Vazo Çatladı Ama!..
İstanbul
Sözleşmesi ve 6284’e karşı çıkış manşet ve sürmanşetlerine dönüp bakınız…
Sadece
“ulusal basını” göz önünde bulundursanız bile, ‘Yüz’den aşağı değildir.
Nice köşe
yazısını da üzerine ekleyin.
Bu sadece
yazılı basın kısmı; televizyonlardan,
sosyal medya platformlarından yükselen itirazların sayısı çok daha fazladır.
İtirazlar nice vesileyle ve çok yoğun biçimde dile getirilirken, “Bu meseleleri konuşarak, hayırlısı için hep birlikte gayret gösterelim” tarafı ihmal edildi ve bugüne gelindi.
Bugün…
Maalesef, vazo çatladı!..
Taraflar
birbirlerini öylesine örseledi…
Öylesine
ağır lâflar etti, öylesine “berbat”
etiketlemeler sözkonusu oldu ki…
“Dar grup ve menfaat ilişkilerine
saplanmışlık” ile “gayedeki
hikmeti yok eden haddinden fazla
sertlik” kardeşlik hukukunu öylesine
hiçe saydı ki…
Yarım
asırlık, çeyrek asırlık dostluklar öylesine ağır yaralar aldı ki…
Vazo
çatladı!
Belki
taraflar, olan biteni “unutmuş gibi”
yapacaklar ama unutamayacaklar, vazo eskisi gibi olmayacak.
Evet, çatlak
tarafı arkaya çevirirseniz idare edebilirsiniz ama gerçek, vazonun çatladığı ve
“eski halin” geri gelmeyeceğidir.
Şimdi…
“Şer gibi görünendeki hayrı” aramak gerek.
28 Şubat
zihniyetine gerçekten karşı olanlar, hiçbir şey eskisi gibi olmayacaksa da
birbirlerini “yemeye” son vermelidir!..
Aksi
takdirde…
28 Şubat’ı
mumla aratacak günlerin gelme ihtimali gittikçe büyüyecektir!..
Tavsiye:
“Kolaylaştırın güçleştirmeyin,
müjdeleyin nefret ettirmeyin.”
Hilm.
Yumuşak huyluluk ve teenni..
Teenni, yani “ölçülü” olmak.
Resûlullah’ın dostlarından
birine hitabı:
“Sende Allah’ın sevdiği iki
hususiyet vardır: Hilm ve teenni.”
Bizde var mı bu iki
hususiyet?..
Kalbi dinlemeli.
Lokman Hekim der ki:
“Evlâdım; üç şey, üç şeyle
bilinir: Hilm gazap anında, şecaat harp meydanında, kardeşlik ise ihtiyaç
anında.”
-Yiğit kimdir Ya
Resûlullah?..
“Yiğit güreşte rakibini yenen
değil, kızdığında öfkesini yenendir.”
Heva ve heves.
“Desinler” beklentisi.
“Kulların gözüne girme!” çabası.
Merhum Şerif Benekçi ne güzel
demiş:
Bu dünyada bazılarını
'desinler' arzusu,
Bazılarını da
‘ne derler’ kaygısı tüketiyor”.
Çok alkışlanan, çok sevilen
midir?..
Çok izlenen, doğru olan
mıdır?..
Dost, doğrunu da yanlışını da
alkışlayan mıdır?..
Bizim…
“Doğruyu tavsiye edip
yanlıştan men edecek” dostlara ihtiyacımız yok mudur?..
Heva ve heves.
Kariyer plânlaması.
İltifat…
“Desinler” diye.
Hadis-i Şerif:
“Bir
ilmi, sırf dünyalık elde etmek için öğrenen kimse, kıyamet günü Cennet’in
kokusunu (bile) alamaz."
Ne güzel işaret:
“Ameller niyetlere göredir!”
Samimi bir niyete dayanmayan
amel ve hareketler “ne kadar önemli ve faydalı gözükürse gözüksün” azap
ve pişmanlıktan başka bir işe yaramaz.
Riyâ…
Allah muhafaza.
Kitleler…
Mevkiler…
Alışkanlıklar…
Gittikçe daha fazla tüketen ve
daha fazla tüketmek için gittikçe daha fazla taviz veren insanlar…
Adalet Sultanı Hz. Ömer der ki:
“Yaşadıkları gibi inanmaya
başlarlar!
Büyük Mütefekkir Aliya
İzzetbegoviç, “acı” hakikati şöyle ifâde eder:
“Hayvanlar aç iken, insanlar
tok iken tehlikeli oluyorlar!”
Neyi, niçin…
Seni niçin kırdım?..
Beni niçin kırdın?..
Allah rızası için mi?..
Değil!.