Vatandaş diyor ki...
Sayın Cumhurbaşkanı’nın onca ağır saldırıya rağmen dünyadaki bütün liderlerin “gıpta” edecekleri oranda millet desteğine sahip olduğu ortada.
Öte yandan, özellikle “bazı büyükşehirler”deki sonuçlar da…
Çok sağlam bir “tefekkür”, “muhasebe” ve “icraat” hamlesini zaruret haline getiriyor.
Bu her seçimden sonra yapılıyor elbet ama son tablo bugüne kadarki çabaların “yeterli” olmadığına işaret ediyor.
“Şer gibi görünende hayırların olabileceğini” müjdeleyen inancın sahiplerine o “hayırlara” ulaşmak için gerekenleri yapmak düşer.
Onun için de…
İlk iş olarak mesajları sağlıklı bir şekilde alabilmek…
Benim okuyabildiğim kadarıyla, kıymetli vatandaşımız diyor ki;
“Sayın Cumhurbaşkanım; bu ülke için yaptıklarınızı ve yapmak istediklerinizi görüyor ve size itimadımı devam ettiriyorum. Bununla birlikte, Ak Parti’de ve çevresinde bir takım sıkıntıların, hem de büyük sıkıntıların olduğunu da görüyorum. Bu oyu, zât-ı âlinize veriyor ama mesajlarımın alınabilmesi için de, dostça, kardeşçe, kırmadan, dökmeden ikaz etmeyi görev biliyorum.”
Sayın Erdoğan’ın vatandaşın tepkisini çeken bir takım olumsuzlukların farkında olmaması mümkün değil, bunu konuşmalarında belki bin kere ortaya koydu…
“Hesabi değil hasbΔ olmaya, vatandaştan kopmamaya, lükse, israfa, gösterişe yönelmemeye, ne oldum delisi olmamaya davetlerle, “yakın tehlikeye” işaret etti hep Sayın Cumhurbaşkanı.
"GÜCÜNÜ MİLLETTEN ALAN"
Bir sistemin, bir liderin ya da aslında herhangi bir şahsın en güçlü yanı aslında en zayıf yanıdır.
Sayın Erdoğan, “gücünü milletten alan” Lider olarak, hep millet desteğiyle yürüdü.
Milli irade hep yanında oldu, milli irade yanında durduğu için de, karşısındaki tehditler ne kadar büyük olursa olsun aşabildi.
Bugün o milli irade, epeyce yüksek bir oranla yine yanında…
Sandıktan yükselen ses de aşikâr:
“Evet, birçok sıkıntımız var, evet çok sıkıntılı bir süreçten geçiyoruz… Bu sıkıntıları aşacaksak, bu çok zorlu süreçlerden sağlıklı bir şekilde çıkabileceksek bunu yine sizin liderliğinizde yapabileceğimizi biliyoruz… Ancak, sizi ‘yalnız bırakanları’ hatta bırakın yalnız bırakmayı yanınızdaymış gibi görünerek size ve dolayısıyla ülkemize zarar verenleri bu yolda birer ‘sıkıntı unsuru’ olarak değerlendiriyoruz.”
Sayın Erdoğan bu sese kulak verecektir hiç şüphesiz, zira, biraz evvel de ifade ettiğim gibi “ Bir sistemin, bir liderin ya da aslında herhangi bir şahsın en güçlü yanı aslında en zayıf yanıdır.”
“Gücünü milletten alan” bir Lider’in, gücünü devam ettirebilmesinin tek yolu da elbette millet desteğinin devam etmesine vesile olacak adımları atmaktır.
“Bunlar neler olabilir?”derseniz…
Haddini bilmeye çalışanlardanım şükür, Sayın Erdoğan elbette neyi nasıl yapacağını bizden çok daha iyi bilir.
Ancak…
Biz de, bu ülkenin “toprak kokan” bir evlâdı olarak, 32 yıllık meslek hayatı boyunca hiç kimseyle hiçbir “sorunlu” irtibat içinde olmamak için kılı kırk değil, kırk bin yarmaya çalışmış, “bağajı”na yük almamış, “çıkar ağları”nın içinde olmanın sağlayacağı düşünülen avantajları elinin tersiyle itmiş bir vatan evlâdı olarak…
Her günü “tecrübeler” edinerek geçmiş 32 yıllık meslek hayatımızın bu aşamasında, 12 Eylül 80 öncesinin ağır havasını da İstanbul’un en tehlikeli bölgelerinde teneffüs etmiş, 28 Şubat’ın en şedit günlerinde canını dişine takmış bir vatan evlâdı olarak bir şeyler söyleyebiliriz herhalde.
Öncelikle…
“İllegal” yapılara bulaşmamış bütün memleket evlâtlarını kucaklayan bir “milli mutabakat alanını genişletme hamlesi”nin çok yerinde olacağını düşünüyorum.
Yukarıdaki sert tartışmalar, çok yakından takip ettiğim lise ve üniversite gençliğinde çok sıkıntılı yansımalara yol açabiliyor.
“Sosyal medya”daki kirliliğin etkisi altındaki gençlerimiz, okul sıralarında çok sıkıntılı tartışmalar içine girebiliyor, birbirlerine çok ağır suçlamalarda bulunabiliyor.
Öncelikle bu havanın mutlaka dağıtılması lâzım.
Ak Parti’yi temsil etme durumunda olanların, çok sağlıklı bir “iletişim” dilini tutulmaları, bir çuval inciri berbat etme potansiyeli bulunan tavır ve ifadelerden kaçınılmaları çok önemli.
Öyle bir devirde yaşıyoruz ki, ağzınızdan çıkacak bir “yanlış” veya “maksadı aşan” bir söz, bir anda dünya âleme yayılıyor ve hakimi olduğunuz dilin esiri haline gelebiliyorsunuz…
Algı operasyonuna cevap vermek için ortaya koyacağınız çabalar da, sizin aleyhinize sonuçlar verebiliyor çoğu durumda.
EĞİTİMDE NİTELİK HAMLESİ
Efendim; her fırsatta kaleme aldığım, dilime döktüğüm bir sıkıntı:
Eğitim alanında bir türlü istenilen başarının yakalanamıyor olması…
Şu kadar öğretmen, şu kadar derslik, şu kadar okul, şu kadar akıllı tahta…
Sayılar elbette mühim ama nicelikler sonuç almaya yetmiyor, nitelik hamlesi de bir türlü gelmiyor, gelemiyor.
Bu durum da, her meseleye olumsuzluk olarak yansıyor, “sandık” dahil her meseleye.
Eğitimde “pozitivist mantığın” tezahürü olan bütün yaklaşımlara son verilip, “eleştirel” yaklaşımla, ilmi metodlarla, “irfan” kaynaklanımızdan istifadeyle yepyeni bir modeli ortaya koymak şart.
Bu işlerde sonuca ulaşmak çok vakit alır evet ama zararın neresinden dönülse kârdır.
Medya…
Medya çok önemli, oradaki bir “yanlış” tavır bütün bir camiaya mâl edilebiliyor; bu alanda “sulu” yaklaşımlardan uzak durulması, goygoyculuğa varan tavırlardan kaçınılması çok önemli.
Medya faaliyetlerinin “ ruhunda” olan “desinler için yapma” meselesi son derece sıkıntılı durumlara yol açabilir, “şöhret” afettir malûm; “tiraj, reyting, gelir, mevki” vesaire endişeleriyle ortaya konulan tavırlar zarar verici olabilir.
Bir de her ağzını açanı “susturmaya çalışmak” gibi bir “medya”, “sosyal medya” ve “organik aydın” tavrı var ki, bu da çok yanlış.
İllegal yapılara destek verme durumu varsa gereğini yargı yapar; hakaret ve iftira s öz konusu olduğunda dava açılır, gereği yine yargı kararına kalır.
Lâfı olan söyler, eleştirisi olan dile getirir ama her ağzını açanı püskürtmeye çalışan medya ve özellikle de sosyal medya dili hiç iyi değil.
Memlekete fayda sağlamaz.
Sağlıklı bir dilin “ortak norm” olarak benimsenmesi noktasında Sayın Cumhurbaşkanı’nın “tavsiyeleri” çok etkili olacaktır şüphesiz.
Biliyorum, çok ağır saldırılar var, biliyorum bazen tahammül sınırları iyice zorlanıyor ama…
Ne yaparsın ki, ülkelerine yürek bağıyla bağlı olanların birilerinin seviyelerine inmemek, birilerinin tuzaklarına düşmemek gibi büyük sorumlulukları da var.
Eskiden, epeyce zamanlar önce…
Karşımdakini şöyle okkalı bir lafla “had bildirdiğimde” çokları arayıp tebrik eder, çok iyi yaptığımı söylerlerdi.
Sonra…
“Haddinden fazla sertlik gayedeki hikmeti yok eder!” diyerek biraz çekildim kendime….
Kendimi aradım.
Arıyorum.
O günden sonra, dünya görüşümü paylaşmayan pekçok vatan evlâdı ile tanıştım, geldiler, gittiler, dertlerini açtılar, sırlarını paylaştılar.
Aralarından bazılarıyla aynı dünya görüşündeyiz şu anda, ben “Gayedeki hikmeti yok eden” haddinden fazla sertlikten uzaklaşınca, müspet sonuçlar gelmeye başladı Allah’ın izniyle.
Yani…
İnsanlar yaşam stillerinden, değer yargılarından, anlık görüntülerinden dolayı peşinen dışlamak yerine onlara ulaşmaya çalışmak, anlamaya ve anlatmaya çalışmak iyi olmaz mı?..
Bizim de istifademiz olur bu işten, istifade kapılarımızı niçin kapatalım?..
Efendim, bunlar dinlemez!..
Öyle olsaydı, “Muhtar bile olamaz!” noktasından, bu “noktalara” gelebilme misaline ulaşmak mümkün olur muydu?..
Büyük bir sevgi, barış, kardeşlik, karşılıklı anlayış hamlesine ihtiyaç var evet.
Bununla birlikte, terör örgütlerinin propagandasını yapan, terör örgütlerinin amaçlarına hizmet eden oluşumlara karşı da her zamankinden çok dikkatli olmak gerektiği de ortada.
Onlar bizim “kopmamızı” istiyorlar, kopmamızı ve birbirlerimizi düşman bilmemizi.
Yok hayır.
Biz daha fazla seveceğiz, yaratılanı Yaratan’dan ötürü.