Dolar (USD)
35.18
Euro (EUR)
36.53
Gram Altın
2966.40
BIST 100
9724.5
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
22 May 2023

​Uzlaşmak

Değerlerinize sövüyorlar, uzlaşıdan bahsediyorlar. Kendileri kibrin zirvesinde; sizi gömmek istiyorlar, çıkıp uzlaşıdan bahsediyorlar. Tercihlerinizi sorgulayıp baskı uyguluyorlar; çıkıp özgürlükten bahsediyorlar. Son günlerde yaşadığımız manzara böyle. Kilitlendiğimiz seçim sürecinde yaşadıklarımızdan bahsetmek istiyorum. Bir eşikteyiz, organize bir saldırı ile karşı karşıyayız. Uzlaşmak mümkün mü?

Seçimler 2.tura kaldı. Bakalım, ne olacak? Toplumu germeye, bölmeye, sinir harbine sokmaya çalışan açık ve gizli yapıların organize saldırıları da artmaya başladı. Demokrasi ve özgürlükten dem vuranlar, kendileri gibi olmayanları yok etmek için çirkince ve alçakça saldırıyor. İçten ve dıştan ne kadar da organize olmuşlar. Seçmen sindirilmeye, korkutulmaya çalışılıyor. Seçmen üzerine böyle saldıran yapılar, Muharrem İnce’yi adaylıktan çekilmek zorunda bıraktı. Bunu yapanlar da İnce gibi siyasi görüşe sahip kişiler ve yapılar. Elbette ittifak çağrısı olabilir, desteği istenebilir ama burada İnce’nin mahremiyetine doğrudan saldırı olmuştur. Şimdi nasıl uzlaşma olabilir? Karşı tarafın art niyeti ortada iken nasıl el uzatılır? Sanırım bu durumda sağlam ve sarsılmaz bir duruş sergilemek gerekir. Bizden olsun ya da olmasın, birisinin kişilik haklarına, mahremiyetine saldırı ve tecavüz varsa toplumdan buna tepki göstermesi beklenir. Neme lazım, diyenler ile umursamadan yoluna bakanlar çoğunlukta. Oysa bu arıza gün gelecek sizin de başınıza bela olacak.

Seçim sürecinde sosyal medya üzerinden yayılan bazı tezviratlar üzerinden yıpratılmaya çalışılan siyasi kişiler ve ailelerinin düştüğü durumu düşündük mü? İnsanlar suç da işlemiş olabilirler ama bunun yeri sosyal medya olmamalı idi. Adalet mekanizmasının zamanında çalışması, gecikmemesi de burada dikkatimizi çekiyor. Bir husus da güven sorunu var. Evet, toplum ne yazık ki karanlık yapılardan adalet bekler hâlde. Karanlık yapıların hesaplaşmasına ulu orta şahit oluyoruz. Güçlünün hakkını aldığı arızalı bir sistem var gibi. Haklı ama güçsüz nice kişi hak gasbına uğrayabiliyor. Gelin de siz uzlaşın!

Siyasete müdahalenin olduğunu biliyoruz. Bu müdahaleyi yapanlar değerlerimizden inancımıza, tercihlerimizden yaşam biçimimize kadar müdahale ediyor. Zorbalık var. Kendilerini Türkiye’nin sahibi sanan sosyal medyadaki lümpenlerin saldırı, küfür ve tacizleri ile üstünlük sağlamaya çalışan siyasetçilerin zavallı hâli içler acısı değil mi? Kendilerinden olmayanların yaptığı iyiliği, güzelliği, hizmeti, başarıyı takdir etme centilmenliğini gösteremeyen kibir âbideleri ülkenin kaderini belirlemek istiyor. Her iyilik hareketini sabote etmekteler. Sürekli yalandan beslenen, iftirayı meslek hâline getiren, yüzleri kızarmayan, utanma duygusunu unutan, hiçbir insani değeri görmeyen, sürekli olumsuz ve karamsar tablolar göstererek toplumda panik ve korku uyandıran, birlikte yaşama kültürünü yok eden, komşuluk ve arkadaşlık hukukunu çiğneyen habis ruhlu bu tiplerle uzlaşmak mümkün mü? Hayır!

Heterojen özellik taşıyan modern toplumsal yapılar, bölünmüş aidiyet yapıları ve farklı sosyal arka planlarla insanları çatışan hedeflere yöneltmektedir. Bu farklılıklar daha çok ideoloji, etnisite, cinsiyet ve din gibi noktalar üzerinde görülüyor. Siyasetten beklentimiz, çatışan dünya görüşleriyle insanların bir arada yaşamalarını sağlamaktır. İşte burada uzlaşma kültürünün kabullenilmesi gerekiyor. Hoşgörünün yerini intikam ve nefret duygusu almış durumda. Montesqueiu, “Bir demokraside cumhuriyet sevgisi demokrasi sevgisidir. Demokrasi sevgisi eşitlik sevgisidir.” diyor. Şimdi soralım: “Kendilerini cumhuriyetçi gösteren zevattan böyle bir yaklaşım gördük mü?” Rousseau, hiç kimsenin başkasının tahakkümü altına girmediği, herkesin eşit ve özgür olduğu bir toplum düzeninden bahseder. Var mı böyle bir düzeni kabul eden? Böyle bir düzen başta kendilerini çok yüksek aydın (!) görenlerin işine gelmiyor.

Taşralılar merkeze kaydı. Sınıflar arasında makas daralıyor. Sermaye ve bürokraside karma bir yapı var. Tekelci bir zümrenin elinden alınan konumların ve pozisyonların savaşı var. Türkiye’de olan biten budur. Kimse eşitlenmek istemiyor. Ötekileştiren, empatiden uzak, diğerinin kimliğini hiçe sayan bir yapıyla uzlaşmak bu durumda zor hatta mümkün değil. Ne yapmalı? Kendimize yeni yollar açarak ilerleyeceğiz. İyi insanlarla yola devam etmeli. Emerson, “Medeniyetin ölçütü ne nüfus ne de şehirlerin büyüklüğüdür. Ölçüt, bir ülkenin ortaya çıkardığı insan kalitesidir.” diyor. İyi insanları yetiştirmek ve iyiliği yaymak derdimiz ise uzlaşmak gibi bir müzakereye gerek kalmayacaktır.