‘Vefa Apartmanı’ okuma zamanları
Mayıs Haziran sayısı için, Mahalle Mektebi, Sadık Yalsızuçanlar dosyası için yazı istediğinde üstadın,ne zamandır okumaya zaman bulamadığım çok değerli Tevfik İleri’nin hayatını anlattığı anı-roman Vefa Apartmanı’nı yazmaya talip oldum.
Kitabı okudukça ne kadar da isabetli bir karar aldığımı farkettim. Ülkemiz sıcak gündemlerden geçerken, siyasetin en ateşli günlerine bir dua sıcaklığında düştü bu güzide kitap.
Tevfik İleri yaşantısı, siyasi hayatı, hayata karşı duruşu, heyecanları ve dahi umutları ve idealleri ile örnek bir şahsiyet her anlamda. Örneklik teşkil eden samimi yaşantısı, tevazu kuşanmış hayatı, aile bağları ve cemiyete karşı sorumlu yaşantısı ile yol gösteriyor, umut aşılıyor ve hep önder oluyor bu güzide insan. Beni derinden etkileyen ailenin birbirlerine olan derin ve aşk derecesindeki bağlılıkları, eşsiz sevgileri. Ve yine hep yaşadıkları içselleşmiş teslimiyet, huzur, tevekkül gerçek tasavvufun kıyılarında gezinen yüreklerin yanık ve o denli hisli duyuş ve sezişleri.
Ben çok etkilendim Vefa Apartmanı’ndan ve inanıyorum ki, bu günün siyasilerinin, gençlerinin, devlet adamlarının bu kitaptan alacağı çok dersler var. Siyasetin şu yürek yakan, ateşli günlerinde Vefa Apartmanı okuyun efendim. Yüreklerinize bir inşirah yürüsün, namuslu, edepli, ahlaklı bir hayat yürüsün yaşantınıza. Bu topraklarda yaşanmış acıların demi hala duruyor kitabın sayfalarında. Kitabı okudukça kendi topraklarında maneviyatla yaşayan insanların nasıl parya olarak görüldüğünü, yok sayıldığını, kıyımlardan geçirildiğini, idam sehpalarına nasıl sürüklendiklerini de okuyacaksınız. Sadık Yalsızuçanlar’ın naif ve derinlikli kaleminden acıların bu topraklara nasıl mayalandığını, neleri nasıl kaybettiğimizi, bir ailenin soylu direnişinde, erdemli duruşunda, tavizsiz yaşantısında okuyacaksınız. Âcizane tavsiyem bu kitabı, Üstad Necip Fazıl’ın Cinnet Mustatili ile birlikte okumanız.
“Tevazu ve huzurun adresi olan Yalsızuçanlar’ın kalemi, derin yaralara, yıllanmış umutlara, yarım kalmış aşklara, solgun çehrelere, adanmış yüreklere, bitimsiz has aşklara, memleket sevdalılarına değiyor. Ve inşa noktasında yazdığı eserlerle tıpkı Gemuhluoğlu’nun ifadesine yakışır minvâl üzere kalemini sorumlu ve duyarlı bir bilinçle, ortaya koyduğu eserlerle ancak ve ancak ayağa kalkmanın sanatla olabileceğini göstermiş oluyor okura…
Kaleme aldığı anı- roman olarak adlandırdığı, ‘Vefa Apartmanı’ aslında bir dönemin, acılar sarmalı içinde, yüreğimizi hala kanatan yaraların, iflah olmaz kederler gibi içimize çöreklenen haksız zulümlerin kara güncesi gibi ekranlardan, satırlardan takip ettiğimiz 27 Mayıs Darbesi’nin romanıdır bir bakıma. Büyük bir vefa örnekliği gösteren yazar, her daim kahramanları ile ruh birlikteliği kurmaktaki mâhirliği ile adeta, mumdan gemilerle denizlere açılırcasına Tevfik İleri’nin hayatını cam kırıkları üzerinde yürür gibi yüreğini kanatarak, naif ve akıcı bir üslupla kaleme alır.
Tevfik İleri, bu toprakların yetiştirdiği münevver, manevi değerlerine sıkı sıkıya bağlı, kendini her anlamda toplumuna adamış, hassas ve delişmen yüreği ile sevdasını gür bir sesle yüreklice haykırmaktan yüksünmeyen, yeri geldiğinde; “insan ağlar” diyerek hüzünlü yüreğiyle ağlayan eşsiz bir şahsiyettir. Bu şahsiyeti kaleme alan Sadık Yalsızuçanlar aslında 27 Mayıs Darbesi’ni de sorgulayan, o günlerin acımasız atmosferini, despot rejimin hiçbir değer tanımadan karşı görüşe sahip olan yönetimdeki makam sahibi devlet erkânını, hiçbir değer gözetmeden nasıl rencide ettiğini, onların üzerinde zulmün her türünü nasıl ifa ettiğini naif, dokunaklı diline anıların sahiciliğini de şahit eyleyerek anlatmaya çalışır… Aslında anı-roman diye adlandırdığı eser bir belgesel titizliği tadında okuru mektuplara, sıcacık samimi sevgi dolu anlara, bitimsiz aşklara, eviçi hallerinin eşsiz iç huzuruna, tevekküle, teslimiyete, mütevazı duruşların asil zamanlarına, terbiye ve ahlakın zirvesi bir yaşantının yaşam karelerine taşır ustalıkla…
Roman, yazarın mahir ve yol gösteren, yüreğinizi engin iklimlere taşıyan, daraltan ve sorgulayan anlardan sonra geniş vahalara sürükler gibi sükuna taşıyan kaleminin akıcılığında başlar. Sadettin Ökten ve öğrencileri vardır ilk sahnede. Sonra Tevfik İleri’nin ailesi ile tanışan, onların anılarını birebir yaşayarak yazmaya çalışan eğitimci yazar Ali Hoca’nın anlatımıyla Vefa Apartmanı’na gireriz. Vefa Apartmanı işte o zaman, sanki içinde yaşamış mümtaz şahsiyetlerle, bu şahsiyetlerin soylu ve vakur duruşları, erdemli halleri, acıların süzgecinden geçmiş onurlu yaşamları ile adeta başka zamanlardan gelmiş efsunlu, canlı bir varlık gibi sarar kuşatır yazarı.
Hemşinli Tevfik İleri ve Hemşin Kızı Vasfiye’nin memleketlerinde birbirlerini görmeleri ile yüreklerinde an an büyüyen temiz tutkulu bir aşkın, İstanbul’da Sultanahmet’te buluşması ile başlayan roman kurgusal anlamda adeta sizi bu aşkın coşkusuyla içine alır. Nişanlı iki gencin coşkun ama o denli de masum mektupları… “İyi insanlar olacağız. İyi işler yapmak için çalışacağız. Sen elimin bayrağı olacaksın” diye nişanlısı Vasfiye’ye seslenen vatan aşkı ile yanıp tutuşan ve ‘Önce vatanımızı sonra birbirimizi seveceğiz’ diyerek yol haritasını çizen genç mühendis Tevfik İleri…
Hikâye acıdır, yürek yakar ve yazar sorgular gibi adeta haykırır: “Hey gidi Hemşinli Tevfik… Kimbilirdi birkaç yıl sonra Erzurum’a idealist bir mühendis olarak, tutkuyla sevdiğin bu yayla kızıyla birlikte gideceğini, yoksulluğun kavurduğu köylerde harcırah almadan geziler yapacağını, yörenin kalkınması için çırpınacağını, on yıl boyunca bakanlık yaptıktan sonra idamla yargılanacağını, kanser olacağını, üşüdüğün için battaniye veren hemşirenin kendisine çıkışan askeri görevliye, ‘ben mesaimle size bağlıyım, vicdanımla değil’ diyeceğini, çocuklarına ev, araba, para, arsa, hisse senedi, çek, bono, banka hesabı bırakmayacağını, Sıhhiye’de, Abdi İpekçi parkının yakınındaki evlerinin kirasını ödeyemeyeceklerini, küçük kızının ilk maaşını sana gönderdiğinde parayı öpüp, ona, sevgiyle sesleneceğini …” Romanın da özetidir aslında bu satırlar.
Kurgusal anlamda sürükleyici, kolay okunur seviyeli bir dille yazılmış olan eserle, yazar aynı zaman da, okuru, naif, manevi havası ile her anlamda kuşatan bir atmosfere çekmede de mahirdir. Kendi yaşadığı zaman düzleminden, neredeyse yarım asır öncesinin zaman düzlemine doğru okuru sürükler. İçiçe geçen hayatlarla, mekânlar, mektuplar ve tüm yaşanmışlıklarla okur, romanın eviçi kurgusal ikliminde gerçekçi bir zeminle bulur kendini. 27 Mayıs’a denk gelen tarihte Ali Hoca, Tevfik İleri’nin eşi Vasfiye Anneyi ve evlatları; Cahide, Ayşe Hanım, oğlu Cahit ve damadı Ayhan beyleri, ikamet ettikleri Vefa Apartmanında ziyaret eder. İşte o zaman, kapısından içeri adımını attığı andan itibaren Tevfik İleri’nin sevgi ve aşk halesi, engin yüreği ile besleyip büyüttüğü evlatlarını, büyük bir tutku ile sevdalandığı eşini bulacaktır yazar. Sonra eşyanın ve zamanın ötesine, yıllar önce yazı masasında kitap okuyan, çocuklarına içten seslenişler gönderen, nice eşsiz eserlerin bulunduğu kütüphaneden kitaplar seçen Tevfik İleri’nin neredeyse nefesini, ayak seslerini bulmuş gibi olur yaşanmışlıkların izinde, mektupların, hatıraların acı soluğuyla, muhabbet iklimiyle kuşanmış demlerinde…” ( Mahalle Mektebi, Sayı; 47)