Vatan aşkına
Yıl 2016…
İstanbul Boğazı…
Tarihin tekerrür ettiği yer…
Darbeci zihniyetin kendi halkına silah doğrulttuğu kara gün…
Milletin meydanları ve caddeleri “Çanakkale” belleyip savunduğu gün…
251 güzel insanın şehadet şerbetini içtiği gün…
O sıcak Temmuz akşamı, aklı ve beyni satılmış bir güruhun kendilerine vatanı korumak için verilen silahları kendi öz anne, baba ve kardeşlerine çevirip her yerde dehşet saçtığı uzun bir gece olmuştu. Ancak bu hainlerin hesaba katmadıkları bir gerçek vardı, o da Çanakkale ruhunu benliğinde taşıyan kahraman milletti.
Başkomutanın daveti üzerine meydan ve sokakları dolduran millet, tank ve uçaklara kafa tutarak canı pahasına hainlere geçit vermedi. Darbenin en acımasız ve en kanlı dakikalarında göklerden gelen bir ses yükseldi, semaları kapladı ve sokakları inletti. Salâlar halka halka ufkumuza yayılırken ezanların susturulduğu günler çok geride kalmıştı.
Sırtına bayrak sarılı nice Nene Hatunlar gördük o gece…
Halkın iradesinin tecelli ettiği yer olan TBMM bombalanırken milletvekillerimiz göğüslerini siper ediyordu. Gökleri delen F16’ların sesi bir kâbus gibi çökerken caddelerin üstüne, sokaklardan akın akın insanlar akıyordu meydanlara...
Çağımızın Hasan Sabbah’ı emir verirken okyanus ötesinden, Özel Kuvvetler’in kutlu şehidi kurşun sıkıyordu hainlerin alnına…
İstanbul’da, Boğaziçi Köprüsü’nde, Çengelköy’de, İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin önünde, Ankara’da Genel Kurmay Karargâhı’nın kapısında, Cumhurbaşkanlığı Külliyesi’nin önünde, TBMM’de tanıdık ve akrabalarının kollarında şehit oluşuna şahit olanlar arasında ölümüne bir ebedi dostluk başlıyordu. Tankları durduran eller açılıyordu semaya dua için…
“Vatanını seven koşsun!” çağrısına icabet eden yetmiş yaşındaki Kazanlı Mustafa amca, tarih sayfalarına altın harflerle yazıldı. Asker polisle çatışırken 17 yaşındaki oğluyla birlikte hainlerin karşısına çıkarak şehit düşen iki temiz yüz bayraklaşıyordu dünyamızda…
Millet göğsünde tankları durdururken Boğazın ilk zarif gerdanlığı şehit kanlarına gark oluyordu. O gece bir tarih yazılmıştı ülkemizde…
O gecenin mimarıydı 251 şehit…
“Memleketi bu hainlere mi bırakacağız” diyerek sokağa çıkanlar…
“Cumhurbaşkanımız evinize dönün demeden dönmem, bu vatanı hainlere bırakmam!” diyerek köprüye gidenler
“Bugün ölürsek arkamızdan çok dua eden olur” diyerek Genelkurmay Başkanlığının önüne koşanlar
“Reis çağırıyor. Bu millet ve vatan bizim!” diyerek Meclis’in önüne gidenler.
“Ayşegül, ben gidiyorum, hakkını helal et!” diyerek görevi başına dönenler.
“Ben Allah’tan şehadet istiyorum, başka bir şey istemiyorum!” diyerek Külliye’nin önüne koşanlar.
“Yürüyün! Bu akşam şehit olalım!” diyerek arkadaşlarını Boğaziçi Köprüsü’ne götürenler.
“Başıma bir şey gelirse dik duracaksınız!” diyerek evden ayrılanlar
“Dışarısı çok kötü, çocuklar sana emanet…” diyerek çocuklarını eşine bırakıp arkadaşlarıyla abdest alıp Genelkurmay Başkanlığının önüne gidenler.
“Kader bu, bu gidişin dönüşü olmaz, şehit olabilirim” diyerek Boğaziçi Köprüsü’ne gidenler şehitler kervanının birer neferi oldular.
Bir tarafta vatan aşkına canını feda eden canlar, diğer tarafta kardeş canına kıyan caniler.
Mevla’m şehitlerimize rahmet eylesin. Mekanları cennet olsun. Hainler için, caniler için ise yaşasın cehennem!