Vergi oranları neden artırıldı?
Geçen hafta açıklanan yeni vergi kararlarıyla birlikte ekonomide yeni tartışmalar başladı. Bazı muhalif ekonomistler devletin kasasında para kalmadığı, bu nedenle vergi oranlarında artış yapılmak zorunda kalındığı ile ilgili büyük bir dezenformasyon harekâtı başlattı.
Öncelikle şunu belirtmekte fayda var. Devletin kasasında para kaldı kalmadı gibi bir tartışma içi dolu olmayan, bir yere ulaştırmayacak bir tartışma konusudur. Çünkü devletin kasasına her daim para girişi olur ve devletin kasasından para çıkışı olur. Yani muhalif bazı ekonomistlerin dediği gibi “devletin kasasını boşalttılar. Kasada bir kuruş para kalmadı” ifadesi gerçeği yansıtmaz.
Konu hakkında bazı detayları belirttikten sonra vergi artışlarının neden yapıldığını anlamak daha kolay olacaktır.
En yaygın kamu geliri vergilerdir. Gelir vergisi, kurumlar vergisi, katma değer vergisi, tüketim vergisi, motorlu taşıtlar vergisi gibi çeşitli vergi türleri aracılığıyla gelir elde eder. Gümrük ve ithalat vergileri, Sosyal Güvenlik Katkıları, Doğal Kaynak Gelirleri, Kamu Şirketleri ve varlık gelirleri gibi kalemlerden elde edilen gelirler kamu harcamalarını finanse etmek için yetersiz kalırsa bu defa devlet kredi ve borçlanma yoluyla harcamaları finanse etme yoluna gider.
Malum olduğu üzere dünyada ve Türkiye’de enflasyonist süreç yaşanıyor. Enflasyonu kontrol altına almak için Merkez Bankası PPK son toplantısında faiz artıma kararı aldı. Faiz artırımı talebi daraltarak enflasyonun düşmesine katkı sağlarken yatırım ve büyümeyi yavaşlatacağı için devletin gelirlerinde bir azalmaya neden olacaktır. Bununla beraber enflasyonla mücadele için atılan bir diğer adım da vergi oranlarında yapılan artış oldu. Buna daraltıcı maliye politikası deniyor. Daraltıcı maliye politikası, enflasyonu kontrol altına almak amacıyla harcamalarını azaltması ve vergileri artırması anlamına gelir.
Yani uygulanan politikalar öncelikle enflasyonu düşürmek amacı taşıyor. Enflasyonun yükselmesine neden olan en önemli etkenlerden biri vatandaşların fiyatların daha fazla artacağı düşüncesi sebebiyle gelecekte ihtiyaçları olacağını düşündükleri ürünleri de önceden almaları oldu. Talep artışı da kredi kartı, nakit avans ve kredi çekmek suretiyle borçlanarak yapıldı. Birçok kişi faiz oranlarının enflasyondan düşük olması sebebiyle kredi kartlarının asgari tutarını ödedi ve harcamalarını artırdı. Aynı şekilde faiz oranlarının düşük olması sebebiyle harcamaların artması sebebiyle ithalat arttı ve ihracattan fazla artarak cari açığın artmasına neden oldu.
Şuan uygulanan politikalara bakıldığında hem para hem de maliye politikalarıyla enflasyonla mücadele harekâtı başlatıldığı görülüyor. Para politikası olarak faiz artırılıp talebi daraltırken daraltıcı maliye politikasıyla da vergi artışı yaparak talebin azaltılması sağlanmaya çalışılıyor.
Devlet bu yönüyle talebi daraltarak aslında vergi gelirlerini de azaltmış oluyor. Çünkü yatırımlar ve üretim arttıkça devletin vergi gelirleri de artar esasında. Büyüme yavaşladıkça devletin gelirleri de azalır.
Ancak bir noktada asla gözden kaçırılmaması gereken bazı hususlar da bulunmaktadır. 6 Şubatta yaşanan depremler sebebiyle yaşanan hasarın onarılması için ihtiyaç olan finansman tutarı 100 milyar dolar seviyesinde olduğu açıklandı. Bu bakımdan devletin ihtiyaç duyduğu finansman bir hayli yüksek seviyede. Bu nedenle devletin gelirlerini de artırması gerekmektedir.
Gerek mamur maaşları, EYT, emekli- engelli-dul-yetim maaşları gibi ödemeler gibi harcamalar da eklenince devletin gelirlerinin artırılması gerekliliği de ortaya çıkmıştır.
Bu noktada gözden kaçırılmaması gereken bir husus var ki devletin borcunun GSYİH oranı hususudur.
Türkiye’nin devlet borcunun gshiy oranı %31,70 seviyesinde. Bu oran Euro Bölgesinde %91,50 seviyesinde. Nitekim AB’ye üye olmak için AB’nin aday devletlere sunduğu Maastricht kriterlerine göre bu oran en fazla %60 olması gerekir ki AB’ni kendisinin bu şartı sağlamadığı görülmektedir. ABD’de bu oran %129, Japonya’da %263,90, İngiltere’de %100,60, Almanya’da %66,3, Fransa’da %111,6, Güney Kore’de %49,60, İspanya’da %113,20, Yunanistan’da %171,3 seviyesinde…
Bu oranları vermemin nedeni şu; Türkiye’de kamu bütçesi ciddi bir sıkıntıya girdiği için değil depremzedelerin ihtiyaçlarını karşılarken kamu bütçesi bozulmadan enflasyonu kontrol altına almak için uygulanan politikalar olarak belirtmekte fayda var…