Dolar (USD)
34.51
Euro (EUR)
36.19
Gram Altın
2962.09
BIST 100
9367.77
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

​Vehip Sinan Müzesi

“Fatih, belki de tarihinin en müstesna günlerinden birini yaşıyordu. Semtte huzurla yaşamış, mahalleden hiç ayrılmamış vefalı bir sanatkâr adına kurulan müzenin açılışı, gecikmiş de olsa anlamlı bir merasimle yapılıyordu. Bu kıymetli sanatkâr, Cumhuriyet dönemi Türk karikatürünün özge ve büyük üstadı merhum Vehip Sinan’dı. Müze, Fatih’te evine yakın bir yerde, tarihî bir binada kurulmuştu.

O gün âdeta ana baba günü gibiydi. Gençler, gelen misafirlere çiçek veriyor; mihmandarlar ise müzeyi gezdiriyordu. Resmî zevat arasında Kültür Bakanı, İstanbul Valisi, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı, Fatih Kaymakamı ve Fatih Belediye Başkanı da vardı. Vehip Bey’in meslektaşları, gazeteciler, gazetelerin yayın yönetmenleri, kültür sanat adamları, müzenin bahçesini ve içini doldurmuştu.

Müzenin açılışına, Türk Edebiyatı Vakfı’ndaki yazı kursuma devam eden öğrencileri de davet etmiştim. Geldiler, sanatkârımızın dünyasını tanımak istediler. Hep birlikte ve tarifsiz bir heyecanla içeriye girdik. Binanın hemen sağında uzun bir koridor vardı, “Bismillah” deyip ilerlemeye başladık. Duvarlara asılan panolarda Vehip Sinan’ın mütebessim fotoğrafları, dostlarıyla resimleri, aile hatıraları, Topuz’u çizerken kaydedilmiş tarihî kareler yer alıyordu.

Az sonra duvarlarda bir şehrâyin başladı. Vehip Sinan’ın karikatürleriydi bunlar. Çizdiği gazetelerin birinci sayfalarını süsleyen o unutulmaz karikatürler arz-ı endam etmişti. Her birinin ilmî, siyasî, fikrî ve edebî değeri yüksekti. Yaşı 50 ve üzerinde olanlar, bu karikatürlerin başından ayrılmak istemedi. Zira 1970’li ve 80’li yıllarda okuyucusu oldukları gazetelerin en çok sevdikleri kısmı, Vehip Sinan’ın ‘karikatür köşesi’ydi. Mizaç olarak Nasreddin Hoca’ya çok benzeyen bu İstanbul Beyefendisi, takipçilerini eserlerinde önce güldürüyor, ardından derin ve manalı düşüncelere sevk ediyordu. Tebessüm kısmı birkaç dakika sürerken, tefekkür faslı bazen saatlerce, hatta günlerce, haftalarca devam edebiliyordu.

Karikatürlerin sergilendiği bölümü gezenlerin çehrelerinde, güler yüzlü çiçekler açıyordu. Bu eserleri 30-40 yıl öncesinden hatırlayanlar, olağanüstü bir sevince kavuşmuştu. Birbirlerine etkilendikleri karikatürleri gösteriyor, ‘Şu çizgiye günlerce bakıp gülmüştüm. Vehip Bey, mizahı en iyi ve kâmil şekilde izah ediyor, seviyeyi hiçbir zaman düşürmüyordu.’ diyorlardı. Bir başkası, bu sözleri söyleyeni başıyla tasdik ediyordu: ‘Çok haklısın azizim. Hakikaten mizahı çok üst bir çıtaya taşımıştı. Zaten ardından mizah zayıfladı, kendisini aşan başka karikatürist çıkmadı. Bazı kötü mizah dergileri ise, belden aşağı çizgilerle bu alanı kirlettiler.’ Bir başkası ikisine de hak veriyor, şöyle tasdik ediyordu: ‘O yıllarda gazetelerin her zaman olduğu gibi önce birinci sayfasına bakılır ve özellikle karikatür bölümüne dikkat edilirdi.’ Velhasıl orta yaşlılar arasında başlayan nostalji muhabbeti sürüyor, sevinçli hâlleri fark ediliyordu.

Müzede dikkat çeken en canlı ve güzel bölüm, çocukların kümelendiği yerdi. Çizgi roman kahramanı Topuz kitaplarının sergilendiği alçak masalar pek boş durmadı. Biri akıl etmiş, bu masaların etrafına renkli ve ahşap sandalyeler iliştirilmişti. Çocuklar oturmuş, kitapları heyecanla okuyordu. Serginin son bölümü ‘Basından Akisler’e ayrılmıştı. Burada Vehip Sinan ile yapılmış röportajlar, kendisine verilen ödüller ve adına düzenlenen toplantıların haberleri ile hakkında kaleme alınmış makaleler panolara asılmıştı. En uçtakinde rahmetlinin mütebessim fotoğrafı ile birlikte biyografisi de yer almıştı. Ayrıca iri bir fotoğrafta Vehip Sinan, efsane kahramanları Topuz ve Tamer ile ziyaretçilerine el sallıyor, zahmet edip geldikleri için sevenlerine teşekkür ediyorlardı. Sergiyi gezdikten sonra büyük salona geçen Gürbüz Azak, Can Alpgüvenç, Nurettin Taşkesen, Hasan Aycın, Osman Suroğlu, Muammer Erkul, Sefa Saygılı, Mehmet Nuri Yardım ve Akın Dindar’ın gözleri nemlenmişti. Bu kadirşinas davranış, onları ziyadesiyle duygulandırmıştı. Hüzünle oturup Vehip Bey’le ilgili hatıralarını, meraklı gençlere anlattılar. Görkemli tören biterken açılışa gelenlere, ESKADER tarafından hazırlanan Hayatı Hatıraları Fikirleri Çizgileriyle Vehip Sinan kitabı hediye edildi.”

Bütün bu anlattıklarım bir rüya mıydı yoksa bir hülya mı? Bir tahayyülde miydim ya da bir tasavvurda mı? İnanın bilemiyorum. İçime doğdu, bu satırları yazdım işte! Yapamadım dostlar, bu projeyi gerekli yerlere gönderemedim. Kısık sesimi, makam sahiplerine bir türlü duyuramadım. “Belki de yetkililer, bu hayali yazımı görür, etkilenir, harekete geçerler.” dedim. Fatih’imiz, İstanbul’umuz, Türkiye’miz, Türk-İslam dünyası, ülkemizin ‘en yerli ve millî’ çizeri/karikatüristi adına kurulacak “Vehip Sinan Müzesi”ne kavuşsa fena mı olur? Ölü kütüphaneleri canlandıranlar, bakarsınız sönük müzeleri de diriltirler. “Niyet hayr, akıbet hayr.” diyelim. Umut dünyası işte! Hem insanoğlu biraz da hasretleriyle yaşamıyor mu zaten? Varsın başkaları karamsar nehirlerde yüzüp dursun, ben şükürler olsun ki hiç kötümserliğe düşmedim. Aydınlık ufukları sabırla, sükûnetle, tevekkülle beklerken her zaman ümitvar oldum.