Dolar (USD)
34.92
Euro (EUR)
36.39
Gram Altın
2942.93
BIST 100
10025.47
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
12 Mart 2020

 ‘Ver Kurtul’ Partileri

Korkaklar, “esareti” içinde yaşayan ezik ve zayıf insanlardır. Pısırıktırlar ve daima gücün karşısında eğilirler. Bu yüzden de sık sık ölürler.

Dolayısıyla yükü omuzlamayı değil yükten kaçmayı, zoru değil kolayı, hürriyeti değil esareti, üretmeyi değil yemeyi tercih ederler.

Cesur insanlar ise bağımsızlığına düşkün ve kararlı insanlardır. Fatih Sultan Mehmet gibi zoru seven, mücadele etmekten kaçınmayan ve daima hayallerinin peşinden koşan bir karaktere sahiptirler.

Geleneğin, modernizmin karşısında ilk defa mağlubiyet yaşadığı Karlofça Antlaşması’ndan bugüne yaklaşık 300 yıl geçti. Son 300 yıllık serüvenimize bakıldığında vatan topraklarını kaybetme korkusunun yol açtığı panik iki önemli kırılmayı da beraberinde getirdi.

Bunlardan ilki, gücün karşısında duyulan ezikliğin itaate dönüşmesidir. Emperyalizme itaat edildiğinde onların düşünce ve değer sistemine bel bağlanıldığında geriye kalan toprakların elde tutulacağı inancı bu.

Diğeri ise; emperyalizmin gönüllü uşaklığını tercih etmek suretiyle vatan topraklarını belirli bir tutar karşılığında satma eğilimi. Yani ihanet.

Yani emperyalist güçlerin gönüllü acentesi gibi faaliyet yürüterek vatanını gözden çıkaran devşirilmiş kripto ajanlar. Celal Nuri gibi ayda bin sterlin maaşla İngilizlere hizmetkârlık yapan gazeteciler gibi mesela.

Öyle ki Abdülhamit Han’ın devrilmesinden hemen sonra Hazine-i Hassa’ya ait tüm toprakların işletmesini, National Bank of Turkey’in şirketi olan Turkish Petroleum Company’e devretmişlerdi.

Bu damar hala varlığını muhafaza etmektedir. Son zamanlarda kurulan legal partilere bakıldığında hala bu korkaklığın, zayıflığın, ezikliğin ve emperyalist güçlerin karşısında diz çökerek “ver kurtul” politikasının devam ettiği görülmektedir.

Başındaki isimlerden yola çıkarak, bunların AK Parti’nin içinden çıkan yeni partiler olarak takdim etmek fevkalade yanlıştır.

Malumunuz ilk propagandasını FETÖ’cü memurlara ayıran Davutoğlu, 1 Kasım seçimlerinden hemen sonra FETÖ yayın organlarında “Yeni bir lider geliyor” türünden yazılarla parlatılmaya çalışıyordu.

Ve elbette Hürriyet Gazetesi de “Yeni bir lider doğdu” manşetleriyle buna destek veriyordu.

O günlerde yine bu köşede, şöyle bir cümle kurmuştum; “Belli ki içeriden CHP ile kurulacak bir koalisyon, yükselen kutuplaşmayı minimuma indirecek, başkanlık sisteminden vazgeçilip ülke Davutoğlu'nun liderliğinde daha yumuşak ve entelektüel bir zeminde küresel sisteme boyun eğdirilecek. Dolayısıyla AK Parti içeriden bir operasyon yiyebilir.”

Diğer taraftan Abdullah Gül de “17-25 Aralık’la ilgili dosyaların yeniden açılması ve Cumhurbaşkanı’nın durumunun yeniden görüşülmesi” şartını koyan CHP ile koalisyon yapılmasını destekliyordu.

Esasında aralarında yapı farkı olsa da her ikisinin emeli; Erdoğan’ı tasfiye ederek ülkeyi küresel emperyalist güçlerin hizmetine sunmaktı.

Bugün de aynı emel doğrultusunda faaliyet yürüteceklerinden hiç kuşku duymuyorum.

Öyle bir dönem ki bu, “atın önüne et, itin önüne ot” konmuş vaziyette. FETÖ ile ortak iş tutanların vatansever gibi gösterilmek istendiği tuhaf zamanlardan geçiyoruz.

Kurucu üyelerine bakıldığında yazımın başında çizdiğim resimde olduğu gibi hemen her cenahtan ezik, korkak, küresel sermaye karşısında eğilen, bükülen aciz tipler. Mücadele etmek yerine verip kurtulmayı tercih eden bir tayfa bu.

Bu tayfa, Erdoğan’ın emperyalizme meydan okuyarak kelle koltukta yürüttüğü mücadeleyi “kutuplaşma” olarak takdim etmekten de kaçınmadı.

Gül, “Siyaset diline hakim olan nefret söyleminin tehlikesi umarım artık fark edilir” derken Davutoğlu’nun “Kutuplaşma ve gerilimin bir an önce geride bırakılması” tavsiyesi esasında korkaklığın, zayıflığın, uysallığın en net ifadeleriydi.

Şimdi bu uysal isimlerin üzerinden iki yeni gedik açılmak suretiyle ülkede bir kırılma yaşatacaklarını sanıyorlar.

Özellikle Babacan’ın hemen herkesle uzlaşmaya hazır bekleyen liberal kesimlerle görüntü vermesi şunu gösteriyor; bu partiler, Türkiye’nin bugüne kadar güç bela verdiği mücadeleyi ve elde ettiği kazanımları bir günde çarçur edecek bir zihniyete sahip.

Zoru görünce kıvırtan “İstiklal Harbi” kaçkınlarından da başka bir şey beklenmezdi.