Dolar (USD)
32.50
Euro (EUR)
34.86
Gram Altın
2431.74
BIST 100
9813.92
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

16 Ocak 2023

Ve eksik ölür insan

“Kâğıttanmış kederi kelimelerin

boşluğun acısı cümleden ince”

Haydar Ergülen

Bir şiir oku, bir şarkı dinle, bir türkü… Bir masal anlat. Bir hikâye, bir roman, bir film… Bir ömür sev, bir ömür ver. Zamanın hem içinde hem dışında var ol. Akıyor her şey. İnce ince sızlatıyor hasret. Çünkü denize dökülmüyor ırmaklar, yatağında kuruyor.

Gecenin misafiri midir yıldızlar? Sağanak sağanak düşen hüzünler midir? Bir varmış bir yokmuş ve masal olurmuş hatıralar. Şimdi avucumda bir boşluk… Bilemedim ki bunca sorunun içinden nasıl çıkacağımı. Öğrenemedim sırrını çiçeklerin ve sakındım hatıraları.

Ömür alıyor da ne veriyor? Bitmez değil ki sancısı, çıkmaz sokak değil ki… Taşların karnında sabırla bekleyen tohumlar vardır, bilemezsin. Bilemezsin bir çiçeğin tomurcuğunda neler vardır. Gün olur açılır, renkleri gözünü alır. İyisi mi yoldan dönmemek lazım. Israr değil bu. Zorlama da değil sadece sabırla yürümektir. Yoldan dönmek yenilmek midir? Evet, yenilmektir. Hem de ağırından darbeler alarak yenilmek. Kalk, yürü, şarkı söyle! Gökdelenlere inat hatıralarını ayakta tutan gecekondu da seninledir. Bir ısrar, bir zorlama değil bu! Savaş da değil. Kazanmak da değil. Kaybetmemek... Sadece kaybetmemektir bunca kavgaya sebep. Kavgayı göğsümde bitirdim de göklerde bitmiyor. İyileşmiyor işte bu ağır yaraların hasarı. Seyyidhan Kömürcü ne anlatmaya çalışıyordu, kime sesleniyordu? Kim duydu bu içten sessiz çığlığı? “Tam ortasındayken bir ömrün/Bulaştı canıma dinmez bir masal/Bir kalmak acısı/Aslında bembeyaz şeylerden bahsedecektim/Bir güle kırmızı davranmanın hikâyesinde kaldım/Toydum ve hakir…”

Kalbimiz sıkıştıkça doktora gitsek ne olur ki? Ne olur ki şifasız sözlerden, içimizde tortusu birikmişken sahteliklerin? Dünyanın ortasında bıçak gibi saplanan terk edişler. Kör bıçağa uzatılan masum hayallerin kanı akıyor da ne oluyor? Dünyanın seyri olmuş virane yüzler. Olsun, yine de bırakmayacağım tutunduğum son acıyı. Rüzgârların doğum yeri olsa da kalbim, sakinleşecek bu alabora. Ve dünyadan alacağım intikamımı. Elini boşa çıkaracağım dünyanın, bir taşın üstünde boylu boyunca uzanıp inadına uyuyacağım. Bir ağıt, bin acıyı teslim alacak. Ve sükûtum susturacak, yok edecek bu fâni debdebeyi.

Yük oldu her sevinç. Ağır gelmeye başladı, çekmiyor kantar. Tamirde saatimiz. Ayarı bozulmuş ruhumuzun ve tik tak sesleri gitmiş. Akrep saplanmış, durup duruyor içimizde. Yelkovan sırtında paslanmış sözler taşıyor. Edip Cansever de muzdaripti ve onun da bozulmuştu saati. Uzak Yakınlık’ta sanki bize sesleniyordu: “Ne yaparsan yap saati kurma/Öyle dağıldık ki hepimiz/Her günün geçmesi bir gerçek oluyor/Seninle her uzaklık gibi böyle…”

Tekrar edip dururken her hatırayı, zaman girip çıkamadığımız sonsuz dehliz. Aynı acıyı yeniden yaşamak. Takıldı yelkovan, durdu orada. Öğrendim sonunda, ölüm bozar tüm ayarları, tüm saatlerin ayarını da. Ve şair çıkar ortaya şöyle der: “ağacın kederi yapraklarından/aşklar yerle bir oluyor gazelden önce” Yerle bir olanı gördükçe soğuyor muyuz dünyadan? Yoksa yine de elimizi uzatıp vefaya mı tutunmak istiyoruz? Şimdi bir şiir oku zira insanı okursun, içimi okursun. Okursan ağlamasan da anlarsın. Ve Haydar Ergülen’in şu dizeleri özetler ömrümüzü:

“öleceği zaman hayvanlar gibi

saklanmak istiyor ya insan

saklanacak bir yeri olmalı

aşka, çocukluğa, anneye, şiire

ve eksik ölür insan”