Veda ve vefa
Bazı yazılar zor yazılırmış.
Doğru, bu da onlardan biri olmalı. Yutkunarak ve nemli gözlerle kaleme alınan
satırlar bunlar. Zira çok sevdiğim bir büyüğümün sonsuzluk âlemine
yürüyüşünden, ağabeyim Üstün İnanç’ın vedaından bahsedeceğim. Milat okuyucuları bu isme aşina. Sohbetlerinden,
eserlerinden çok söz ettim. Ama bu yazı farklı. Zira dünya misafirhanesinden
ebedî âleme gidişinin hikâyesidir bu.
40 yıllık bir ünsiyetin
kalbe yerleşen izleri elbette derin olur. Ayrılık bundan zor, hicran bunun için
ağır! Merhum Ergun Göze ile Tercüman’da
beraberken Üstün Bey’le de tanıştım. İsmen biliyordum, sonra sohbetlerini
dinledim. “Büyük Doğucu” ve “Marmaratör”dü. Yüzlerce sohbetini bıkmadan
usanmadan dinlemek fakire nasip oldu. Onlarca toplantımızın iyi hatibiydi.
Yüreklere candan sesleniyordu.
Altı seçkin romanını,
senaryolarını ve tiyatro eserlerini Mihrabad Yayınları’nda kitaplaştırdık.
Eserlerinin külliyat olarak neşredilmesine sevinmişti. Oysa kalemiyle yayınevimizi
taçlandırmıştı. Baş eseri, Yalnız
Değilsiniz. O ne muhteşem romandır, okuyan bilir. 28 Şubat Zulmü’ne karşı
direnişin hikâyesi… İnançları yüzünden eziyet gören başörtülü kızlarımızın
destansı mücadelesini yazmıştı. Mesut Uçakan filmini yapınca büyük ses getirmişti.
Romanın 32. baskısını yapmıştık.
Hakiki bir aydındı.
Baskılara, zulümlere, darbelere karşı duran yiğit bir münevverdi. Her hafta telefonla
arardım, konuşurduk. İsrail terör örgütünün Gazze’de uyguladığı soykırıma
hepimiz gibi o da çok üzülüyordu. Sağlığı elverseydi, o masum bebeklerin ve çocukların
kanlı dramını yazacak ve onlara da “Yalnız Değilsiniz” diyecekti.
Merhabası sağlam,
dostluğu kaviydi. Gürbüz Azak ile yarım asrı aşan dostluğu aynı tazelikle
korudular. Sevdiklerine hasbi, içten, kalbi, samimi ve riyadan uzak bir
kardeşlik hissiyle bağlıydı. Bâbıâli semtini vefa yurduna dönüştürenlerdendi.
Dava arkadaşlarını hiç bırakmadı. Dünküleri unutmadı, bugünküleri ihmal etmedi.
Vefat haberlerini aldığında gözleri yaşarırdı. Civanmertti, mahallenin ‘koruyucu
ağabeyi’ydi. Milletine bağlı, dinine devletine saygılı, bayrağına âşıktı.
Hoşsohbetti. Bulunduğu
mekânda kendisini mutlaka dinletirdi. Maziye dalar, eskileri taze heyecanla yâd
ederdi. Birçok öğrencim onu tanıma bahtiyarlığına erişti, eserlerini okudu.
Kadim dostlarına sahip çıktığı gibi gençlere de edebiyat ve yazı vadisinde yol
yordam gösterirdi. Gençleri azarlayan değil, teşvik eden bir mizaca sahipti.
Kitap fuarlarına birlikte giderdik. Keyifli yol hatıralarımız vardır.
Türkiye’deki müspet
gelişmelere seviniyordu. Ülkemizin Türk dünyasıyla ve İslam âlemiyle bağlarını
güçlendirmesi, onu bahtiyar ediyordu. Güçlü Türkiye’nin yeni yüzyılda lider
olacağına inanıyordu. Bunu sağlayan siyasi iradeye de büyük sevgisi vardı. Bir
toplantıda Cumhurbaşkanımızı haksızca eleştirmeye yeltenen bir densize, “Bre,
sen ne dersin! O bizim Bilge Kağan’ımızdır!” diye haykırmıştı.
O, bütün nesillerin eserlerini
okuması gereken mükemmel bir yazardır. Yerli ve millîdir. Türk edebiyatının son
yıllardaki mümtaz simasıdır. Türkçeyi eserlerinde en güzel şekilde
kullanıyordu. Haza bir ‘İstanbul Beyefendisi’ydi. Romanlarında ve tiyatro
eserlerinde, akıcı bir dil ve sağlam üslup dikkati çeker. Üniversitelerimizde
eserleri ve edebiyatımızdaki yeri hakkında yeni tezler yaptırılmalıdır.
Üstün İnanç, dostlarından
tebessümünü esirgemez, ama bu aziz milletin değerlerine düşman olanlara da
dişlerini göstermekten çekinmezdi. İstiklal Harbi’nin meşhur
paşalarından Kâzım İnanç’ın yeğeniydi. Nezaketi ile maruftu lakin
öfkelendiğinde ‘Eski İstanbul Kabadayı’larını aratmazdı. Böyle bir ‘efelik’
yönüne bir gün yakından şahit oldum. Rint adamdı. İstanbul Kızıltoprak’lıydı
ama hayatının bir dönemini Ege’de geçirdiği için ‘zeybek’lere muhabbeti de vardı.
Fatih Çırçır’da oturdu.
Komşuyduk. Ezelî Fatihlilerdendi. Onu alırken ve eve teslim ederken muhterem
eşi ve kıymetli oğlu Ertuğrul’un ihtimamı görülmeye değerdi. Mahviyetkâr bir
sanatkâr, modern bir derviş, kalender ve çelebi adamdı. Meşhur sözü: “Halk bir
orman. Ormana gir, dolaş, fakat elinde balta olmasın.” Yaşamak kadar ölüm de
hak. Hepimiz önünde sonunda fani dünyaya, sevdiklerimize veda edeceğiz. Nitekim
Üstün ağabey de dün hepimizi hüzünlere sürükleyerek Fatih’ten ebedî
istirahatgâhı Eyüpsultan’a taşındı.
Şimdi görev zamanı. Uzun
zamandır bende bekleyen ama Fatih Belediyesi’ne ulaştıramadığım kültür sanat
projelerimden biri de yazarımız hakkındaydı. Vaktidir, söylemem lazım.
Başkanımız Ergün Turan, ilçede açtığı 15 kütüphane ile tanınıyor. Yeni açılacak
ilk kütüphaneye “Üstün İnanç Kütüphanesi ve Müzesi” adını vermek kadirşinaslık
olacaktır. Çocuklarımıza bu halis yazarın öz romanlarını okutmalıyız.
Değerlerimize sahip çıkanlar var olsun. Üstün İnanç emaneti teslim edip gitti. Ardından
hayırlı hizmetler bıraktı. Temiz ruhuna rahmet diliyorum. Mekânı cennet,
menzili mübarek olsun.