Vehip Sinan’ı 10 yıldır özlüyoruz
Türk basın tarihinin yeri doldurulamayan karikatür ustası Vehip Sinan’ın vefatının üzerinden tam 10 yıl geçti. Yerli ve millî çizgisiyle tanınan Vehip Sinan günlük gazetelerdeki karikatürleri ve çizgi romanlarıyla gönüllerde taht kurdu.
Resimaltı- Kendisiyle yaptığım röportajlarda çizgi dünyası ile tanışmasının ilginç hikâyesini anlatmıştı. Henüz 3.5 yaşında iken çizmeye başlamış.
Vehip Sinan’ın vefatının üzerinde tam 10 yıl geçti. Koronavirüs salgını başlayınca medyamız neredeyse bütün gündemini hâliyle bu illete ayırdı. Ama unutulmaması gereken şahsiyetler vardır. Onlardan biri de Vehip Sinan’dır. Kimdir Vehip Sinan? Basınımızda karikatür ve çizgi romanda unutulmaz eserler bırakan bu sanatkârı farklı kılan nedir? Şüphesiz Vehip Sinan, yerli ve millî çizgide yaşayan ve eser veren usta bir karikatüristti. Bu yüzden zaten eski basının geniş kesimi onu yok farz etti, görmezlikten geldi. Açıkça söyleyelim sırf dindar olduğu için nisyana terkedildi. Merak ediyorum, yaşadığı süre içinde basın kartı var mıydı, bugün Basın Müzesi’nde bir fotoğrafı asılı mıdır, sanmıyorum. Ama yüzbinlerce yürekte sevgisi, muhabbeti ve hatırası vardır.
Çocukluğumuzun kahramınıydı
Vehip Sinan sevimli çizgilerin sevecen babasıydı. Yuvarlak, estetik ve göze hoş görünen çizgileriyle o, çocukluğumuzda çok sevdiğimiz bir kahramanımızdı. Belden aşağıya vurmadı hiçbir zaman. Ahlâkî hususlara dikkat etti. Çizgilerinin yer aldığı gazetelerin evlere de girdiğini, çoluk çocuğun da önüne konulduğunu biliyordu çünkü. Buna büyük bir hassasiyet gösterdi. Ona gelinceye kadar karikatür sınır tanımazdı. Ama o insan hakkı, kul hakkı nedir bilirdi. Elbette eleştirir, gördüğü aksaklıklara işaret eder, hataları gösterirdi ama hiç bir zaman çirkefliklere imza atmadı. Türk örfüne ve İslam edebine aykırı çizgilerde imzası yoktu. Güldürürken düşündürdü, mizahın hikmet tarafını ihmal etmedi. Amacı, insanlara hoşça vakit geçirirken ülkesinin dertlerine derman olmak, meselelerine parmak basmak, gerekiyorsa sorumluları ikaz etmekti.
Hakkı ödenememiş millî sanatkâr
Vehip Sinan, son 60-70 yılda ortaya koyduğu karakterler ve özgün çizgisiyle tanındı. Binlerce siyasi, sosyal ve kültürel karikatürüyle, “Bay İlerici”, “Yanan Çekirge”, “Beberuhi”, “Gül Mahmut”, “İzin Dede”, “Hayal mi Gerçek mi?”, “Adil Bey”, “Keloğlan”, “Yarışçı Kaplumbağa, “Dalgacı Dündar”, “Damla Adam”, “Cin Ali”, “Süper Güç”, “Mıstık”, “Niyazi”, “Nasreddin Hoca”, “Meraklı Doli”, “Ali Baba”, “Transistör Seyfi”, “Apar Topar” ve “Topuz” tiplemeleri ve çizgi roman kahramanlarıyla hatırlanıyor. Her ortamda çizgi bantları ve eserleri rahatlıkla okunan ve bakılan bir sanatkârımızdı. Bizden tiplemeler yapan, bunları ustaca çizen ve milletimize armağan eden Vehip Sinan, hakkı ödenememiş bir millî sanatkârdı. Kahramanlarının yaşadığı maceralar, insanı düşündüren, faydalı serüvenleri merak ettiren ve sonuçta mizah ve çizgi sanatında ruhumuzu ve zihnimizi doyuran bir kılavuzdu.
Sevimli çizgilerin sevecen çizeri
Topuz serisiyle de çizgi romanda Türkiye’nin en değerli sanatkârlarından kabul edilen Vehip Sinan, 1929 yılında İstanbul’da doğdu. Karikatür çizmeye küçük yaşlarda başladı. İstanbul Devlet Güzel Sanatlar Akademisi Yüksek Mimari ve İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Felsefe bölümlerinde bir süre okuduktan sonra, ekonomik şartlar sebebiyle eğitimini yarıda bırakmak zorunda kaldı. Tabiî yeteneği ve çizgiye yatkınlığı dolayısıyla kendisini Bâbıâli’de bulan usta sanatçı, ünlü karakteri Topuz’u ilk defa Ceylan Yayınları’nda çizdi. Daha sonra çalıştığı gazete ve dergilerde Topuz’un maceralarına devam etti. Siyasi karikatürleriyle de tanınan karikatüristimiz, sevimli, sevecen çizgileriyle çocukların ve büyüklerin gönlünde taht kurdu. Yaşadığı süre içinde Vehip Sinan hakkında ilk toplantıyı, 19 Kasım 2007 tarihinde Altunizade Kültür Merkezi’nde İstanbul Büyükşehir Belediyesi Kültür Müdürlüğü adına düzenlemiştik. Sonra 26 Şubat 2010 tarihinde Tarık Zafer Tunaya Kültür Merkezi’nde ikinci ve daha geniş bir program hazırlandı. ESKADER bu programı hazırlamadan önce Vehip Sinan’a 2009 Yılı’nda “Çizgi” dalındaki büyük ödülü verdi. İlk ödülü ise TYB 1988 yılında “Basın karikatür” dalında vermişti.
Ödülünü almaya ömrü vefa etmedi
ESKADER mükâfatı 27 Aralık 2009 tarihinde Beyazıt Devlet Kütüphanesi’nde açıklandı. Sinan’a ödülü beş ay sonra 24 Nisan 2010 tarihinde takdim edilecekti. Ancak ömrü vefa etmedi, törene katılıp alamadı, 18 Nisan 2010 tarihinde Hakka yürüdü. Fatih Cami’nde kılınan namazın ardından Eski Kozlu Mezarlığı’nda defnedildi. Ödül, ailesine verilmek üzere en yakın dostlarından Dr. Cahit Öney’e teslim edildi. ESKADER, Bâbıâli Sohbetleri’nde Vehip Sinan’ı vefatından dört yıl sonra 24 Haziran 2014 tarihinde yakınları ve dostlarıyla birlikte andı. Bir anma toplantısını da Basın Müzesi’nde gerçekleştirdik. Toplantılara katılan dostları ve meslektaşları onu saygıyla ve rahmetle andılar, unutulmaz hatıralarını anlattılar.
Hayatı boyunca çizgileriyle baş başaydı. Çocuk kitapları yazdı, çocuk dergilerini resimledi. Başta Büyük Doğu, Bâbıâli’de Sabah, Bugün, İttihad, Yeni Asya, Büyük Gazete, Tercüman ve Türkiye olmak üzere muhafazakâr gazetelerin neredeyse tamamında çizdi. Hiç evlenmedi, kız kardeşleriyle birlikte Fatih’teki evinde yaşadı. Yayınlanmış eserleri arasında, Mıstık (Uzaylılarla, Kara Canavar, Dev Elmas, Esrarlı Bulut), Karikatür Albümü 1 (1989), Karikatür Albümü 2 (1989), Beberuhi (1989), Adil Bey (1989), Ali ile Veli (1989) de bulunuyor. Raşit Yakalı ve Akın Dindar, Vehip Sinan hakkında önemli bir sergiyi, Beyoğlu’nda İBB Karikatür ve Mizah Merkezi’nde Nisan 2016’da açtılar.
“Aslında ‘Topuz’ Benim”
Vehip Sinan tavizsiz bir iradeye sahipti. İnancına uymayan gazetelere yüz vermedi, onlara çizmedi. Bir ideal bir mefkure adamı olarak hayatını sürdürdü. Vasata, günübirliğe itibar etmeyen bir seciyenin ve seviyenin adamıydı. Fatih Akşemsettin Caddesi’ndeki evinde zaman zaman ziyaret edip kendisiyle birkaç görüşme yaptım. O buluşmalarda değişmeyen, eğilmeyen, bükülmeyen ve dönüşmeyen hep aynı kararlı insanı gördüm. Ucuz kahramanlığa yüz, popülizme pas vermemiş bir abide şahsiyetti. Son 60 yılın milliyetçi ve maneviyatçı bütün gazete ve dergilerinde imzası sıklıkla karşımıza çıkar. Sanat, edebiyat, sağlık dergilerinden çocuk dergilerine kadar. Mütevazıydı ve talepleri geri çevirmezdi.
Topuz ve Tamer ikilisi
Vehip Sinan’ın bilhassa “Topuz” tipini çok sevmiştik. Bu çizgi romanlar serisinde akran sayılan Topuz ve Tamer ikilisi vardı. Biraz da kendimizi onlara benzetirdik. Çocukluk rüyalarımızı süsleyen, bizi efsaneler diyarında gezdiren, güzellikler ülkesinde elimizden tutup dolaştıran kahraman çocuklardı ikisi de.
Kendisiyle yaptığım röportajlarda çizgi dünyası ile tanışmasının ilginç hikâyesini anlatmıştı. Henüz 3.5 yaşında iken çizmeye başlamıştı. O zaman İstanbul’un Aksaray semtinde oturuyorlarmış. “Buradan dışarıya çıkmadık. Sur dışına çıkmadık. Hâlâ sur dışına çıkanlara şaşıyorum. Uzaklara gidiyorlar diye.” Kâğıda ve kaleme olan ilk merakını anlatırken evde bir kenara çekildiğini ve çizdiğini söylemişti. “Sayfaları gördüklerimle doldururdum. Deftere bakardım ki yer kalmamış, bir daha sayfaları çevirir, bulduğum boşlukları değerlendirirdim. Böylece defterde boşluk bırakmamaya gayret ederdim. Zaten o zaman ben de yorulmuş olurdum. Defter de ben de birlikte biterdik. Bu çalışmalarım birkaç yıl sürdü. Okula başladıktan sonra elimden kalem ve kâğıt hiç düşmedi.”
Gazete ve dergilere makaleleler yazdı
Vehip Sinan, karikatürist idi ama felsefeye de çok meraklıydı, gazete ve dergilere makaleler yazardı. Üniversitede Hilmi Ziya Ülken’in de talebesi olmuştu, hocalarından sitayişle bahsederdi. Sonra babasının vefatı ve ağabeyinin askere gidişi üzerine evin iaşesini temin etmek üstünde kalmış, fakülteyi mecburen bırakmış, annesine ve üç kız kardeşine bakmaya başlamıştı.
Ceylan Yayınları, “Cin Ali”, “Binbir Gece Romanları” ve “Topuz”… İlahiyat ve astronomi ile ilgili araştırmalar… Almancası iyiydi; tercümeler yaptı. Bir de roman yazdı: Hortlaklı Şato. Yazar olmak istemişti ama talihine çizer olmak düştü. Birçok gazetede çizmeye başlamıştı. Efsane çizgi roman kahramanı Topuz’u sormuştum. “O benim evladım gibidir. Hem de nasıl bir evlat! Doğuş hikâyesi de şöyle: Bir ara hafif bir zatürre geçirmiştim. Doktor, bana beş on gün istirahat tavsiye etti. İşyerime haber verdim. Ama evde rahat duramıyorum ki... Oturdum kendi kendime tip üretmeye başladım. Bir çocuk kahraman düşünüyorum. Zaten uzun zamandan beri hayalini kurduğum bir kahramandı. Böyle yatağımın içinde çize çize nihayet Topuz ortaya çıktı. Bir de arkadaş lazım ona tabii. Tamer. Bütün ciddiyetime, ağırbaşlılığıma rağmen aslında Topuz’un ta kendisiyim.”
Malum kesimin inkârı
Geçmişte Bâbıâli’nin egemen kesimi, onu hiçbir zaman kabullenemedi, içine sindiremedi. O da bu konuda pervasızdı zaten, kimseye eyvallahı yoktu. “Malum camianın inkârı bana gurur veriyor.” diyordu. Hayatı boyunca sadece milliyetçi, muhafazakâr gazete ve dergilerde çalıştı. Her yıl genç-usta karikatüristlere ödül dağıtanlar, onu hiçbir zaman hatırlamadı. Aldığı iki ödül basın dışındandı. TYB ve ESKADER, onu üstün hizmetleri dolayısıyla mükâfatlandırmıştı. Ama o asıl armağanını, aziz milletinden, sevenlerinden alıyordu. Karikatürleri çok beğeniliyordu, “Topuz” ise çocukların efsanesiydi.
‘Millî çizginin mimarı’
Yarım asırdan fazla zamandan beri bir misyonun temsilcisi olarak çizdi. ‘Millî çizginin mimarı’ olmak istiyordu, oldu. Genç karikatüristlere el verdi, yol gösterdi, destek oldu, onları eğitti. Yalana karşı doğrunun, ütopyanın değil hakikatin, çirkinliğin karşısında güzelliğin peşindeydi. Ne var ki ideolojik bağnazlığa sahip kişiler, onu karikatürcü saymadılar, çıkardıkları albümlerde gencecik çocukların çalışmalarına yer verirken onu görmezden geldiler. Bu konuda şaşırmıyor ve şöyle diyordu: “Çünkü SAĞ’ın karşısında yer almış bu kimselerin ne ikiyüzlü, ne paradoxlarla malul kişiler olduklarını biliyor ve onlardan mert bir davranış da beklemiyordum. Her fırsatta ‘fırsat eşitliği’nden bahseden bu kimselerin davasını güttükleri konularda ne denli hoşgörüsüz, ne denli gayrı samimi kimseler oldukları zaten malumumdu. Bu yüzden beni dışlamaları doğal, en tabiî bir olaydı. Ayrıca o malum camianın beni inkâr etmeleri, sadece beni inkâr etmeleri bana ayrı bir gurur veriyor. Tanrıya şükürler olsun ki beni kendi güruhlarından ayırıyorlar diye düşünüyordum.”
Çağımızın ‘Nasreddin Hocası’na müze
Vehip Sinan ‘Çağımızın Nasreddin Hoca’sıydı. 1985’deki görüşmemizde “Karikatürde düşündürme fonksiyonu başta gelmeli.” diyordu. Sanatçımızın çizgileri de Hocanın fıkraları gibi başta güldürüyor, sonra da düşündürüyordu. Muhafazakâr basın vefat haberini duyurmuştu, cenazesi de kalabalıktı. Ama yine de geçen on sene içinde unutuluverdi. Hâlbuki bugün ‘sağ’ diyebileceğimiz bütün gazetelerde hakkı, üstlerinde emeği, dergilerinde alın teri vardı. Çizgileriyle süslemişti millî neşriyatımızı, yayınlarımızı. Bu sene sadece Milat’ta hatırlanıyor, inşallah diğer gazeteler, televizyonlar ve radyolar da sanatkârımızı hatırlar, anarlar. Ahir ömründe vefasızlıktan dert yanıyordu.
Vehip Sinan adını yaşatmalıyız
Vehip Sinan doğma büyüme Fatihliydi. Ömrünü karikatür ve çizgi sanatına adamıştı. Fatih Belediyesi’ne yakışan, onun adına ilçe sınırları içinde bir müze kurmak, bütün karikatürlerini, çizgi romanlarını, kitaplarını, hakkında yazılanları, fotoğraflarını bu müzede sergilemektir. En azından yeni kurulacak bir kütüphaneye veya kültür merkezine adı verilmelidir. Biz millet olarak kıymet bilirsek yeni büyük sanatkârları yetiştirebiliriz. Yeni Vehip Sinanlar, ancak kadirbilir ve vefalı olunursa ortaya çıkar. İlme, sanata, kültüre ve medeniyete değer verdiğini bildiğimiz Fatih Belediye Başkanı sayın M. Ergün Turan’dan bu hayırlı, anlamlı ve güzel hizmeti, 2020 yılı içinde istiyor ve bekliyoruz.
GAZEL – Dr. Cahit Öney
- Vehip Sinan’a -
Selâm!.. selâm!.. yedi deryâya, âsümâna selâm!..
Küçük gelir bize Dünyâ.. bütün cihâna selâm!..
Mısır, Cezâyir, Irak, Libya, Fas ve Sûriye'ye;
Medîne, Mekke'ye; Tebrîz'e, Isfahân'a selâm!..
Selâm şebâbete, hoş-bûya.. hüsn ü âna selâm;
Bahâre, hâre; civanmerde, nev-civâna selâm!..
Behey nasipsiz adam!.. gel!.. selâmımız boldur :
Isırmayan köpeğe, sokmayan yılàna selâm!..
Ne çuldayız, ne de puldan merâmımız vardır;
Selâm saraydaki sultâna, bîmekâna selâm!..
Nasıl gözümde tütersin minâreler şehri?..
- Minâreden duyulan 5 vakit ezâna selâm!!.. -
Mesîre, çeşme, kütüphânelerle türbelere;
Bütün şehitlere, Evlâd-ı fâtihân'a selâm!..
Semâya dönmüş avuçlarla pâaak nâsiyeye;
"Selâm!.. Selâmün aleyküm!" diyen zebâna selâm!..
Biter selâm ile Câhit bu nâçizâne gazel:
Cenâb-ı Hakk'a emânet Vehib Sinân'a selâm!.. (*)
(*) 4.1.1971 Kırklareli