Velî ve Refîk
Arkadaş ve dost olarak tanımlayabileceğimiz velî ve refîk insanın manevi alanda en çok ihtiyaç duyduğu, keder ve sıkıntılarını paylaştıkça azaltacağı, mutluluk ve sevinçlerini ise paylaştıkça çoğaltacağı kişileridir.
İnsanlara yardımcı olacak, onları
kötülüklerden koruyacak, doğru yolu gösterecek, bağışlayacak, karanlıklardan
aydınlığa çıkaracak olan gerçek dost Yüce Yaradan Allah’tır. Onun için gerçek
ve ebedî dost olarak Allah’ı bilmek, O’na dayanıp güvenmek gerekir. “Allah dost
olarak yeter. Allah yardımcı olarak da yeter.” (Nisâ; 45), “O kendisine Allah'tan başka
ne bir dost, ne de bir yardımcı bulabilir.”
(Nisâ; 123), “Allah'tan başka bir dost ve yardımcı da
bulamayacaklardır.” (Nisâ; 173)
ayetleri bu gerçeği bildirmektedir.
Bunu bir kenara not ettikten
sonra beşeri ve sosyal bir varlık olması münasebetiyle insan yaşadığı toplumda
dost ve arkadaşa ihtiyacı vardır. Bunları belirlerken de doğru bir seçim
yapmalı kişi. Çünkü iyi arkadaş iyiye ve iyiliğe, kötü arkadaş ise kötüye ve
kötülüğe götürür. Allah kendini dost edinenleri “Bilesiniz ki, Allah'ın
dostlarına hiçbir korku yoktur. Onlar üzülmeyeceklerdir de.” (Yûnus; 62) diye müjdelerken, şeytanı arkadaş
edinenleri de “Allah bir kısmına hidayet etti, bir kısmına da sapıklık layık
oldu. Çünkü onlar Allah'ı bırakıp şeytanları dost edinmişlerdi. Kendilerinin de
doğru yolda olduklarını sanıyorlardı.”
(A'râf; 30) diye uyarmaktadır. Peygamberimiz (s.a.v.) bunu “İyi
arkadaşla kötü arkadaş, misk taşıyanla körük çeken insanlar gibidir. Misk
sahibi ya sana kokusundan verir veya sen ondan güzel koku duyarsın. Körük
çekene gelince ya elbiseni yakar yahut onun pis kokusunu alırsın.” (Buhari,
Büyu,38) sözleriyle ne kadar da güzel izah etmiştir. Kişi arkadaşından beri
olamaz ve onunla aynı yol üzere olur. Bu gerçeği de hadisi şerifte net bir
şekilde görüyoruz. “Kişi dostunun dini üzeredir. Öyleyse her biriniz,
kiminle dostluk kuracağına dikkat etsin” (Ebu Davud, Edep, 19)
Dinî ve ahlâkî zihniyetin beşerî ilişkiler
üzerindeki etkileri dolayısıyla kâfirlerin, zalimlerin, Yahudi ve Hristiyanların
sadece birbirlerinin ve şeytanın dostları olabileceklerini bize bildiren Mevla’mız
“Sizin dostunuz Allah, O’nun elçisi (Hz. Muhammed) ve iman edenlerdir” (el-Mâide
5/55) diyerek bize kimlerle dostluk kurabileceğimizi ve kimlerle
kuramayacağımızı net bir dille anlatmaktadır. Hatta küfre düşmüşse baba ve
kardeşlerden de dost olamayacağını “Ey inananlar! Eğer iman yerine küfrü
beğenip tercih etmişlerse babalarınızı ve kardeşlerinizi bile dost kabul
etmeyiniz” (Tevbe, 23) ayetiyle net bir şekilde bildirir. Çünkü arkadaşlık
ve dostlukta kan bağı değil inanç birliği esas alınır. Onun için müminler
birbirlerinin kardeşi ve dostudur. Aralarında uyuşma, sevgi, görüşme,
karşılıklı ziyaret, vedalaşma, hediyeleşme, hasta ziyareti, tâziye,
tebrikleşme, af dileme, bağışlama gibi muaşeret kuralları vardır. Çünkü dostluk
ve arkadaşlık ferdî ve sosyal hayatın düzen içinde sürdürülmesinin başlıca
şartlarındandır. Ruhen uyuşan kimseler birbirinin dostu olur ve aralarındaki
münasebetler iyi niyet, sevgi, güven, dayanışma gibi ahlaki ve sosyal amillerin
tesiriyle gelişir. Dostluklarında samimi olan iyi niyetli dostlar dostlarının
erdemini geliştirir, hatalarını önler, kusurlarını örter. Dost gibi görünenler
ise insanları her zaman hataya sevk eder, günaha sokar.
Arkadaşlık ve dostluğun temelinde
sevgi, saygı, hoşgörü, güven, fedakârlık ve sadakat vardır. Dostlar
birbirlerine nazik davranır, tebessüm eder ve güzel söz söyler. Böyle kurulan
dostluklar ise ebedi olur.
Allah’ım! Sana dost olanlarla
dost olmayı bizlere nasip eyle.