Varsın, yoksun!..
Büyürüz, hayaller kurarız ve
hayatın nimetlerinden faydalanırız. Ancak bir bakarız ki ölüm kapımızı
çalmıştır. "Varsın, yoksun!" dediğimiz ân işte tam da bu ânı ifade
eder. Beklenmedik bir şekilde ölüm gerçeğiyle yüzleşiriz. Hazır mıyız? Ölüm
bize ne zaman uğrar, bizi onu nerede bekliyoruz?
Ölüm, hayatın kaçınılmaz bir
sonudur. Hiç kimse bu gerçekten kaçamadı. Bu nedenle hayatı, ölümün varlığına
rağmen anlamlı kılmak gerek. Ölüm,
hayatın bir hatırlatıcısıdır ve insanları, hayatlarını daha bilinçli bir şekilde
yaşamaya teşvik eder. Her şeyin bir sonu olduğunu düşünerek yaşamın ve
sevdiklerimizin değerini daha iyi anlamaz mıyız? Bu düşünce bize, sevdiklerimizle daha fazla
zaman geçirmemiz gerektiğini hatırlatır. Küçük ve önemsiz sorunlar yerine,
dostlarımıza karşı anlayışla karşılık verebiliriz. Diğer taraftan hayallerimizi ertelemeden
istediklerimizi yapmak için de daha cesur olabiliriz.
Çoğu kez çekingeniz. Zamanı hazine bilerek
plan yapmak gerektiğini söyleriz ama buna uyamayız. Üzülürüz, kaybederiz.
Toparlanmak için içimizde umut doğar ama elimizden tutulmasını bekleriz. Belki
de biz başkasının elinden tutarız. Var olmak budur. Yok olmak bitmek, tükenmektir.
Yaşamın değerini ve geçiciliğini
anlamak nasıl olabilir? “Her ân, her şey olabilir.” düşüncesi insanı endişeye
sürükleyebilir ama içimizde yine de hayatın birden sonlanabileceğini bilmek
hırslarımızı törpüler. Kalp kırmadan ve
kimsenin hakkına girmeden ömür geçirmek… Böyle bir yaşam felsefesiyle yaşamak herkesin
yapabileceği bir şey mi? Empati ve saygı daha sağlam ilişkiler kurmamızı
sağlar. Hepimiz farklıyız. Farklı
arzulara, inançlara ve duygulara sahibiz. Bu nedenle başkalarının duygularını
anlamak önemlidir. Bu yüzden anlayışlı olmak, başkalarının kalbini kırmamızı
önler. İkincisi, kimsenin hakkına girmeden yaşamak. Bu da dürüst ve âdil olmakla mümkün. Başkalarının
haklarına saygı göstermek, toplumsal huzura da katkıda bulunur. Güven tesis edilmiş olur. Daha güzel bir dünya
inşa etmek böyle olabilir.
Hayatta her şey güzel
olmayabilir. Bazen istediğimiz olmaz da istemediğimiz olur. Anlaşmazlıklar veya tartışmalar olabilir. Ancak
her zaman hatırlanması gereken önemli bir gerçek vardır: ölüm. Ve ölümün ne
zaman geleceğini bilemeyiz. Bu nedenle kimseyi üzmeden yaşamak temel felsefe
olmalıdır. Ancak bu, şu demek değildir: “Suya sabuna dokunmadan yaşamak.” Ölüm, kaçınılmaz bir gerçekliktir, buna tamam,
diyoruz ve inanıyoruz ama ilkeli bir duruş sergileyerek olmalı. Zaten öleceğiz,
şuna buna ne gerek var da diyemeyiz. Yanlışa yanlış, doğruya doğru diyemiyorsak
ne için yaşıyoruz, gayemiz nedir?
Hâliyle insan bir değerin tarafıdır, olmak da zorundadır. Aksi hâlde
telafi edemeden, açılan yaraları tedavi
edemeden bir bakmışsınız yoksunuz.
Hoşgörülü ve sevgi dolu olanların
açtığı kapıdan içeri girenlerin içi ferahtır çünkü karşılarında güleç ve
güvenilir insanlar vardır. Böyleleri daha
yakın bağlar kurar. Hayatın muammasını
çözen, niçin var olduğunu bilen karıncayı bile incitmez. Böyle içi ve dışı bir insanların var olduğu
yerde de haksızlık olmaz. Dünya zaten
haklı ile haksızı ayırma yeri değil midir? İyi ile kötüyü bilenlerin çoğaldığı
yerde neyin azalacağını söylemeye gerek bile yok.
Hayat kısa. Ölüm hakikat ve
kapımızda. Ölüm uzunca ayrılık hem de çok acı. İnsan misafir. Dünya duraktır. Ne
aldatmak ne aldanmak. Bir gün öleceğini
bilmek düşüncesiyle yolculuğa devam etmek.
Çünkü ömür meşakkatli bir yolculuk.
Önce yol mu biter, ömür mü biter, bilemeyiz. Ancak yaşadıkça eksilen çok
şey var. Gittikçe bizi yalnızlaştırıyor dünya. Ve insanı yüzünden okumak, onun
içine yabancı kalmak ne zordur. Can Yücel çok güzel demişti: “başucumda bir sen
varsın bir de evren/saymıyorum ölüp ölüp dirilttiklerimi/yalnızlığım benim
çoğul türkülerim/ne kadar yalansız yaşarsak o kadar iyi”
“Bir varmış, bir yokmuş” diye başlayan masal tadında bir dünyayı var
etmek için bu zıtlığının idrakiyle ölsek.
Var da yok da bir kudretin eliyle oluyor. Zaman geçtikçe anlaşıyor bazı şeyler. Sabır ağacının dalından tutup, gün gelince düşeceğimizi bilerek yaşamak.
Ancak ne olursa olsun her zaman bir hak daha tanıyarak veya talep ederek
dünyayı güzelleştirebiliriz. Çünkü birbirimize ihtiyacımız var. Varlığımız sevdiklerimizle anlamlı. “Eskitiyorum eskitiyorum kalıyor ne kadar
güzel olduğun.” diyordu şair. Çünkü var isen hayat var, yok isen kimse yok!