Vatan-yahut-Kırım
Rus işgali, Kırım’daki Türk İslam Medeniyeti açısından büyük yıkımların başlangıcı olmuştur. 17 Mayıs’ı 18 Mayıs’a bağlayan 1944 yılında gece Kırım Tatarlarının kapıları çalınmaya başlar, Stalin’in askerleri, on beş dakika içinde hazırlanarak meydanlara toplanmış, kadınlar, kundaktaki bebekler, yaşlılar, hastalar, savaşamayacak durumda erkeklerden oluşan 423 bin Kırım Tatarı o gece hayvan vagonlarına istif edilerek öz vatanlarından sürülmüştür.
Türkiye Yazarlar
Birliği’nin
düzenlediği Türkçenin Uluslararası Şiir Şöleni münasebetiyle 11-13 Kasım 2005
tarihlerinde Kırım Akmescit’teydim. Kırım Tatar Yazarlar Birliği ve Kırım Pedagoji ve Mühendislik Üniversitesi işbirliği
ile gerçekleşen şölende Kırımlı kardeşlerimizle birlikte geçirdiğimiz güzel
günleri hatırlatan kitaptan bahsedeceğim.
Mesleği avukatlık olan Ramazan Arıtürk’le tanışmamız TYB İstanbul Şubesidir. Daha sonraki
günlerde televizyon tartışma programlarında görmeye başladım. Benim Türkiye’den
Suudi Arabistan’a kasap götüren şirkette görev yaptığım 1989 yılında o da kasap
işçisi olarak Hacca gidenler arasındaymış. O yıllarda tanışmadığımızdan kitapta
söz ettiğinden öğrenmiş oldum.
Kırım’la ilgili bilgileri gençlik dönemimizde gazete
sayfalarındaki haberlerden takip ederdim. Rahmetli Nevzat Yalçıntaş’ın yönetimindeki Türkiye gazetesinde Ayhan Katırcıkara’nın (M.
Cemal Çiftçigüzeli ) seyahat notlarından Kırım’ı dolaşmıştım. Şairlerle gittiğim Kırım’da gençlik yıllarımda
Türk Dünyası lideri olarak gördüğüm Mustafa
Cemiloğlu’nu Kırım Meclis’inde ziyaretimizde çok etkilenmiştim. Sonraki
yıllarda TBMM de görev yaptığımda ise
Dolmabahçe Sarayı’nda tertiplenen uluslararası toplantılarda onun Ukrayna
Meclis Başkanı ile teşrifinde yazar Fahrettin
Gün ile birlikte özel sohbetimizin ardından günün anısına fotoğraf
çektirmiştik. O görüşmemizde öğrencilik
yıllarımda Rusların onu zindanda işkence ile öldürdüğü haberiyle gıyabında
cenaze namazını kıldığımızdan söz etmiştim. İdeali için yaşadıklarını yüzündeki
kırışıklıklarda okuduğum Mustafa
Cemiloğlu ile birkaç defa farklı vesilelerle birlikte olmuştum.
TYB heyetinde fikir ve yazı hayatımızın önde gelen
isimleriyle Kırım Akmescit’teki okulları ziyaretimiz, yemek vakitlerinde
değişmez adresimiz Ayşe
Restaurant'ta her öğünde et
yemeklerinde rehberimize “Başka yemek
çeşidiniz yok mu?” sorumuza “Yet
dedik be ya!” cevabına gülmüştük. Kırım günlerimizde Bahçesaray
gezimiz ve “Dilde,
fikirde, işte birlik” sözüyle
hafızamızda yer tutan Gaspıralı İsmail’in müze evinde şairlerimizi
şiirleriyle dinlemenin tadı bambaşka olmuştu.
Şule Yayınları arasında çıkan Vatan yahut Kırım kitabının
sayfalarında bir başka gözün yaşadıklarını okurken o günlere gittim. Yaşadıklarını
günlüklerinde anlatan Ramazan Aktürk’ün
okul açmak için gittiği Kırım’da tanıştığı insanlar ve onların aile
hayatlarıyla ilgili verdiği teferruatı okudukça Kırımlı soydaşlarımızın çektiği
acı ve zulmü yakından öğrenmiş oluyorsunuz.
Genç, yaşlı, çocuk ve kadın demeden bir gecede
evlerinden, barklarından ve dahi yaşadıkları topraklardan sürgün edilen Kırımlı
kardeşlerimizin çektikleri acıları daha öncede okumuş, hatta belgesel
filmlerini de gözyaşlarımla seyretmiştim. Kırım Tatarı kardeşlerle
münasebetlerimde aklımda her daim zulüm görmüş mazlum bir milletin çocuklarıyla
konuştuğum şuuruyla hareket etmişimdir. Bilemiyorum ama Kırım denildiğinde insanî
duygularım kabarıveriyor. Ya sizin?