Vagon!
Ne çok birbirlerinden habersiz gibi yaşarlar.
Biri önde her
şeyi kendisi yapıyormuş edası ve lider olmanın gururuyla gürültüyü, debdebeyi
aleme ilan ederek yolları kat ediyor.
Diğerleri arkada
her şeyi sırtlarında taşımanın, sessiz sedasız yol almanın, gürültüsüz bir
tevazuun ilanını aleme aksettiriyor.
Yıllar, görünüşte
bu ihtişamlı lokomotif-vagon dayanışmasının hakikatte çatışmasının zemini gibi
aleme yazılıyor.
Harika olan bu
aletler hep dışarıdan bir canlının çalıştırmasıyla çalıştı, yüklemesiyle eşya
taşıdı. İnsan durduğu zaman bunlar da durdu veya sessiz bir hayata mahkûm oldu.
Hem dünyanın
her yerine, ülkemin her köşesine ulaşmaları yüzyılları alıyor ve alacak.
Maliyeti de insana galiba çok yüksek olacak.
Yeryüzünün her
yerini bilemem ama ülkemin çoğu yerini bilirim.
Yılın her
mevsiminde mevsimlerin de her ayında vatanımın en ücra köşelerinde lokomotifi
dahi içinde olan öyle vagonlar var ki
hayretinizi gizlemeniz insanlığı inkâr etmek gibi bir şeydir.
Onlar dünyanın
en sessiz ve kirsiz vagonlarıdırlar. Hele bir de insanın kirli hallerinin
temizleyicisi oldukları zaman değmeyin keyiflerine ve aleme ilan ettikleri
güzelliklerin demine.
Kış gelir,
her şey ölümün beyaz kefenine sarılır. Onlarsa ölmüş gibi bir vaziyet
takınırlar. Lakin içten içe bir sonraki mevsimin hazırlıklarını yaparlar.
Üzerlerindeki bütün yükleri bırakmanın sevincini ve yüklenecek oldukları yeni
sermayelerinin heyecanını yaşarlar. Dıştan tam bir yüksüz gibi gözükürler. Hatta
bu yüksüzlükle kıyafetlerinin dahi kendilerine ait olmadığını onlardan arınarak
aleme ilan ederler. Bazıları ise bir sonraki mevsime çıkmayı, yeni yükler
taşımayı göze alamadığından insanın hayatını sıcaklık iklimine taşımak için
ateşin hararetine hararet katarlar. Ölürken bile hayata vesile olurlar her
zamanki gibi sessiz sedasız.
Bahar gelir
bütün heyecanıyla. Rahmani vagonlar süslenirler renklerin ve desenlerin akıl
almaz terazileri, gözlerin kamaştığı hayatın en canlı manzaralarıyla. Ülkemin
her köşesinde birden hayata dönüverirler.
Boz ve koyu
kahve renginin soğukluğundan tomurcuklanarak hayata adım atar, o seneki kıyafet
ve sırtlarında taşıyacakları yüklerin nev’ine göre yaşamın güzel anlamlarını
ilana başlarlar.
Rüzgâr sesleri
olur. Renkler dilleri, toprak da evleri.
Önce
çiçeklerle alemi bir şehrayine çevirirler kısa bir süreliğine.
Sonra bütün o
narin çiçeklerle çeşit çeşit renkler yeşilin tonlarına bırakır yerlerini.
Bir müddet
sonra da meyveleri sarıp sarmalayan, narin kundaklar olan yapraklar arasında
bedenin içinden gövdenin dışına taşmaya başlarlar.
Bu oluşumların
kemalinin ihtişamını görmeye başlarız. Ve sabrımız tefekkür gayretimiz teşekkür
olur.
İnsanın yaptıklarındaki
gibi bir şeyi hep arar dururuz bu rahmani vagonların bir yerinde. İnanıyorsak
çok rahat buluruz. İnanmıyorsak bir ömür didinip dururuz.
Yaz gelir
bütün olgunluğuyla alemin yüzüne. Onlar da ilan ederler yüklerinin her bir
cinsinin biçim ve içeriğini bekleyenlerine. Yeşil ulaşmıştır kemaline.
Yapraklar artık örtü olmaktan çıkmıştır olgunlaşan bu yüklerin üzerinde. Rüzgâr
da eskisi gibi sallayamaz olmuştur.
Dokuz ay on günlük
yüklü bir kadın gibi onlar da almışlardır yüklerini bedenlerine. İnsan
sabırsızlanmaya başlar bu yükleri bir an önce indirmek için.
Onların sessizliklerindeki
asalet yük taşıma ciddiyetlerindeki gayret insanı olgunlaştırır.
Ve yavaş yavaş
başlarlar yaz sonu yüklerinin bazılarını indirmeye.
Ve güz gelir bütün verimliliği ve doğurganlığıyla. Onlar da başlarlar üzerlerindeki
bütün yüklerin olgunlaştığını ima eden edalarıyla narin narin sallanmaya. İnsan
da olanca canlılığıyla yanaşır bu yükleri almaya.
Yükleri bir önceki
senenin hem aynısı hem de gayrısıdır. Ve dahi bir sonraki yükleri taşımak için
boşluk açılmaya başlanmıştır.
Bunların hasadından
daha lezzetli olansa seyrin ihtişamıdır efendim seyrin ihtişamı!
Mesela yeni dünyaları seyrederken bihuş olur insan Mersin’in o iç gıcıklayan ikliminde ve Akdeniz’in
hafif esen melteminde.
Altın huzmesi gibi
şireler saçan kaysılara bakarken Malatya’da hayretler
içinde kalır ve onlardan insanın neler elde ettiğine şaşırırsınız.
Hele bir başka
oluyor insan, kirazları ülkemin her yerinde bilhassa
Mardin ilinde Malatya semtlerinde görmeye. Bunların ömrü çok uzun değil ama
lezzetleriyle beraber seyirleri tarif edilemez.
Ah o şeftali, o şeftali vagonları! Çiçekleri bir başka oluyor kendileri bambaşka. Sanki
Bursa şehrinin sakinlerinin kimliğini dokuyorlar lezzet ve biçimlerinde.
Sen ne muhteşemsin
küçüklüğündeki büyüklüğünle ey incir! Her ocağa dikilirsin ama Aydın şehrimizi
varlığınla ihya edersin. Yaş halin bir başkadır kuru halin ise daha başkadır.
Ya sen yeşilin en
güzeli meyven dahi kendin olan Çay! Sanki bulunduğun iklimdeki bütün yeşili
kendinde toplamışsın. Rize şehrimiz bütün güzelliğini senden almış. Yükünü
bırakınca lezzetli bir siyaha dönmen bu yeşilden ayrılışın nedeni midir?
Hele sen ihtişamlı
bedeninle ne çetin kabuklusun bir o kadar da lezzetli yükleri başında taşırsın asırlık
ceviz! Şarkın o soğuk kış gecelerinin en sıcak anları olursun akşamları bu
yüklerinle. Van Gölü sahilindeki Adilcevaz ve Ahlat’a hayat verir sendeki
yükler.
Yeşilin çok canlı
olmasa da yükün ne çok yumuşak bir tat olur ve bütün Karadeniz sahili seninle
hayat bulur can fındık! Ordu ve Giresun senin olmadığın zamanlarda sanki
bir matem yaşarlar.
Sizler ki hem kokunuz,
hem de tadınızla sonbahardan kışa geçişi ve kışın en soğuk vakitlerini
yumuşatırsınız sevimli mandalina-portakal-limon-greyfurt! Sadece Mersin
değil Antalya bile güzelliğini sizden alır. Ak deniz sizi kıskanır. Bütün ülkem
size kavuşmakla biraz nefes alır.
Siz ve siz
Geyve’nin yüzündeki sarılık, dışarıya hayat saçan kırmızılık ve beni benden
alan ayva ve nar. O nasıl
bir yük taşımaktır narin bedenlerinizde ve zarif gövdelerinizde. Durdum bir an önünüzde
daldım seyrinizin insanı en aciz bırakan güzelliğine.
Ve daha sayamadığım
nice rahmani vagonlar içinde her yerde bulunan ve her ağzın tadı olan sevgili elma. Her şehir ve ahalisi size sahip çıkmak ister. Evlerinde ve midelerinde
yer açmak isterler size. Ve türlü türlü isimlerle yad ederler sizi.
Rahmet hazinesinden
gelen ve Rahman(C.C.)’ın bize ikramları olan bu rahmani vagonlar beni benden
alıyor her daim.
Hayata
yürüyüşlerinin seyri lezzetlerinden her daim daha öte bir haldir kıraç
gönlümüze, sönük aklımıza, görmekten aciz kalan gözümüze.
Bir de memleketimin toprağının altında veya hemen üzerinde olan öyle sert gövdelere tutunmadan doğrudan rahmet hazinesinden gelen mevsimlerin içeriğine ve insanların ihtiyacına göre farklı tat ve renklerle alemi şenlendiren meyve ve sebze vagonları var ki, onları da başka bir kelimeler dünyasına bıraktık vesselam...