Dolar (USD)
35.18
Euro (EUR)
36.53
Gram Altın
2966.40
BIST 100
9724.5
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
28 Ağustos 2023

​Vatandaşlık yemini

İhanetin asla affedilmeyeceğini belirten Rusya Lideri Vladimir Putin, yayınladığı yeni kararname ile Wagner ve diğer paralı asker gruplarında çalıştırılacaklara ‘Rus devletine bağlılık yemini’ etmeleri mecburiyeti getirdi. Bağlılık yemininin Rusya’yı savunmanın manevi ve ahlaki temellerini oluşturma yolunda önemli bir adım olarak nitelendirildi. Bağlılık yemini komutanların ve üst düzey liderlerin emirlerine kesinlikle uyma vaadini içerdiği belirtiliyor.

ABD vatandaşı olabilmek için de “Amerika Birleşik Devletleri Bayrağına ve temsil ettiği Cumhuriyet'e, Tanrı'nın nezdinde bölünmez tek bir Millete, herkes için özgürlük ve adalete bağlı kalacağıma söz veriyorum” yeminini etmek zorundasınız.

İngiltere de ise, “Majesteleri Kral III. Charles’a O’nun mirasçılarına (kraliyet ailesine) ve haleflerine (iktidara kendisinden sonra geleceklere) sadık kalacağıma ve tam bir bağlılık içinde olacağıma, içtenlikle ve gerçekten beyan ve tasdik ederim.”

Demokrasi ile yönetildiği iddia edilen bütün devletler vatandaşlık yeminine özel önem verirken, birilerine Fransız tipi laikliğini ispat mecburiyetinden olacak Türkiye vatandaşı olmak isteyenler için ise hala bir yemin metni ortaya konulabilmiş değil.

Türkiye’nin laiklikle imtihanı sadece yemin mevzuunda değil. Avrupa’nın direk milli çıkarlarımızı hedef almak için körüklediği, camilere ve kutsal kitabımıza saldırılar konusunda da kınamanın dışında pek bir şey yapamıyoruz. Toplumun sinir uçlarıyla oynanarak tahrik edilmek istendiğinde kutsala saldırılar hep artmıştır.

Kıbrıs Türkü’ne izolasyonların kaldırılmasına yönelik çalışmalar yoğunluk kazanınca, Kıbrıs Rum kesiminin Limasol kentinde bulunan İbrahimağa Köprülü Camisi’ne molotoflu saldırı gerçekleştiriliyor. Avrupa, göçmen olayına bakarken İslam ile özdeşleşmiş olarak bakıyor. Göçmenlerin İslamının hoş karşılanmadığı gerekçesiyle sanki camiyi oraya dikenler suçluymuş gibi bir imaj oluşturarak saldırılara meşruiyet kazandırılmak isteniyor. Kur’an-ı Kerim’e yapılan saldırıların arka planında da, Avrupa’nın İslam coğrafyasında sömürü ağlarına karşı başlatılan isyanın olduğundan emin olabilirsiniz.

Müslümanlara ve İslami değerlere sadece batı saldırmıyor. Batıl ideolojileri ile insanlığa yön vermek isteyen, Myanmar’ından, Hindistan’ına, hatta hatta yeni dönemde ABD’nin alternatifi olacağı konuşulan Çin’in de de en önemli konu Müslümanların ehlileştirilmesi. Çin, Doğu Türkistan’da uyguladığı soykırıma varan zulümlerini meşrulaştırmak için Çin İslamı diye bir şey uydurdular. Kur’an-ı Kerim-i Konfiçyüs ideolojisine göre yorumlamaya dayalı bu yeni anlayışta da amaç, İslam’ın kendi sistemlerine ekonomik ve sosyolojik bir alternatif üretme potansiyelinin yok edilmesi.

Çin Devlet Başkanı Şi Cinping, Sincan Uygur Özerk Bölgesi yöneticilerinden, "İslam'ın Çinlileştirilmesini daha derinlemesine teşvik etmelerini” istedi. Şi, islamın orijinal olarak yaşanmasını yasa dışı olarak tarif ederek yöneticilerden dini faaliyetleri etkili bir şekilde kontrol etmeleri çağrısında bulundu.

Yeni dünya düzeninin alt yapısında ideloji ve dine ayrı önem verilirken Türkiye ve diğer İslam ülkelerinde rakip medeniyetlere çalışan kişilerin, bakan ve yönetici olması büyük birer meziyetmiş gibi gösteriliyor. Sorumuz şu, eğer bir İslam ülkesinde hem ABD’ye bağlılık yemini etmiş hem de mesela Türk vatandaşı olan biri yetkili ise, veya hem İngiliz kralına sadakatini bildirmiş hem de Türk bürokrasisinde etkili bir yer edinmiş biri, bu iki ülkenin ekonomik veya siyasi çıkarları çatıştığında neye göre hareket eder. Türk vatandaşlığı için yemin etmediğine göre muhtemelen, ABD, Alman, Fransız, İngiliz çıkarlarını öncelemek vicdani sorumluluk açısından kendisini rahatlatır. Türkiye’nin İMF’den para alacağı söylentilerinin çıkartılmasına da kamuoyunu alıştırmak için ön hazırlık olarak bakabilirsiniz.

Kendi çıkarlarına demokrasi adını vererek ekonomik ve siyasi kurtuluşun reçetesi olarak gösterenler, Gezi ihanetinin baş aktörü Osman Kavala’nın cezasını çekmemesi için her şeyi yaparlar. Siyasi sorumluluğunu yerine getirmeyerek çukur siyaseti ile yüzlerce insanın ölümüne sebep olan Selahattin Demirtaş’e demokrasi havarisi haline getirirler. Türkiye’nin Libya’daki emperyalistlere karşı savaşında sahada çalışan MİT elemanlarını deşifre eden Barış Pehlivan’ı gazeteciliğinden dolayı hapse girmiş mağdur biri olarak gösterirler. Hapisten çıkması için kampanyalar yürütürler. Listeyi uzatın uzatabildiğiniz kadar. Bu eylemleri acaba demokratik ülke denilen ABD, İngiltere, Almanya, Fransa’ya karşı birileri yapsa idi sonları ne olurdu. Yapanların sonlarının ne olduğunu tek tek örnekler vererek yazıyı uzatmayacağım. Bir ülkenin vatandaşlığı için sadık kalacağınız bir yemin metni yoksa, ihanetinizin adı muhalefet, Yabancı devletlerin istihbarat örgütleriyle çalışmanızın adı, gazetecilik veya siyaset olur. Kimse de sizden hesap sormasın istersiniz. Vesselam…..