Dolar (USD)
32.37
Euro (EUR)
34.93
Gram Altın
2323.65
BIST 100
9097.39
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

28 Şubat 2014

Ve Devam Ediyor Başkalarının Hınçlarıyla (Hayatımız)


Siyasal gündemi dinginlik nedir bilmeyen Türkiye'de, gün geçmiyor ki 17 Aralık'ta yakılan ateşe yeni yakıt atılmasın. Siyasal alanın görece istikrara kavuştuğu ya da normalleşme seyrine doğru yol aldığı son on yıllık periyodun hesabı sorulmak isteniyormuş gibi hamle üstüne hamle yapılmaktadır. Siyasetin olağan akışını etkilemeye, yönlendirmeye, baskılamaya dönük olağan müdahaleler yerine doğrudan ana siyasal aktörün varlığını hedef alan tabiri caizse kalkışma ile karşı karşıyayız. Kalkışmanın, son derece sofistike bir planlamaya, aşamaları adım adım belirlenmiş bir stratejiye, verili akışta etkileri azaltılmış iç ve dış güçlerin konjonktürel desteğine yaslandırıldığı görülmektedir. Yapılan stratejik planlama doğrultusunda yargı, güvenlik ve diğer bürokratik kanallardan incelikle taşınan malzemeler, kitle iletişim araçlarının etkin kullanımı ile "vaat edilmiş" iktidar teslim alınmak istenmektedir.

17 Aralık öncesinde mevcut Hükümet'in gölgesi altında vurucu bir iktidar ağının kurulduğu ve kullanıldığı bugünden bakıldığında açık bir şekilde görülmektedir. İktidar ortağı şeklinde kamuoyuna görüntü verilirken, Hükümet milli iradeye korsan bir gücü şerik kabul etmiş ancak korsan güç, deyim yerindeyse gölgesine sığındığı Hükümet'i ve muhtemel direnme odaklarını takatsiz bırakacak boğucu ağlarını örmeyle iştigal etmiştir. Gözlerini kendisi dışında olan cephelere çeviren Hükümet, mezar kazıcılarının yanı başında bambaşka hatlarda yeni cepheler açtığını görememiştir. Dolayısıyla geçen yazımda belirttiğim gibi korsan bir iktidar ortağı yapılan yapının vebali başlı başına Hükümet'e aittir ve bu nokta hesap sorulması gereken esaslı bir noktadır.

Evdeki Bulgurdan Olmak Ya da İktidar Serabı

Devlete şerik kabul etmeyenlerin korsan iktidar ortağı olarak yanı başlarından ayırmadıkları, hak edip etmediğine bakmaksızın istenilen her şeyi gönül rahatlığıyla verdikleri bir yapının kadirbilmezliğinin yarattığı süku00fbtu hayalin yanında elbette hukuki ve siyasi bir hesaba çekilmeleri gayet tabiidir. Yaz yağmurlarından sonra doğanın yeniden canlandığı Savana'da coşkun akan nehirlerin içinde kıpırtısız pusuya yatan timsahlar gibi birden saldıran korsan bir güç odağının hesaba çekilmesi ise siyasal sistemin işlerliği ve meşruiyeti açısından tabii olduğu gibi hayatidir. Dolayısıyla verili sistem içerisinde meşru yollardan gelip yanlış yapanlar (rüşvet ve yolsuzluk iddiaları asılsız olsa bile, bu korsan gücün gayrı resmi iktidar ortağı yapılması başlı başına büyük bir yanlıştır) ile sistemi ele geçirmek için sınırları ihlal eden, kural, kaide, yol ve erkan tanımayan ve daha da önemlisi nerede başlayıp nerede bittiği belli olmayan, apolitik bir kamuflaj ile her türlü politik manevrayı kendi kutsiyet dünyasında normalleştiren layüs'el yapılanma arasında var olan derin farklılığı çizmek zaruridir. Bu farklılığı ortaya çıkartan şey, iki tarafın söylemlerinden bağımsız ve onu önceleyen bir şekilde söylemin zeminini ve dile getiriliş koşullarını mümkün kılan meşruiyet alanıdır.

İki temel aktörden birincisi olan Hükümet'in, siyasal sistemin gerekliliklerini karşılayarak sahnede yer almakta olduğu temel uzlaşı noktalarından birisidir. Diğer aktörün siyaset arenasına kayıt dışı bir şekilde yerleşip, "bütün yollar Roma'ya çıkar" misali iktidar merkezi olarak kendisini icbar etmesinin meşruiyetsiz olduğu tezi de diğer bir uzlaşı noktasıdır. Ancak, siyasal konjonktür içerisindeki pek çok aktör, yenilgi nedir bilmeyen Hükümet'i hırpalayan kayıt dışı gücü, bu alandaki işlevselliği sürdüğü müddetçe sıkıntı etmemeyi hatta ittifak bileşeni olarak kabul etmeyi yeğlemektedir. Normal zamanlarda anlaşılabilir olan bu tercih, siyasal alanın işlerliğinin ve varlığının mevzu bahis olduğu bir zamanda ilkesiz, basit ve umulan neticeyi vermeyecek bir tercihe dönüşmektedir. İşgal zamanlarında kurtuluş mücadelesi vermek yerine mandacılığa teslim olma, darbe koşullarında onurluca karşı koymak yerine postal yalayıcısı olma rolüne soyunmak anlamına gelen bu siyasal konumlanış günlük gelişmelerin sığlığıyla malul lümpenlikten başka bir şey değildir. Bu konumlanış, iktidara gelmenin belirleyicisi olan toplumun desteğinden yoksun olmak anlamına geldiği gibi aynı zamanda siyasal alanı kuşatmaya alan korsan bir gücün yedeğine girmek anlamına gelmektedir. Siyasi alanı tanzim etmeye hatta doğrudan ele geçirmeye çalışan bir gücün açtığı alan üzerinden yol alan bir siyaset aktör olma pozisyonunu yitirmekte ve güdümlü bir hale gelmektedir.

Edep, Erkan, Yol Kimdedir?

Siyasal alanın Hükümet üzerinden kuşatma altına alınması ve pek çok aktörün bu kuşatmadan istikbal beklentisine girmesi toplumsal-siyasal alanın özünde bir iktidar genişletme alanı olmasından kaynaklanmaktadır. Siyasal sistem, güvenlik, yargı ve diğer tüm bileşenler, devletin nasıl işleyeceğine ilişkin yol ve yöntemler ile bu yol ve yöntemlerin nasıl değiştirileceğine dair ön kabuller üzerine oturmaktadır. Kabullenilen usullerin bypass edilerek oyuna dahil olma çabaları hangi gerekçeyi kullanırsa kullansın makbul karşılanamaz. İleri sürülen ahlaki gerekçeler, iç ve dış siyasal temellendirmeler, çetrefilli stratejik analizler vs. başlangıçtaki ön kabulleri yok saydıklarından anlam yitimine uğramaktan kurutulamazlar. Bugünde yaşadığımız hadise özü itibariyle burada düğümlenmektedir. Siyasal alanının kabul edilmiş ya da kabul edildiği varsayılan düzlem üzerinden devam edip etmemesidir. Hükümet'in savunulması ya da Hükümet'in eleştirilmesi bu konsept içerisinde her gün biraz daha anlamsızlaşmaktadır. Zira meşru olmayan kanallar üzerinden Hükümet'i hedefleyen her girişim kaçınılmaz bir şekilde Hükümet ile siyaset alanı arasında bütünleşmeye neden olmaktadır. Hükümet ile siyaset alanı arasındaki örtüşme arttıkça Hükümet'i devirmek için çırpınanlar karşılarında esas güç olan toplumu bulmaktadırlar. Bu da istemedikleri halde Hükümet'in varlığını güçlendirmeye ve daha önemlisi kendi meşruiyetlerini eritmeye neden olmaktadır. Bütün bunlara bakıldığında iki cephenin alması gereken dersler açığa çıkabilir. Birincisi Hükümet, kendisine verilen toplumsal destek kendi pozisyonunun yüksek inandırıcılığından değil gayrı meşru müdahaleye karşı verilen tepkinin dolaylı yansımasıdır. İkincisi rüşvet, yolsuzluk vs. gibi argümanları usul tanımaz bir şekilde ileri sürmek amacı gerçekleştirmediği gibi ilgili tarafı güvenilmez ve şaibeli kılmaktan öte bir işlev görmez. Nitekim bizimde toplum olarak bu şartlar altında aldığımız tutum, sivil siyasetin korunmasını esas alan bir tutumdur. Gerisi de zaten bugün itibariyle teferruattır.

Abdulbaki DEGER

[email protected]

 
ABONE OL
Deniz feneri detay
Deniz feneri detay
Kızılay 160x600
TDV ramazan