Vantilatör tutan kitap…
Sıcaklık
43,2 dereceydi. Sanki yerden ve yukarıdan gelen iki alev arasındaydık... Asfalt
güneşi tokatlamıyor, bizi tokatlıyor gibiydi... Kuzenimiz olan
güneşten, kuzenimiz olan atomlar, bizlere nar getiriyor, hararet getiriyordu...
Telefonumu çıkarıp, Asâ-yı Mûsa’yı
okumaya başladım. Sıcaktan dikkatim dağılınca, tekrar tekrar geri dönüp,
yeniden okuyordum... Asâ-yı Mûsa ruhuma
manasını vurup, yeisi yok edip, hayat fışkırtıyordu ve muhteşem misallerin
ruhuma attığı nakışları hissediyordum... Okumaya
başlamadan önce, sırtımdan, ensemden, alnımdan akan rahatsız edici ter, daha
sonra pınar rahatlığı yaşatmaya başlamıştı…
Bu sıcaklığa
rağmen, ışık ve görebilmek büyük bir nimet idi... Karanlık yokluktur, mutlak
soğukluktur. Güneş bizi yakıyor ama nebatatı ve dalların ucundakileri de
pişiriyor. Elbette böyle muhteşem bir aşçının, sıcak kepçesini,
sırtımıza da yiyeceğiz ve şükürler ile katlanacağız... Aynı zamanda cehennemin narından da Rahim olan Allah’a sığınacağız...
Kışın
dışarıda soğuğu yaşıyoruz. Araya yaz sobası olan klimayı sokmadan sıcağı da
yaşamak gereklidir... Allah’ın ruhumuza taktığı duygular meyvesi yazın daha iyi
kızarıyor. Eğer insan insan ise; musibetler, hastalıklar, açlık ve yazın sıcağı
olgunluğa sebep oluyor... Genellikle soğuk ısınmaktan başka hiç bir şey
düşündürmez. Hatta aç olasınız bile tek derdiniz; ısınmak olur. Ama sıcak irşat makamında oturur; suyla
başlar, esintilere, gölgelere bulutlara bir vadinin kenarına, hışırdayan yaprakların
altına vs. Götürür. Götürmekle de kalmaz, düşündürür; insanın ne kadar
aciz olduğunu hatırlatır. Hele yaz ramazanlarında, kuruyup tahta gibi olan
dilden çıkan takati bitmiş kelimeler, kuru dudaktan nemsiz olarak çıkarken,
aciz bir kul olmanın saltanatını da ilan eder...
Soğuk mücadele ettirmez, ölüm uykusuna daldırmak
ister, insan çabuk teslim olur ama sıcak mücadele öğretir. İşte bunun içindir
ki çölde serap görüp, su aşkına koşanın gayreti çok büyüktür. İşte ecdadımız da çölde suya koşanın
aşkı gibi “İ‘lâ-yi
Kelimetullâh” davasına koşmuş ve neticesini de almıştır.
Ayrıca her şeye aynı aşkla el uzatmış; taş ve ağaç oymacılığı, hat, tezhip
sanatı, edebiyat vs. Askerlik, nizam, koruma ve adalet bile susamışın su aşkına
benzer hal ile yerine getirilmiştir. Zaten o gayret dua olmuş,
iltica olmuş ve Rahmân-ın rahmetine kavuşturmuştur. Evet, sıcak mürşittir, perdeleri açar, cehennemi gösterip, Allah'a
sığındırır. Cennet'ti bile unutturur;
yeter ki Allah affetsin… Sıcak, bizlere gölgelerin, dostların ve hararet
gideren sohbetlerin, çayların dostların da rahmet olduğunu, kıymetini
hatırlatır, böylece yüksek hararetten huzura geçersiniz.
Allah'ın her
şeyi güzel, sıcağı da, soğuğu da… Çirkin olan var ise onlardan biri de; dengeye
çomak sokmaktır. Ölçüsü kaçmış klimalar çoktan araya sokulan çomak olmuş… Nefis kibirden klima istiyor ama sıcağın
irşat makamı ise anla diyor, düşün diyor, yaz sobası yakma diyor; bu sıcağa
dayanamıyorsun, ya o sıcakta ki halin nice olacak diyor…
Evet,
sıcakta Asâ-yı Mûsa’yı okumak, içime
vantilatör tutan düşüncelere sebep olmuştu...
Alevden
kırbaç, adeta ümitsizliğe, tükenmişliğe itmiş, nefis tepinirken: Deniz, havuz
demişti... Bediüzzaman’ın Asâ-yı Mûsa
reçetesi imdat edip, elimden tutmuştu. İnsan hakikatlere teslim olunca ruhunda
hakikat vantilatörleri çalışıyor, başka çarelere gerek kalmıyor… Allah’ın yaz sıcağına da olgunlaşan
meyveler ve düşünceler adedince şükürler olsun… Bu sıcaklarda, namazını,
zikrini, okumasını ve tefekkürünü aksatmayanlara ve irşat olanlara selam olsun…