Vefa
Unutkan olduk. Yüzümüzü
döndüğümüzde arkamızda kalanları unutur olduk. Bir selamın verdiği huzur
unutulur mu? Bir dostun araması, yanınızda, yakınınızda, içinizde bulunuşu
kadar kıymetli ne var ki? Vefa gösterenin vefa görmediği bir dünyanın dönüp durduğu
ömür…
Bir dağ başı çeşmesinin
teknesinde biriken suyun saflığı, o suyun suladığı kıraç topraklarda yeşeren
otlar, büyüyen çiçekler, su yolunca sıralanan söğüt ağaçlarının serinliği…
Toprağa ve suya vefa! Evet, vefa sadece insanın insana gösterdiği bir haslet
midir, insanla sınırlı mıdır bu güzel duygu? Âlemin sürekli genişlediğini
okumuştum. Yaşadığımız kâinatta yaratılış her an devam ediyor. Bu hareketlilik
ebediyen sürecek. Kâinattaki genişleme ve büyümeden insan da payını alıyordur.
Kalbimiz, evet, en çok kalbimiz genişlemeli.
Zira kâinatın özünü saklar kalbimiz. Bir insan, nüvesini gizler
kâinatın. Sadakat ve vefa duygusuyla beslenir kalbimiz. Ve en büyük enerjinin
evidir kalbimiz. Nedir o enerji? Sevgi!
“Sevgi, emektir.” diyordu,
dostluk da emek istiyor, hem de çok büyük emek. Karşılıksız ve hasbî emek… En
büyük enerji sevgi ise sevgiden mahrum olanın vefası, sadakati, dostluğu olur
mu? Kâinat bu enerji ile genişliyor ve büyüyor. Peki, modern insanın onulmaz
derdi olan “daraldım, sıkıldım, stresliyim” türünden şikâyetlerinin sebebi
nedir? Sanırım sevgisizlik sebebiyle insanlar sıkılıyor, daralıyor. Sevgide
cimrilik olmamalı. Sevginin açığa çıkması da kaybettiğimiz o vefayı yaşatır.
Vefası olmayanın dostu da yoktur. Vefasızlık bencilliktir.
Size ilk kez yemek ısmarlayanı
unutmazsınız. İlk sevgi kıvılcımlarını da unutmazsınız. Size ilk kez hediye
alanı, ilk kez selam vereni ve sizi ilk kez misafir edeni… “Vay, hayırsız!”
denilen kişiler vardır. Bir de “vefasız”
dediklerimiz var. Evimizde eskiyen bir
eşya varsa ondan vazgeçmek, onu bir eskiciye satmak veya depoya kaldırmak beni
çok üzer. Bir şeyden vazgeçmek zordur. Çöp ev dediğimiz evlerle karşılaşıyoruz.
Sebebini araştırmadığımız bir durumdur. Kim bilir, çöp evlerde yaşayanların bu
davranışı çözemediğimiz bir vefa duygusu mudur? Bunun bilinçaltımızda yatan
sebepleri vardır. Araları açılan, bozulan sevgililerin, eşlerin her şeye rağmen
bir hatıraya tutunarak umutlarını diri tutmalarını neye bağlayabiliriz? Bu
görünmez bağı var eden duygu vefa değil midir? Demek ki vefa yaşatır;
vefasızlık vedadır, öldürür!
Çok sevdiğimiz bir kıyafetin,
eşyanın bile unutulamadığını biliyoruz.
Dostlukların zayıfladığı ve her ilişkinin menfaate tahvil edildiği bir
çağdan geçiyoruz. Uzak kaldığımızı unutuyor, aramıyoruz. “Öküz öldü, ortaklık
bozuldu.” atasözü ne çok yaşanır hâle geldi. Üzülüyoruz, eksiliyoruz. Vefasını
taşıdıklarımızla yaşamak ne güzeldir, ne çok çoğaltır bizi.
Yaşadığımız zamana vefa
göstererek başlamalı sevmeye. Zamanın kendisi hayattır, umuttur, coşkudur.
İçimize derin kuyular açmalı, muhakkak bir yerlerde vefa vardır. Aramak,
bulmak, buluşmak ve o vefa ile yürümek gerek. Albümlere bakarak, siyah beyaz
fotoğraflardan başlayarak derin kuyulara inelim. Zamanı durdurmak mümkün değil
ama vefası olanlar için geçmiş geçmişte kalmaz; unutulmaz, yok olmaz. Vefalı
insanın kalbi sürekli sevgi enerjisi ile büyür, genişler; sever, sevdirir;
yaşar, yaşatır. Hiçbir hatırayı unutmaz. Vefa bu yönüyle saygıdır. Geçmişe
saygı, vefa duygusuyla olabilir.
Vefası olmayanın dostu olmaz.
Şimdi Ahmet Kutsi Tecer’in “Dost Yüzü” isimli şiiriyle anıyorum seni, ey
sevgili dostum, kalbimin mutena köşelerinde ağırladığım misafirim. Sen de oku
ve düşün:
“Allahım, ne
güzel şey bu dost yüzü!
İnsanın
kalbine dolan bu bakış!
Ey çorak
ruhlara veren bu süsü,
Ey gönül, sana
alkış, alkış, alkış!
Gel dostum,
yanıma otur,
Dizime koy sıcak başını. Konuşmayalım,
Bakışalım
yalnız. Ama sen yine
Cevap ver:
Sevdin mi beni bakalım?”