Vatan Uğruna Şehadete Koşanlar
Dualarımız bu özge kahramanlar ve cengâver alperenlerimizle olacak. Rabbim bölgede olan ordumuzu her daim korusun, Mehmetçiklerimizin ayaklarına taş değmesin, kıllarına halel gelmesin. Türkiye’nin, Türk dünyasının ve İslam âleminin başı sağ olsun.
Tarih boyunca şanlı zaferler kazanmış ve büyük destanlar yazmış olan büyük ecdadın torunları olan Mehmetçikler, sınırımızı kanlı terör örgütlerinden korumak amacıyla görevini yapıyor. Rabbim yâr ve yardımcıları olsun. Mübarek anaların, cefakâr babaların, cesur bacıların, mütevekkil kardeşlerin duaları ve niyazları hep onlarla beraber olacak. Bugünlerde Hacı Kısır’ın yazdığı “Bir Gece Ansızın” şiiri elime ulaştı. Mehmetçiğin diliyle kaleme alınan ve aziz milletimizin hislerine tercüman olan şiir, yüce devletimizin kuruluş gayesini ve insanımızın erdemle donatılmış yüksek ahlâk ve karakterini de dile getiriyor:
“Bir gece ansızın gelebiliriz / Tevhide İsmail olabiliriz / Kalırsak gaziyiz, düşersek şehit / Bu vatan uğruna ölebiliriz // Sefer mi dayanır şanlı nefere? / Malazgirt, Sakarya, Kut’ul Amare / Bismillah diyerek yeni zafere / Üç kıta mehteri çalabiliriz // Cengaver yaşamaz vatandan ayrı / Eğilmez başımız rükudan gayrı / Bir sabah, bir sela, ezan ve çağrı / Cuma’yı İdlib’de kılabiliriz. // Bir tekbir ardınca canlanır tarih / Çağ açar, çağ kapar yeniden Fatih / Allah’ın yolunda yapılır fetih / Gelirsek bin asır kalabiliriz. // Şüheda orduya cennet kaledir / Ey dünya! Son sözüm Çanakkale’dir / Al bayrak uğruna kan şelaledir / İslam yol, cenneti sıla biliriz.”
Dönüp maziye bak!
Kalleşçe, alçakça ve haince Mehmetçiğe hücum eden kiralık ve satılık adam ile onun tasmasını elinde tutan güçler zannettiler ki bu saldırıdan sonra Türkiye tırsacak, ordumuz geri çekilecek ve meydanı insanlık düşmanlarına bırakacak. Aksine yüzbinlerce milyonlarca gönüllü koşuyor cepheye. Bugünkü Haçlılar, belli ki tarih okumamışlar. Geçmişte zalimlere bizim yaptıklarımızdan habersizler. Onlara Mehter Marşı’mızın bir dörtlüğüyle şamar atmak gerek: “Dünya atının nalları altında ezildi, / Kaç Haçlı sefer göğsüne çarpınca kesildi /
Bir gün gemiler dağlara tırmandı denizden / Kudret ve zafer bizlere miras dedemizden.”
Er kişi gerek
Bizim edebiyatımız sadece lirik şiirlerle dolu değil, hamasetin en mükemmel örneklerini de buluruz bu metinlerde. Kadı Burhaneddin’in “Erenler öz yolunda er tek gerek” mısraından başlayarak bir yolculuğa çıktığımızda nice Divan şairi ve halk ozanı bizi mehter coşkusuyla ve gaza narasıyla karşılar. Dadaloğlu şöyle anlatacaktır o ruhu: “Dadaloğlu’m yarın kavga kurulur / Öter tüfek davlumbazlar vurulur / Nice koç yiğitler yere serilir / Ölen ölür kalan sağlar bizimdir” Daha yakınlara geldiğimizde Mithat Cemal Kuntay “Yurt Duyguları”nda al bayrağımızı anlatırken gelecekten ümitvar olduğunu şu mısralarla anlatır: “Düşmez yere hâşâ o bizim bayrağımızdır, / Bir fecr olarak doğmadadır her dağımızdan. / Ay yıldız o mâzideki bir süstür, emin ol, / Âtide güneşler doğacak bayrağımızdan.”
Destanlar bizi anlatır
Özünden kopmuş, milletinden uzaklaşmış bazı nasipsizler millî edebiyatı görmek istemez, hatta küçümser. Onlara göre hamaset edebiyatı gereksiz ve lüzumsuzdur. Bilmezler ki bu şiirler, toplumu dipdiri ayakta tutan en büyük güç kaynaklarından biridir. Tıpkı dua gibi, maneviyat misali… Biz böyle düşünenleri, kendi zavallılıklarıyla baş başa bırakıp en güzel vatan, bayrak şiirlerini kaleme alan şairlerimizin sesine kulak verelim ve “Bu Vatan Kimin?” şiirinin de şairi olan Orhan Şair Gökyay’ın “Destan”ını okuyalım: “Nerden baksan görünen bir dağıydın vatanın, / Ne zaman seslensek sen bize çağlar gelirdin... / Ne destanlar söyledin, ne coşkun bir nehirdin, / Bir yalın kılıcıydın Türk denen kahramanın, / Yurdu kuşatan dağlar alnında çelengindir... // Altında bir küheylân gibi şahlanan dağlar, / Gölgesi tâ göklere vuran askerlerindir; / Topların konuştuğu yalnız zaferlerindir; / Söyler gezer adını yankılar diyar diyar, / Adın tarihi döven bir umman, bir engindir. // Serhadlerde açtığın bayraklar bizim için, / Öpüp kokladığımız şen gazâ gülleridir; / Savaş baba mirası, atalar hüneridir, / Bastığımız her toprak şan saklar bizim için,/ Ruhumuzda her köşe hatıranla zengindir... // Atlar şahlanmalıdır, yaslar saklanmalıdır, / sesine ses katmalı seller coşkunluğundan, / Gökler haber alsın bir kahraman vurulduğundan; / ordular bir meçhule doğru yaylanmalıdır, / Sancaklar düşsün öne! Bu senin son cengindir...”
Nura garkolan şehitlerimiz
Fazıl Hüsnü Dağlarca da “Üç Şehitler Tepesi” şiirinde bu mübarek toprakları bize vatan kılan şehitlerimizi destanlaştırmaktadır. Dağlarca şiirine şöyle başlıyor: “Vatan ayağa kalkmıştı, vatan silâh tutmuştu, / Sanki biz cansızdık parlayan bir candan. / Kendimizi seyrediyorduk, destanlar arkasından, / Yürüyende, uçanda.” Sonra da cenk meydanına Mehmetçiğin zaferini dillendiriyor: “Hey Allah Allah sesi bir göğü doldurmuştu, / Bir yöne dalbudak salmıştı her beden. / Kayboldu düşman manzaranın büyüklüğünde, / Kaçtı dipçik hücumunu kabul etmeden.”
Şair, düşmanın bir daha geri dönmemek üzere kaçtığını belirttikten sonra “Nura gark oldu şehitlerle başımız” diyor. Arif Hikmet Par ise “İstanbul Fetih Destanı”nda imanlı yüreklerin cesaretini ve korkusuzluğunu şu kıtada ifade ediyor: “Bir devir açan hücum nihayet başladı, / Sancaklar, dalgalanır orman gibi uğultularla, / Allah Allah sesleriyle binlerce insan saldırır, / Silâhlar, merdivenler, ipler ve mızraklarla.”
Destanlardan Koçaklama’ya
Tarih boyunca düşmana karşı gösterilen büyük zaferler, üstün galibiyetler ve muhteşem destanlar, şairlerimizin önce diline akmış, sonra da şiirlerine yansımıştır. Hocaoğlu Salahattin Ertürk’ün “Koçaklama”sı da böyle bir his çağlayanının muazzam tezahürüdür: “Kılıç paslanıyor kında, / Durmuyor arslan yelelim. / Gösterin, vatan uğrunda, / Delelim, dağlar delelim.” Ertürk, şiirini şu mısralarla taçlandırıyor: “Küheylânlar kanatlıdır. / Koç yiğitler inatlıdır. / Yaşamaktan da tatlıdır, / Ölelim, mertçe ölelim.”
Baha Vefa Karatay ise “yüce mertebeye ulaşan yiğit”lere gönlünü açar ve dillerde destanlaşan şehitlerimizi yâd eder. Çorak toprağa rengini kanıyla veren Mehmetçiğin ‘evlat, yavuklu, ana’ düşünmeden tarihte eşsiz cenkler yazdığını belirttikten sonra şöyle devam eder: “Denizim, gökyüzüm ve dağım sensin / Kanımsın dolaşan damarlarımda; / Anıtım, gururum, bayrağım sensin.”
Türkiye, bugün bütün insanlığa bir ders veriyor. Mehmetçik yeniden bir destan yazıyor. Geçmişte şairlerimiz yaşadıkları savaşları, gördükleri zaferleri dile getirmişlerdi. Bugünkü şairlerimize de düşen görev, ‘kızılelma’ olarak benimsediği ‘İla’yı Kelimetullah’ uğruna canını feda eden askerlerimiz için yeni destanlar yazmak ve bugünkü şanlı zafer sayfalarını geleceğin nesillerine aktarmak, emanet etmektir. Ne diyordu Mehmed Âkif: “Ey şehid oğlu şehid, isteme benden makber / Sana âğuşunu açmış duruyor peygamber!”