Vefatının 40. Yıldönümünde Ahmet Muhip Dıranas
Cumhuriyet dönemi Türk şiirinde orijinal üslûp oluşturabilmiş beş altı şairimizden biri de Ahmet Muhip ’tır. Edebiyat çevreleri özellikle şiire meraklı geniş bir kesim onu ünlü “Fahriye Abla” şairi olarak tanır. Ancak Ahmet Muhip, bu şiirinden daha üstün özelliklere sahip olan “Olvido”, “Ağrı”, “Selam” ve “Hatıra” gibi saf şiirleriyle birlikte yarına kalacak usta şairlerimizdendir. O, “Söylenmemiş aşkın güzelliğiyledir/ Kâğıtlarda yarım bırakılan her şiir” gibi sade ve güzel mısralar yazabilmiştir. Ama o aynı zamanda tiyatro ve resim ile de yakından ilgilenmiş bir sanat adamıdır. Dil işçiliği ve şekil mükemmelliğinde Yahya Kemal ve hocası Tanpınar’ı takip etmiştir.
1909’da İstanbul’da doğdu. Babası, Galip Efendi, annesi Fehime Hanım’dır. İlkokulun ilk üç yılını Sinop’ta okudu. Sinop’un Salı köyünde, olağanüstü tabiat güzelliklerine sahip olan bölgede yaşadı. Şiirlerine de yansıyan tabiat sevgisini buradan aldı. Çocukluk yılları çeşitli sıkıntı ve zorluklarla geçmesine rağmen o devrini “O bahtiyar çocukluk günleri” olarak anacaktır. Sinop’ta başlayan ilk tahsili, Ankara’da devam etti. Ankara Erkek Lisesi’nden mezun oldu. Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde iki yıl okudu. Bu sırada Hâkimiyet-i Millîye gazetesinde çalıştı (1930-32). Bu okulu yarım bırakıp İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümünde okudu. Aynı zamanda Güzel Sanatlar Akademisi kütüphane memurluğu görevini de üstlendi. Halkevleri Kültür ve Sanat Yayınları’nı yürüttü. 1945’te Ağrı’da askerliğini tamamladıktan sonra Çocuk Esirgeme Kurumu Neşriyat Müdürlüğü görevinde bulundu, ardından bu kurumun başkanı oldu (1957). Demokrat Parti’yi destekleyen Zafer gazetesinde günlük fıkralar yazıp aktif politikaya da girdi, ancak milletvekili seçilemedi. Anadolu Ajansı Yönetim Kurulu Başkanlığı, Devlet Tiyatrosu Edebî Kurul Başkanlığı ve İş Bankası Yönetim Kurulu üyeliğinde bulundu (1957-1970).
Edebî Hayatı Ve Eserleri
Ankara Atatürk Lisesi’nde öğrenci iken öğretmeni Ahmet Hamdi Tanpınar’ın şiir anlayışının etkisinde kalan Ahmet Muhip Dıranas’ın ilk şiiri Muhip Atalay imzasıyla Millî Mecmua’da 5 Eylül 1926 tarihinde yayımlandı. Daha sonra Hep Gençlik, Görüş, Gündüz, Oluş, Ülkü, Sanat ve Edebiyat Gazetesi, Şadırvan, Hisar ve Yeni İnsan dergilerinde göründü. Şiirler’i 1970’te neşredilen şairin “Gölgeler” (1947) ve O Böyle İstemezdi (1948), Gölgeler Çıkmaz (1977) adlı oyunları bulunuyor. Aptal oyununu Türkçeye çeviren Dıranas’ın Cahit Sıtkı Tarancı ile birlikte Fransa’da Müstakil Resim adlı incelemesi 1937’de basıldı. Tevfik Fikret’in Rübab-ı Şikeste’sini Kırık Saz adıyla günümüz Türkçesi ile yeniden şiirleştirdi (1975).
Öz Şiir’in Yanında Oldu
Ahmet Muhip ’in şüphesiz Türk şiirinde önemli bir yeri vardır. Bu ehemmiyet, şairimizin gelenekten gücünü alan sanatının derinliğinden ve ufkunun genişliğinden ileri gelir. Şiiri, biçim ve konularıyla Necip Fazıl, Ahmet Hamdi Tanpınar ve Ahmet Kutsi Tecer tarafından geliştirilen ‘öz şiir’e yakın durmaktadır. Ancak Garip akımının popüler olduğu dönemde bir anda kenara itilen şiiri, gel-geç cereyanın cazibesinin kaybolmasından sonra tekrar keşfedilir ve şiirseverler tarafından okunmaya ve üzerinde durulmaya başlanır. Hececi şairlerin tesir sahasından kurtulup kendi öz şiirini kuran Ahmet Muhip, gerek şekil, gerekse tema bakımından orijinalitesi bulunan bir sanat anlayışına sahiptir. Cumhuriyet döneminde bir kilometre taşı olma özelliği taşıyan, metafizik arayışlarını da sürdürür.
“Şiiri çok seviyorum. Bir anlamda hayatta her şeyi şiire feda etmiş sayılırım.” diyen şair, 46 yıl boyunca şiire emek verdi. Okuyucusunu, hecenin hiç de dar olmayan sınırları içinde en güzel iklimlerinde gezdirdi. Dıranas’ın en bariz vasfı, edebiyat tekniğinin hudutlarını aşmadan maverada uçsuz bucaksız seyahatler yapmasıdır. Âdeta bir seyyah gibi bir eli şiirin hendesî dairesinde gezinirken bir eli asumanın doyumsuz ufkunda dolaşır. Halit Fahri Ozansoy, Edebiyatçılar Çevremde hatıra kitabında, Dıranas’ın şu farkından bahseder: “İlham ufukları geniş bir şairimiz. Orijinal bir teknikle her şairden ayrı bir özelliği var. Doyum olmaz şiirlerine. Bir bakıyorsun, sımsıkı hayata ve tabiata bağlıdır, bir bakıyorsun, maveraya dalmıştır. Öyle anlarında fânilik duygusu yakıyor içini.”
Sağlam Şiirler Yazdı
Dıranas şiirde, yeni bir anlatım, sembol zenginliği, ses ve uyum tazeliği meydana getirdi. Sağlam mısra yapısıyla damıtılmış insanî duygularını sonsuz bir iklimde gezdirdi. “Ağrı” şiirinde ibadetin ulvî neşvesini, “Yağma” şiirinde İstanbul’un hızlı değişimini ve kültür yozlaşmasını anlattı. Şiirlerinin tamamını hece ölçüsüyle ve kafiyeli olarak yazan, “Ben belki biraz fazla muhafazakârım. Sanatta bu muhafazakârlığa inanmış bir adamım.” dedikten sonra şekille ilgili görüşünü şu sözlerle ifade eder:
“Vezin ve kafiye üzerinde ayak direyişim, başladığım bir şeyi en iyi şekilde bitirme çabasından kendimi yoksun kılmamak içindir. Ve ben, vezinli ve kafiyeli şiirden de, yarınki anlayışı, yarınki zevki doyuracak bir sonuç elde edebîleceğime inanıyorum.”
Beşerî aşk ve tabiat sevgisi, saadet ve sulh hasreti, modern dünyanın içinde bulunduğu boşluk, bu hatıralara dönüş, şiirlerinin ana temalarını oluşturur. “Aman, dur! Ve hiç kıpırdama ki,/ Kusursuzluğunda başlar belki/ Kalbi ulaştıran yol, Allah’a.” mısralarında metafizik endişesini görürüz. İyi şiirlerinden “Selam”ın son kıtası bizim iklimimize ne kadar yakındır: “Hatırası kalbe ışıklarla dökülen/ En güzele, en iyiye, en sevgiliye/ Selâm, sonsuzluğun aydınlık bahçesinden,/ Selâm, senelerce, senelerce öteye…” “Her Şey Uzaktadır” şiirinde de hayat ve ölüm arasındaki gelgitleri dile getirir: “Uzaktadır her şey; gökyüzü, deniz,/ Her an peşimizden koşan gölgemiz,/ Özlenen limanlar, yanan yıldızlar./ Uzaktadır her şey; anneler, kızlar…/ Uzaktadır her şey, hep… yalnız ölüm,/ Her yerde, her an yakınımız, ölüm.” Büyük şehirlerin curcunasından uzakta tabiatla haşir neşir olmayı seven şair, “Ve Bulutlar”da ise bizi gökyüzüne doğru kanatlandırır: “Üzerimizde bir kanat sesidir/ Geceyi sararken fecir, bulutlar;/ Hangi bir diyara gider, kimbilir/ Hangi iklimlerden gelir bulutlar?” Şair, seyahati esnasında bize farklı ufuklar açar: “Gökyüzü bir sonsuz rüya denizi;/ Besleyen onlardır düşlerimizi./ Her akşam peşinde götürür bizi,/ Aşarken dağları bir bir, bulutlar.”
Sanat Ve Sanatkârlar
Sanatın insan ve cemiyet için hayatî derecede önem taşıdığına dikkat çeken Dıranas, bir toplumun hayatını sağlıklı bir biçimde devam ettirebilmesi için en önemli unsurun sanat olduğuna dikkat çeker. Ona göre sanatsız insan da, toplum da olmaz. Çünkü “Ruhlara sükûn, akıllara derman, gönüllere muhabbet ancak sanatla verilebilir.”
Millî sanat düşüncesinin gereğine inanan, ancak bunu kesin bir tarif içine almanın mümkün olamayacağını belirten şair, bu fikrin su-i istimale müsait olduğundan bahseder. Bu konuda bir hassasiyet içinde olunması gerektiğinin altını çizer ve millî sanatla alakalı düşüncelerini şu sözlerle ifade eder: “Millî sanat fikri, sanatkâr için bir ilham ve kültür meselesidir. Kendimize dönmenin, orijinal ve öz olmanın ne demek olduğunu düşünmekle beraber, ‘çalışmak ve araştırmak; gene çalışmak ve araştırmak’ her sanatkârın asıl görevidir. Herhâlde, her Türk sanatkârının, tarihimizi, mazimizi, toprağımızı ve bu toprak üzerindeki eserlerimizle halkımızı benliğinde hissetmesi vereceği eserler nâmına bir borçtur.”
Millî sanatın öz lisanla yapılabileceğinin şuurunda olan şaire göre dil, “Millet tarifini içine alan, bir milletin benliğini, ruhunu, hattâ bütün medeniyet ve kültürünü temsil eden ve en başta milletin birliğini sağlayan bir müessese”dir.
Ömrü boyunca iyi bir şair, dürüst bir aydın ve mükemmel bir sanatkâr olabilmek için çaba gösteren Dıranas, Cumhuriyet Devri Türk şiirinin yıldızlarından biri olmakla birlikte, fikirleri ve teklifleriyle de gözardı edilmemesi gereken, millî duygu ve düşüncelere yakın duran bir edebiyatçıdır.
Demokrat Parti Şaire Sahip Çıktı
1949-1962 yılları arasında Demokrat Parti’nin yayın organı olan Zafer gazetesinde yazılar yazan şairimiz, DP’nin 1950’deki zaferinden sonra Mehmet Çınarlı’nın deyişiyle “Dıranas için de ikbal kapısı açılmış gibidir.” Bu tarihten sonra Ankara Radyosu’nda şiir programları yapar. Devlet Tiyatroları Edebî Kurul üyeliğine getirilir. Yurtdışına gönderilir ve çeşitli görevlere getirilir. 27 Mayıs 1960 kanlı darbesinden sonra bütün görevleri elinden alınır. Oturduğu lojmandan çıkarılır, 5 yıl kadar işsiz kalır ve büyük maddi sıkıntılar çeker. Bu zor döneminde Hisar dergisini kuran Mehmet Çınarlı ve İlhan Geçer, şaire sahip çıkarlar. Hisar’da şiirleri ve yazıları çıkar. Edebiyat sayfasını da düzenlediği Zafer gazetesinde memleket meselelerine temas eder. Hürriyet ve demokrasinin yerleşmesi için çalışır.
Sanatkâr Mizacı
Ahmet Muhip, sanatkâr mizacı dolayısıyla günlük siyasetle ilgilenmese de siyasi tercihini, Demokrat Parti ve Adalet Partisi çizgisinde yapar ve bu partilerin demokrasiye sahip çıkmasına destek olur. İstanbul’da iken Cahit Sıtkı ve Orhan Veli gibi sanatçılarla bir arada olduğunda bohem hayatın içinde bulunan Dıranas, eşi Münire Hanımın desteğiyle düzenli bir hayatı tercih eder ve Ankara’ya yerleşir. Bir İstanbul beyefendisi olarak kabul edilen şairimiz, çevresinde sevilen ve sayılan bir şahsiyet sahibidir. His adamıdır, güçlü irade ve kendine mahsus bir mizacın sahibidir. Kimseye eyvallahı yoktur, hür ve bağımsız kişiliğe sahiptir. Konuşmaktan ziyade dinlemeyi seven şair dedikodudan hoşlanmayan, yazları genelde köyündeki evde geçiren, çiçek bakımına, spora ve denize ilgi gösteren, kedileri seven, avcılıktan hoşlanmayan bir gönül insanıdır.
Bir şiirinde “Ey gece! Kapını üstümüze kapa” diyordu. Ölüme hazırdı. 21 Haziran 1980 tarihinde Ankara’da vefat eden Ahmet Muhip Dıranas, vasiyeti üzerine Sinop’a götürüldü ve köyüne yakın bir yarımadanın tepeceğinde toprağa verilir. Vefatının ardından Melih Cevdet Anday, Tarık Buğra, Cemal Süreya, İlhan Geçer, Mehmet Kaplan, Ahmet Kabaklı ve Doğan Hızlan yazı yazdılar. O ömrünü önce şiire, sonra da sanata ve insana adamış bir ustaydı. Bugünün genç şairleri, iyi eserler yazmak istiyorlarsa Dıranas’ın şiirini anlayıp titizliğini örnek almalı. Allah rahmet eylesin, mekânı cennet olsun.