Ve bir Halepçe sabahı, kelebekler toprağa düşünce
Hiroşima ve Nagazaki’den sonra insanlık tarihinde sivilleri hedef alan en büyük kimyasal saldırı. Halepçe katliamı. İzleri tarih sayfalarında halen ilk günkü kadar taze.
Modern dünya tarihine; 20’inci
yüzyılda en büyük kimyasal saldırı olarak kaydedilen Halepçe katliamının üzerinden
35 yıl geçti.
Kuzey Irak Bölgesi’nin dördüncü
büyük kenti Halepçe, Süleymaniye kentinden yaklaşık 80 kilometre uzaklıkta.
İran ile onlarca kilometrelik sınıra sahip olduğu için Irak-İran savaşında en
büyük yıkımın yaşandığı kent. 8 yıl süren savaş esnasında halkının direngenliği
kentte yaşamın devam etmesini sağladı.
Ta ki 16 Mart 1988’e kadar. O
günden itibaren her şey değişti.
B16 Mart 1988 tarihinde çoğu kadın
ve çocuklardan oluşan 5 bini aşkın kişi, Irak diktatörü Saddam Hüseyin'in
emriyle kullanılan kimyasal silahlarla yaşamını yitirecekti.
Tarihe “Halepçe Katliamı” olarak
geçen bu insanlık dışı saldırı, Saddam Hüseyin liderliğindeki Baas rejiminin
Güney Iraktaki Kürt halkına karşı 1986-1989 yılları arasında sistematik olarak
sürdürdüğü Enfal Soykırımı’nın en acı ve en son etabıydı.
12 Mart 1986’da başlayıp, 7 Haziran
1989’da sona eren Enfal Soykırımı sürecinde Irak vatandaşı182 bin Kürt
katledildi, 4500 köy ve 30 ilçe yerle bir edildi, camiler, kiliseler,
ibadethaneler yıkıldı.
Gestapolar, kente atılacak olan
kimyasal silahın etkili olabilmesi için önce evleri konvansiyonel silahlarla
bombalayarak oluşan büyük sarsıntılarla camların kırılmasını sağlayıp ardından
kimyasal bombaları devreye sokacaktılar.
Ve 16 Mart 1988 sabahında, Irak
Hava Kuvvetleri’ne ait 8 adet MiG-23 uçağı 40 bin nüfuslu Halepçe'ye 5 saat
boyunca zehirli gaz bombaları yağdırdı.
Bombardımanda kullanılan hardal,
sarin ve VX gibi gazların kokusunu genizlerinde hisseden Halepçe’deki canlılar
birer birer toprağa düştü.
Tarihin gördüğü ve görebileceği en
büyük trajedilerden biri olan Halepçe'de sokaklar ve duvar dipleri kıvrılmış
insan cesetleri ile doldu, Birbirini korumaya çalışan çocuklar, eşler,
anne ve babalar.
Çoğunluğu kadın ve çocuk olmak
üzere 5 bini aşkın şehit, 10 binden fazla yaralı. Bazı kaynaklar ise 6 bin 357
kişinin hayatını kaybettiğini, 14 bin 765 kişinin de ağır yaralandığını
kaydediyor.
Bitmedi; Dünya Sağlık Örgütü’nün
(DSÖ) raporuna göre bu kimyasal saldırı, günümüze kadar 43 bin 753 aşkın
kişinin ölümüne, 61 bin fazla kişinin de sakat kalmasına sebep olmuştur.
Evet; bombardımanda hardal, sarin
ve VX gibi gazlar içeren bombalar kullanılmıştı. Gazı soluyanların derisi
yanmaya başladı, solunum sistemleri çöktü. Kimisi evinin kapısının eşiğinde,
kimisi bahçesinde, kimisi duvar dibinde, kimisi ise ‘kurtulurum’ umuduyla
kaçtığı dağ yolundu ölüme yakalandı.
Ancak yıllar sonra en trajik romanlara
ve filmlere kaynak olabilecek binlerce hikaye, gerçi ölümün hikayesi olmasa da
Halepçe ardında ölümün bin bir çeşit hikayesini bıraktı.
Süheyla Muhammed Sait’in hikayesi
binlerce trajediden sadece bir tanesi…
Kendi köyünde sığınak olmadığı için
savaştan dolayı çocuklarıyla birlikte Halepçe’ye kaçan Süheyla Muhammet Sait,
kimyasal saldırıya burada yakalanmış. 5 gün sığınakta kalan Sait, ailesiyle
birlikte kaçmaya karar vermiş. Kaçarken yol boyunca saldırılara tanık olmuş.
Kimyasal bombalar sığındıkları bir köyde onu ve ailesini bulmuş. Anında
gözlerini kaybeden Sait, yaralıların ve ölülerin arasında iki gün boyunca
yardım beklemiş, beklerken de 5 çocuğunu birer birer kaybediyor.
Sait 'Oradayken babam bir oğlumun
öldüğünü söyledi. Bunu duyunca daha kötüleştim. Diğerleri ölmesin diye dua
ettim. Büyük kızım sol tarafımda oturmuş, küçük kızım onun sırtındaydı. Şehadet
getirdi ve 'Anne ben de ölüyorum' dedi ve son nefesini verdi. Bir şey yapacak
gücüm kalmadı. Diğer kız da aynı orada öldü. 5 çocuğum orada öldü. O gün mahşer
günüydü, ben şanssızdım ölmedim” diye hikâyesini anlatır yıllar sonra.
Birbirinden acı binlerce hikâyesiyle
ve geride bıraktıklarıyla tarihin kara sayfalarında unutulmaz bir acı sayfadır
Halepçe.
Ne vahşet ne soykırım nede katliam olarak
tanımlamak Halepçe`yi anlamak için yeterli değil.
Ve o Halepçe sabahında!
Çocuklar, anneler, dedeler ve
oğulları birer birer öldüler. Acılar içinde, ardından, kuşlar, koyunlar,
böcekler ve kelebekler.