Vermeye dayalı iktisadi düzen
İnsan vücudunun unsurları, çalışma şekilleri, o vücudun nasıl sıhhatli olup olamayacağı ve iç-dış saldırılar karşısında bozulup bozulamayacağı gibi durumlar toplum, kurum ve devletlere benzetilebilir. Yani toplumlar, kurumlar ve devletler bir insan vücudu gibidir.
Vücut sağlıklı ise o
vücuda, nasıl ki dışarıdan bir mikrop, bir virüs kolayca girmeyi başaramaz ve
girse dahi o vücuda zarar veremezler ise aynı şekilde bir vücut gibi maddi ve
manevi olarak sağlıklı toplumlar, kurumlar ve devletler de her tür saldırıdan
etkilenmezler.
Bu saldırılar ister
siyasi olsun, ister iktisadi olsun saldırılan ülkede genetik kodlarına dönüş
olmuşsa öğrenmeyi geçmiş tecrübelerden sağlamışsa bir de üstüne akıl ve yüksek
ahlakını kullanmışsa alacağı zarar çok az olacak demektir. Böylece siyasi,
içtimai, iktisadi her tür saldırı ve baskıyı göğüslemeniz, bertaraf etmeniz çok
basit kalacaktır. Zaten toplumunuz, kurumlarınız ve devletiniz, sapsağlam
durarak her saldırıyı ilk önce anlayacak, sonrasında ise türü, kuvveti ve etki
alanına göre kendi tedbirlerini faaliyete geçirecek demektir.
Ülkemizde iyi işler,
iyi gelişmeler oluyor. Bunu anlamak için basit bir araştırma yapmanız
yeterlidir. Siz, bu yazıyı okuduğunuz dönemde belki daha çok gelişme olacaktır.
Gelişmeler olmuyor demek, vicdanlı ve adil olamamak demektir. Her insanın
hülyasında olan, rüyasına giren güçlü, müreffeh “Yeniden büyük Türkiye’dir.” Ancak
yolunda gitmeyen ya da noksan kalan işlerin varlığı da aşikârdır.
Devletlerin hepsinin
bir ekonomi bilinci vardır. (Bu arada
“ekonomi” kavramı; elin, “iktisat” kavramı; bu toprakların eseridir.) Ekonomi
veya iktisadi anlayışların da bir ahlakı vardır. Yaratılışa ve akla uymayan
“ekonomi” kavramının fikir babası Kapitalizm gibi düzenlerin ahlakı; elitlerin
kazanması, daha çok kazanması ve diğerlerini köleleştirmek üzerinedir. Ekonomik
paylaşım kültürlerinin mantığı, “altta kalanın canı çıksın” şeklindedir.
Ancak yaratılışa ve akla uygun, “iktisat” kavramının
fikir babası Adil bir Düzen ahlakında böyle bir şey asla mümkün değildir.
Vermeye dayalı bir düzendir. Hem de alın teri kurumadan, yeteri kadar vermeye
dayalıdır. Yetecek kadar kazanma ve üretme, biriktirmeme, paylaşımda adalet
gibi mantıkları vardır.
Bunları yaparken başka insanların,
başka toplum, kurum ve devletlerin yaptıklarına bakarak, geçmişe bakarak,
bunlardan tecrübe ve ders çıkartıp öğrendikleri ile yapabilmesi başat
özelliğidir. Asgari ücreti, emekli maaşını, hububat ürün fiyatlarını,.. vesaire
iktisadi her ne varsa mevcudun üzerinde arttırabilmek yani geçim standartlarını
yakalatabilmek bizden olan, yerli olan iktisadın amel gereğidir. Bizden olan, bu topraklardan olan iktisadın
yani Adil bir Düzenin en büyük gücü, vermeye dayalı sistem kurulmasıyla ortaya
çıkar. Verme devam ettiği sürece bu sistem çalışır, düzen gücünü korumaya devam
eder.
Bu manada rızkı veren
Yüce Mevlâ’dır. Kimse, kimsenin rızkını asla yiyemez. İnsanların, bizzat Allah
tarafından söz verilen rızkı bitmişse o insanlar için zaten ecel vakti gelmiş
demektir. Bu, bizlerin inancıdır. Ancak “Ben
kararımı verdim. İnsanların refahını arttıracak, gelirini arttıracak her emek
ve ticari işin bedeline zam yaptım. Gereğinin ereğini, geçmişe bakıp nasıl
yaptılarsa bürokratlar çözsün, verilecek parayı bulsunlar.” derseniz
kazanırsınız.
Böylece paylaşımda haksızlığa uğramadığına inanan ve başkalarının kazancında gözü olmayan birey ve toplumlar, ne içeriden ne dışarıdan bölücü, ahlak bozucu mikroplara, saldırılara aldanmayacaklardır. Hatta bu ülke ve vatan için her şartta koşacak bu insanlar, daha hızlı koşacaklardır. Zaten bu ülkeye ve insana yapılan tüm saldırılar ne dünün ne bugünün başlayan bir işidir. İlk insanla başlamış ve kıyamete kadar süreceği de aşikârdır. Öyleyse iktisatta da geçmişin doğrularını yaparak ahlaklı bir birlik ve iktisadi düzen kurup geleceği kuvvetlendirme zamanıdır. Çünkü gelecek bu ülkenin ve bu ülkeye inananlarındır.