanlık içgüdüsü insanlık sağduyusunu paramparça ederken ufuklar kararıyor, bulutlar soluyor, umutlar kuruyor, insanlıktan beklediğimiz son çığlık zerreleri de bütün bunların arasına karışıp kim bilir ne zaman, nerede, kim veya kimler tarafından bulunmak için kaybolup gidiyor.

Orada, bulunduğumuz yerin hemen yanında, aynı göğün altında, aynı gezegenin üstünde her an, her saniye insanlıktan bir parça daha kopuyor ve biz bundan habersizce gündelik işlerimizin peşinde koşturup kendimize göre keyif alanları, kendimize göre kaygılar, beklentiler, hayallerle yaşayıp gidiyoruz. Bir gün hepimiz öleceğiz. Bu dünyadan hiçbirimiz sağ çıkamayacağız ama bu çağın tanığı, o insanların katledilişinin seyircileri olarak tarihteki kirli yerimizi alacak, belki burada, belki öteki tarafta bunun hesabını milimi milimine ödeyeceğiz. Kınamalar yapıldı, sonuç vermedi, yürüyüşlerle sokaklar aşındı ama insanlığın vicdanında en ufak bir kımıldama olmadı. Birleşmiş Milletler soykırım kararı çıkardı, yapanlar, yaptıklarını yapmayı sürdürüyor. Ne İsrail ne Amerika ne de İngiltere dünyanın geriye kalan kısmının yaptıklarını ciddiye alıyor. Kim ne derse desin, kim ne yaparsa yapsın zalimlerin bir kulağından girip öteki tarafından çıkıyor ve Filistin topraklarında eşine az rastlanır bir katliam katlanarak devam ediyor. Üstelik şiddet arttıkça seyirciler nezdinde normalleşiyor, katliamın boyutları genişledikçe duyarsızlık olduğundan daha belirgin hale geliyor.

Filistin’deki insanların gövdelerinin parçalandığı yerde, dünyanın geriye kalan yerlerindeki insanların inançları, ahlakları, vicdanları tuzla buz oluyor. Atılan her bomba, insanlığın özene bezene bugüne ulaştırdığı değerlerin üstüne düşüyor, tarih de medeniyet de kültür de yok oluyor. Filistin’de sadece Filistinliler, dünyanın diğer yerlerinde ise bütün bir insanlık ölüyor. Bir yerde ölen gövdelerken diğer yerlerde can çekişen zihinler ve ruhlar oluyor. O zihinler yine de planlar yapıyor, o ruhlar yine de kaldığı yerden inanmaya, inandıklarına inanmaya devam ediyor. Ne ibadetler dünyanın gidişatını değiştirmeye ne zihniyetler kötülüğü engellemeye yetiyor. Devasa bir riyakarlık bulutu yerden göğe yükseliyor, atmosferi kuşatarak bütün bir insanlığın teneffüs ettiği havaya dönüşüyor. Tek kişilik hayatların konforu bozulmasın diye bir avuç insanın hayatları ellerinden alınıyor. Sağda solda, aramızdan bazıları, hem de inanç fark etmeksizin bu katliama dayanamadığı için intihar ediyor, kendini ateşe veriyor, varlığının tamamını kurban veriyor ancak yine de olan, olması gerekene tahvil edilemiyor. Özellikle İslam dünyası, başta yöneticileri olmak üzere, son birkaç yüzyılın en şahsiyetsiz, en kişilikten yoksun, en sinik, en insafa ve vicdana sığmayacak suskunluğunu yaşıyor. Zaten dünya çapındaki sorunlara çözüm üretme refleksini çoktan yitirmiş, hayatı kendi hayatından ibaret addeden bu devasa camia şimdilerde kendi konforu bozulmasın diye üç maymunu oynamaya devam ediyor. Görmüyor, duymuyor, bilmiyor. Slogana gelince mangalda kül bırakmayanlar, iş eyleyişe ve faturaya gelince tabanları yağlayıp kaçıyor. Tıpkı Myanmar’da, Saraybosna’da, Hocalı’da, Uygur Türklerinin katledilişinde olduğu gibi burada da kılını kıpırdatmadan ama kendini insanca yaşadığına inandırarak bön gözlerle olup bitenlerin şahidi olmayı sürdürüyor.

Bütün bu hercümercin ortasında kutsal günler birbirini takip ediyor. Recep Şaban’ı, Şaban Ramazan’ı getiriyor ve haftaya İslam alemi bir aylık oruç tutmaya hazırlanıyor. Kafasını kuma gömen, insanlığını konforuna rehin verenler sözüm ona ruhlarını ve bedenlerini arındırmak için oruç tutacak, geçmiş bir yılın hesabını verecek, gelecek bir yılın hesabını yapacak. “Komşusu açken tok yatan bizden değildir” denecek, “Müslümanlar bir bedenin uzuvları gibidir, bir yeri ağrıdığında bütün vücut bitap düşer” denecek, bin çeşit yiyecek içecekle donatılan masalarda iftarlar açılacak ama bırakın aç bırakılmayı komşuları ölürken seyirci oldukları hatırlatılmayacak. Filistin’in vücudun hangi organını temsil ettiği, onun ağrısının vücudun neresinde semptom yarattığı söylenmeyecek, söylenemeyecek veya sadece söylenmekle kalınacak.

Söz cümleye dönüşünce vicdanın dili tutuluyor. Cümleler çoğaldıkça merhamet tenhaya sığınıyor. Konforun insanlıkla yer değiştirdiğini başka türlü nasıl izah edebiliriz ki? Eyleme dönüşmeyen vicdan ne kadar da sahipsizmiş öyle…