Varlık-yokluk meselesi
Yakın zamanda yaşanan Karabağ zaferi, hepimizi tarifsiz bir sevince boğdu. Sonrasında bölgenin istikrarı için, normalleşme görüşmeleri arabulucuların da gayretiyle düne kadar devam etti. Ancak karşılıklı büyükelçi atama noktasına gelinen görüşmeler, Ermenistan’ın saldırıları neticesinde bir anda çıkmaza girdi malumunuz. Herkes, “Ermenistan SONUÇ ALAMAYACAĞINI bildiği halde, neden her şeyi mahvetti” diye düşünürken, merakımızı gideren bir gelişme yaşandı. Öyle ki ABD derinlerinden Pelosi’nin, soluğu Ermenistan’da alarak timsah gözyaşları dökmesi, kafalardaki soru işaretlerine cevap niteliği taşıyordu. Üstelik bu ziyaretin akabinde, ABD’nin GKRY’ye yönelik silah ambargosunu kaldırması da, bir nevi bunu teyit edercesine seyretti.
Belli ki Türkiye’yi güneyde PKK/YPG, batıda Yunanistan, Akdeniz’de ise GKRY üzerinden çevrelemek isteyen derin ABD, doğuda da Ermenistan ile meşgul etme derdine düşmüştü. Şaşırdık mı derseniz? Nasıl şaşırabiliriz ki… "Türkiye'ye emir verme" dönemi SONA EREN ABD’nin, bu gidişatı çevirmek adına, içimizdekileri de planlarına alet ederek, geçmişte neler yaptığına yakından şahit değil miyiz? Kaldı ki amaçları da gayet açık… Türkiye’yi, ABD’nin desteklediği komşuları ile çatıştırmak, içte ve dışta kaos oluşturmak ve Milleti maddi sıkıntılarla bunaltarak, 2023’den sonra kendilerine UYUMLU bir Cumhurbaşkanıyla BÖLGEDE TAM HAKİMİYET sağlamak, şeklinde özetlemek mümkün.
Anlayacağınız “önümüzdeki aylar çok kritik geçeceğe benziyor” dersek, hata yapmış sayılmayız maalesef. Uyuyan hücrelerini uyandırmaktan tutunda, algı operasyonlarına kadar içimizdeki figüranlarını kullanarak, her melaneti denemeleri ihtimal dahilinde. Mesela mı? Sapkınlıkların alenileştirilmesi, değerlerimize dil uzatılması, nefret tohumları ekmeleri ve sosyal medyada “battık bittik” biçiminde, topluma korku pompalayan tiplerin peyda olması sizce de manidar değil mi? Nitekim MB. Başkanın; “ucuza mal ettikleri Türk Lirası cinsinden kredilerle, birkaç ayda tam 55 milyar dolar aldılar” itirafıyla, BİRİLERİNİN DÖVİZİ NASIL YÜKSELTTİKLERİNİ ortaya koymasının da fazla söze hacet bırakmadığı aşikâr…
Hal böyleyken bazıları HER ŞEYİ BİR TARAFA BIRAKIP, “ekonomi çok mu iyi sanki” diyebilir her zamanki gibi… Ama bunu derken, ekonomik anlamda SADECE BİZ DEĞİL, Pandemi ve Rusya-Ukrayna Savaşının, TÜM DÜNYAYI sürüklediği açmazı göz ardı etmeleri enteresan. Keza birçok AB ülkesinde, halkın kısıtlamalar yüzünden sokaklara çıkması bunu bariz ispatlıyor. Hatta Almanya’da tüm tabela ışıklarının, akşam 10’dan itibaren kapatılması ve hastaneler dışındaki tüm kamu binalarının, 19 C’den fazla ısıtılmasının yasaklanması da cabası. Marketlerin boş raflarını ise daha söylemiyorum bile. Yanlış anlaşılmasın sakın! Dünya bunları yaşarken, Ülkemizde de ekonomi süt liman sayılmaz elbette. Fakat her şeye rağmen yine de rafları dolu, üreten, vatandaşına ithal ettiği gazın sadece %20’sini fatura eden, sosyal destekleri sürdüren, evi olmayana imkân sağlayan, çalışanını enflasyona ezdirmemeye çabalayan ve tüm bunları yaparken, BÜYÜYEN BİR TÜRKİYE olduğunu da unutmamak lazım.
Hadi ben “yanılıyorum” diyelim! Financial Times’in; “Erdoğan Türkiye’nin kasasını dolduruyor ama nasıl yapıyor bilmiyoruz” yazısı, size ne ifade ediyor Allah aşkına? Peki, Nobel ödüllü iktisatçı Prof. Stiglitz’in; “Faiz artırmanın, arz sorunlarını çözmeye katkısı olacağını düşünmüyorum. Faiz artışı, durumu kötüleştirme riski barındırıyor” açıklamasına ne diyeceksiniz? Ben söyleyeyim: Hiçbir algıya kapılmadan, önce ALLAH’a sonra da Devleti Yönetenlere güvenmemiz gerektiğinden, başka bir mana taşımadığı şüphesiz. Bunu ben bu şekilde tanımlayım, siz “2023 seçimlerini, açlık-tokluk meselesi değil, bir VARLIK-YOKLUK meselesi “olarak anlayın lütfen. Yoksa Bağımsız Türkiye yolunda ya var olacak yada bu yoldan dönmek zorunda kalacağımız net. Bilmem anlatabildim mi?