Vaftize zorlanan kalbin imtihanı
Her şeyin kusursuz bir orantıda olduğu bir düzendeyiz. Kin var dünyada ve sevgi de var. Madde lazım, mana asla gereksiz değil, belki de mana farz. Bedeni anlam kisvesiyle bütünleştiren bir ruh gerekli olduğu gibi. Kalp ve akıl aynı denklemin paydaşları aslında. Yalanın ne menem bir kötülük olduğunu, doğruluğun yüce kanatlarından görebiliyoruz. Her hâl ve şart altında varoluşun bir mizanı ve mizacı olduğunu da görmek zor olmasa gerek. Bir kâinat var ve bir yaratılış. Diriliş var, ölüm var, ardından yine diriliş. İşte bu düzen, bu denklem nereye gidiyor, nereye varacak.
Ömür imkânına
imtihan kader kılınmış. Her lahza imtihan solukluyor insan. İmtihanını teneffüs
ediyor insan. Garip tercümeler okunuyor hayattan. Garip işler oluyor, garip
işler dönüyor. Tefekkür âlemine yolculuk –belki de değil- aslında farzdır. Üç
günlük dünyaya meyli sorgulama memuru olmalı insan ve daha fazlasını bekle’me.
Ne oldu, neler
oluyor. Bu taşlaşmışlığımız, bu dışa bakışlar, içimizi bu gömmeler, bir çift
esvabın aşktan bile değer görüşü hangi tufanın sonucu. Henüz dünya mizanında
insanın bu cezalandırılışı, nasıl bir dönüşümün günahı. Ruh hırpalanıyor. Huzuru,
elleriyle idama mahkûm eden kim, insan değil mi ihanetin müderrisi. Ateşin
harına odun taşıyan kim…
Akla sığmıyor bu
son hâl, kalp zaten kendi ikliminde değil. Gülleri kurutma makinasında
düzleştirmek hangi çıldırmışlığın duygusu. Plastik çiçeklerden medet uman bir
çağın insanı olmak, ne garip bir kader. Yapay gülümsemeler, estetiğe maruz
kalan elmacık kemiklerine ne büyük zulüm. Fenalığa perdeler çekmek gibi hayat.
Perdenin ötesi başka bir hayat. Komik. Trajikomik. Ya da tanımsız, tanımsız bir
demin dermansızlığındayız.
Neye sığınmalı, şu
tabutundaki çiviler dağılmış hayatta. Kime güvenmeli, güvercinler bile insandan
kaçadururken. Güzelliğin vaazlarını kimden dinlemeli. Vefa bu kadar
savunmasızken, ömrün neresinden yeşerecek kardelenler. Ben sana vurgunum,
diyemiyor âşıklar, aşkitomlar devrinde, aşk artık kapital bir muamma. Ah, için
en derin yuvasından ah. Tılsım bozuldu. Tılsımı bozuldu artık hemen her şeyin.
Gönlün devri kapandı. Bu bir ümitsizlik değil, tespit etmek üzüntü ama.
İfşa oldu insan. İnsan,
kalbinin iklimini perişan etti. İnsan, kendine araf olalı beri, kendi kendine o
en büyük mağlubiyeti tattırdı insan. Buğday ektiğin topraktan başka şeyler
yeşertiyor toprak ana. Hakikati değil, menfaatini duymak istiyor insan.
Kendinden kehanet bekliyor, firavunlaşmış tavırlar o kadar âşikar ki, bir
kendine itiraf edemiyor insan, kralın çıplak olduğunu. Ama her şey bir bir, tel
tel dökülüyor ve hayat artık durdurulamayan bir kanamada, çıkıp hayata,
hayatına üzülen yok.
Kalbi kadar artık
hayat. Kalbin ince işçiliğinde çırak yetişemezken, ustasızlıktandır bu da.
Kalbinden gülememek, kalbinden ağlayamamaktandır. Kalbin narin hatıralar
yeşertememesi, kalbin akledememesindendir. Gülücüklerin sahtesi satılıyor
Çarşamba pazarında, kalbe dirhem biçildiği günden beri…
Ya çare. Çare,
kalbin imana ulaşması, iman pınarında yıkanması, iman kelamında arınmasıdır,
arınmasındadır çare. Çare aşktır. Göğüs kafesinde, inanç katmanlarında kalbin
kendini imana asmasıdır çare. Kalbin aşka intiharına mahkûmiyettir çare. Merhem
niyetine aşk bekleyişinde kalbin inim inim yanarak yeşermesidir çare. Çare
isyandır, kutlu bir başkaldırıyla aklı kalbe nikâhlamaktır. Çare, kalbin iman
yüküne hamal olmasına çaresiz olmaktır. Çare, gönül yurduna vatandaş olmaktır,
aşk devletine yurttaş olmak. Kusursuz bir orantının düzeninde aşk vardır. Aşk
ve kalp yârdır.