Varlığın yoklamasını yapmak
Geçen Salı yazımızda İsimler Atlası’na dair yazıları devam ettireceğimizi söylemiştik.
İşte ilk
konumuz:
Bir varlığa ismi neden verilir?
Kaynaklandığı,
altında yatan sebep ne olabilir?
Varlığı
tanımlamak ve hayatı anlamlandırmak isteyen insan her şeyden önce kendisini
tanımlayabilmiş midir? Varlık alanının kendisinden sorulacağını kabul eden
insan, kendisi bu varlık alanına kabulünü ne ile temsil etmektedir?
Bir isimle
mi?
Senin/sizin
adın/ız ne? İsminin/isminizin anlamı ne?
İsmini/zi
seviyor musun/uz? İsmin/iz/in anlamı ile barışık mısın/ız?
Bir an bir
isminiz olmadığını düşünün. Çerçeveden çıkın. Zıplayın. İçinizden dış dünyaya zıplayın.
Anlamınızın ismi sizce ne olabilir? Sizin yeryüzünde, bulunduğunuz ülkede, şehirde, semtte, iş hayatında,
arkadaşlarınızın arasında, yakınlarınızın yanında, ailede var oluşunuzun anlamı
ne? Kendinizi bulduğunuz ve emek vererek etrafa yaydığınız, ifade ettiğiniz o
anlam sizin adınız olsaydı ne olurdu?
Mesela çok
cömert bir insansınız. O kadar cömertsiniz ki diğer bazı güzel özellikleriniz
gölgede kalıyor. Adınızda cömertliğe dair bir anlam var mı? Yoksa adınız sizi
yansıtmıyor mu?
Nihayet
sizin adınızı siz koymadınız. Yakınlarınız da olsa başkaları koydu. Sizin o
esnada ad koyacak, varlığı adlandıracak, tanımlayacak haliniz yoktu. O an
gözlerinizi yeni açmıştınız. Etrafa -bütün bu varlık da neyin nesi, bütün
bunlara ne deniliyor olabilir?- diye küçük gözlerinizden taşan büyük
şaşkınlıklarla etrafa bakıyordunuz. Uyumadığınız zamanlarda…
Yakınlarınız
da sizin üzerinize eğilmişler, size bakıyorlardı; yepyeni bir varlığa, taptaze,
küçük insana…”Bütün her şeyin aynısından onda da var. Ama ne kadar küçük… Mini
insan… “ düşünceleri eşliğinde…
İçlerinden
bazıları çok erken düşünüp taşınmıştı adınızı. Bazıları rüyasını dahi görmüştü.
Diğeri “benim adım konulacak illa!” diyordu. “Ben tekrar edilecek kadar iyiyim
yeryüzünde. Adım bir kez daha yeni baştan yankılanmalı!”… Kimi zamanlar bu
varlığın dünyaya gelmesinde en çok emek sahibi olan annenin bu varlığa isim
koymada hiçbir hakkı yoktu. Kimi zamanlar da “Sen annesin, dünyaya getiren en
büyük sebepsin, dolayısıyla bu varlıkcığa isim koyma hakkı en başta senin!”
deniliyordu.
Olay oldu
senin ismini koymak. Bazıları gücendi. Bazıları ismini kendi bildiği gibi
çağırdı. Bazıları ise çok sevindi. Kendini çağırır gibi seni çağırdı. Sana
seslendi.
Sahi senin
İsmin ne?
Bir olgu
olarak isim nedir? Neden bu kadar önemlidir?
İsim; kabul
edilme, tanımlanma, varlık alanına hoş geldin deme, onu biricik kılma, çoklukta
kaybolmamasını sağlama, aynılıkta bile ayrı ve özgünlüğünü koruma altına almadır.
İsim
kelimesi; üsüvv yükseltme anlamını da içerir. Yani bir anlamda isim, sahibini
yüksek bir
yere koymadır. Yüksek derken: sadece ona has varlık oyuğuna, sekisine…
Ve isim
koymak; hepimizin bildiği gibi çağırmak veya anmak içindir. Öyle ki Platon
“İsmini kaybeden cisim, özünü de kaybeder.” Demiştir.
Bir varlık
için o adsız, bir adı yok dendiğinde hemen hepimiz; ha var ha yok, hatta yok
gibi, var sayılmıyor, insan yerine, şey-eşya yerine konulmuyor anlamlarını
geçiririz zihnimizden. Yani isim varlığın ilk, büyük, keskin alametidir. Buradan
yola çıkarsak/ isimsizlik/adsızlık yok sayılma gibi bir şeydir.