Vefa manevi borçtur
Bu topraklar kadim
değerlerin, irfan ehli insanların toprağıdır. İyi insanlarda ne varsa bu
toprakların insanın mayasında o var. Sözünde durma, sevgi, dostluk, bağlılık,
iyilik gördüğünü unutmamak yani vefa...
Bir kilimde bir iki kaçık
olmaz mı, olur elbette…
Anam anlatmıştı. Köylerinde
komşuları anlaşıp iki yetimi bakmaya, yedirip içirmeye karar vermişler.
Yetimler az yiyince falanca “bizi evine davet etti de aç bıraktı” çok kaçırınca
da “karnımız ağrıdı” şikâyette bulundukları halde kimse aldırmazmış. Gün gelmiş yetimler büyümüştür. Burada şu cümleyi kuralım; iyilik sahibi asıl takdir edenin Allah
olduğunu bilir. Karşılığını da ondan bekler. Kul bilmese de Halik’ın bildiği
bilinir.
Doğan Cüceloğlu’ndan bir
vefa hikâyesi:
“Selim Dedenin beş oğlu ve
bir de eşeği vardır. Selim dede bu eşeği on yıl kullanmıştır. On yılın sonunda
yaşlanan eşeğin gözlerine perde inmiş ve göremez olmuştur. Büyük oğlu Selim
dedeye gelir;
– Baba eşek görmüyor, bunu
dağa götürüp bırakalım.
Selim dede;
– Biraz bekleyelim bakalım.
Aradan beş gün geçer, büyük
oğlan tekrar;
– Baba eşek görmüyor, kör
olmuş. Dağa götürüp bırakalım.
Selim dede;
– Bir gün daha bekleyin,
yarın cevabımı veririm.
Ertesi sabah Selim dede beş
oğlunu da toplar;
– Damdan eşeği getirin
bakalım der.
Görmediği için etrafa çarpa
çarpa eşeği getirirler. Selim dede eşeğin başına varır, boynundan okşar ve
evlatlarına dönerek;
– Bu eşek bizim on yıl
kahrımızı çekti. Sizin kıçınızın kıynaklarında bu eşeğin hakkı var. Artık iş
göremez oldu, şimdi bize düşen görev bu eşeği emekli edip, yaşadığı sürece
şimdi biz ona bakacağız.
Büyük oğlan;
– Baba eşek görmüyor.
Selim dede öfkeyle cevap
verir:
– Yarın iş yapamaz duruma
düştüğümde beni de götürüp ormana mı bırakacaksınız?
Bu olayların yaşandığı
sırada ailenin en küçük oğlu Polat daha beş yaşındadır ama olaylar beynine
nakış nakış işlenmiştir.
Eşek iki yıl daha yaşar.
Selim dede o iki yıl süresince eşeğe yedirir içirir, tımarını yapar, okşar ve
onunla konuşur.
– Ey eşek, benim sırtımdan
geçen çuvalların hepsi senin sırtından da geçti, hakkını helal et. İki yıl
sonunda eşek ölür, sırıklara bağlarlar, derenin kenarına götürüp, bir çukur
kazarlar ve oraya gömerler. Yıllar yılları kovalar, ailenin en küçük oğlu Polat
okur ve hâkim olur. Hâkim olduğunda ilk işi doğruca eşeğin gömüldüğü dere
kenarına gitmek olur.”
Vefalı insanın özelliğidir,
kendisine hizmet edeni unutmuyor, kadir kıymet biliyor. Vefanın manevi bir borç ve değerlerimizin emri olduğunu biliyor. Bu
toprakların insanı da yaratılanı yaratandan ötürü seviyor. Kurdu kuşu, börtü
böceği sevip merhamet gösteriyor.
Sevdanın ve aşkın
topraklarıdır bu topraklar. Kendimiz olabildiğimiz, sırt sırtta verdiğimiz,
birlikte olduğumuzda mutlu olduğumuz tek yerdir burası. Tutup kaldırmayı
biliriz düşenin elinden. Acıyı birlikte göğüsleriz, mutluluğu da. Bu topraklar
bizim kaderimizdir. Alnımıza yazılmıştır iyi ki de.
Tatsızlıklar olmaz
mı?
Olur, olur elbette. Hem de
incir çekirdeğini doldurmayan meselelerden, işin tadı tuzu da budur aslında.
Gönüller birdir çünkü. Bu yüzden türkülerimiz aynıdır, aynı gönülden ve aynı
dilden çıkmış gibidir hepsi. Bu yüzden etkilidir, yürek yakar türkülerimiz...
Merhamet mi?
Mayamızda var o. Düşmana, kurda kuşa yetecek kadar çokça var. Yaratılanı severiz yaratandan ötürü. Kardeşimizi sevmeyi imanımızın gereği biliriz.