Vaveyla koparmalar bitmeli
İçişleri Bakanlığı vatandaşların büyük oranda tedbirlere uyum sağladığı ve 3 milyon 948 bin 265 “çalışma muafiyet izni belgesi” verildiği açıklamasını yaptı.
Televizyonlardaki konuşmaların aksine daha önceki uzun soluklu tam
kapanmalardan büyük tecrübeler edinildiği hem ekonomiyi hem de tedbirleri
sürdürecek bir düzenin sağlanmaya çalışıldığı açıkça görülüyor.
Tabii ki gönül uzmanların da dediği gibi üç haftalık her sektörün
tam kapanacağı bir sürece girilmesini isterdi.
Ama bu çok da mümkün değil.
Bunu yapmak için birçok yeni varyantın çıktığı bir dönemde
riskleri kontrol edebilmek adına turizmi de sınırlandırmanız gerekiyor.
Bu da gösteriyor ki koronavirüs tedbirlerine
uymayan her bir birey aslında Türkiye’nin daha da iyi olmasını sağlayacak her çözüme büyük zarar
veriyor.
Özellikle ekranlarda gerçekten uzak
söylemlerle sadece kitle oluşturabilmek için hunharca edilen laflar ülkeye ve
vatandaşların huzuruna büyük bir zarar veriyor.
Yapılan eleştirilerde haklılık payı olabilecek
tek konu tasarrufların artırılması olacaktır.
Fakat vatandaş
2 bin 825 Lira 90 Kuruş tutarındaki asgari ücret ile ayakta kalmaya çalışıyor.
Hatta coğu da bundan yoksun vaziyette.
Tuzu kuru olup da malikanelerden ya da yalılardan
çıkarak
televizyonlarda konuşanlar veya sosyal medyada duyar kasanlar büyük bir iki
yüzlülük içinde...
Bazen bu iki yüzlülükler tatil için gittikleri
otellerde yaptıkları paylaşımlarla kendisini gösterirken bazen de Bodrum Belediye Başkanı
gibi artık isyan noktasına gelen çığlıklarla bu vahamet ortaya çıkıyor.
Tam da bu aşamada sistemin işlemesi için basının özgür olması
çok önemli.
Ama bu iş bazı basın mensuplarının doğruyu
ortaya koymak yerine kendi popülaritesi için vaveyla koparmasıyla olmaz.
Ekranlarda bağırıp çağırarak kafaları karıştırmak gazetecilik
yapmak değil.
Evet zorlu bir dönemdeyiz.
Evet daha fazlası için daha çok çalışılabilir.
Evet meslektaş olarak bize de büyük sorumluluk düşüyor
ama kendi menfaatleri için yalan söylemekten bir olsun imtina etmeyen
meslektaşlarımın 3 Mayıs Dünya Basın Özgürlüğü Gününü kutlamayacağım.
Çünkü onlar ortalığı karıştırmakta oldukça özgürler.
Kimsenin derdi devlet, millet ya da vatandaş
değil. Tek dert “beni bilin”, “ben önemliyim” demek!...
Neyse 3 Mayıs aynı zamanda benim çok önemsediğim başka bir
gün olan 3 Mayıs Türkçülük Günü.
Irkçılık boyutu ile konuya bakmak dönem yaşananları göz ardı
etmek demektir.
Komünizm tehdidinin Boğazlara talip olması ve
emperyalist emellerini sözde “özgürlükçü”
hayaller olarak süslemesi Sovyetleri masum değil daha saldırgan göstermişti.
İşte bu talepler Türk dünyasının uyanması için Türkiye’nin
sorumluluk alması gerektiğinin herkes tarafından anlaşılmasını sağladı.
Bugün Türk Keneşi ile daha da ileri gitmeye çalışan bir hayalin
önemli bir adımı atıldı.
Dahası için Türkiye’nin ekonomik gücünü artırmak
gerekiyor. Bunun için de bilime ve sorgulanabilir üretken bir sistem kurmaya
ihtiyacımız var.
Aslında yaşanan tüm bu kavgalar Avrupa’nın yüzlerce yılına mâl
oldu.
Türkiye ise çok daha kısa bir sürede bu hendeği
atlayacak.
AŞIDAN GELİR HIRSI
Nisan ayı için 150 milyon dozdan fazla aşı üretimi
aksamaya uğradı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın 2020 yılında yaptığı
açıklamayla
Türkiye'nin aşı üretim kapasitesinin aylık 50 milyon doza çıkarıldığını söylemişti.
Geçtiğmizi gün özel bir firmanın Sputnik V aşısını
Türkiye'de üreteceği anlaşmaya imza atması bu kapasitenin bir miktarının kullanılacağı
anlamına geliyor.
Hindistan'da salgının kontrol edilemez noktaya
ulaşması aşı üretiminin merkezi olan Hindistan'nı aşı üretiminde aksamalara neden
oldu.
Bu durum karşısınıda Avrupa'nın, hemen yanı
başında güvenilir bir tedarikçi olarak kendisini ispatayan Türkiye ile masaya
oturması herkesin menafatine olacaktır.
Her ne kadar farklı bir sansasyon çıkartılsa da AB'nün üst
kanadının Beştepe ziyaretinde bu konulara girildiğini umuyorum.
Sanırım şu aşamada herkesin aklındakini Türk Eczacıları Birliği
Başkanı Eczacı Erdoğan Çolak çok güzel bir şeklide dile getiriyor:
Aşıda patent kaldırılmalıdır.