Uzaktan öğretim uzaklaştırıyor (2)
Bedensel sağlığa zihinsel ve ruhsal sağlık da eşlik etmelidir ve içinden
geçtiğimiz, geçirildiğimiz süreç yazık ki bedensel sağlık korkusuyla zihinsel
ve ruhsal sağlığın incitilmesi, büzüştürülmesi, kötürümleştirilmesi, yok
edilmesine doğru evriliyor. Üstelik eğitim adı kullanılarak uzaktan öğretim
maharetiyle yapılıyor bu. İnsanın insan oluşa biraz daha yaklaştırılması, vasat
insandan olgun insan elde edilmesi işidir eğitim. Eğitim yoksa medeniyet de
yoktur, inanç, ahlak, estetik de… Ve ekranlar eğitime karşı. Hayat öteki bütün
alanlarda neredeyse rutine göre akıyor; alışveriş merkezleri, sinemalar,
güzellik salonları, eğlence mekanları, sokaklar tıklım tıklım insan dolu; her
yer hareketli, her yer canlı, her yer açık, bir tek okullar kapalı. Merhum
Necip Fazıl’ın dediği gibi: “Altı şişhane, üstü tersane” gibi salgın
sürecindeki eğitim politikalarımız…
Sadece öğrenim süreçleri için her gün insanlar uyuşukça yataklarından
kalkıyor, uykulu, mahmur gözlerle ekranın karşısına geçiyor ve pelteleşmiş
lisanlarla donuk cümleler alışverişi
başlıyor. Tıpkı Orwell’ın 1984’ündeki Büyük Birader’in ekran konuşmasını
dinlemek amacıyla meydanda toplanan mutsuz insanlar gibi… Bu tam bir
felakettir. Tam bir iflastır. Şaşırtıcı olan ise bizim gibi devletlerin buna
karşı “mış gibi” davranmalıdır. Açıkça söylüyorum: Bu süreçte “mış gibi”
davranan bütün devletler kaybedecekler. Belki fizyolojileri daha az hasar
görecek ama onu biraz daha korumak için ödedikleri bedelin içinde inançları,
ahlakları, geçmişten bugüne taşıdıkları milli ve manevi değerleri, akıl ve ruh
sağlıkları olacak. Bir nesil göz göre göre, her gün kederden mutsuzluğa,
mutsuzluktan umutsuzluğa yuvarlanıyor. Tam bir telef oluşla karşı karşıyayız.
Düşünün; bu sene okula başlayan çocukların başlama anısı olmayacak. İlkokul,
ortaöğretim, yüksek öğretim yüz yüze bir üst aşamanın sahip olduğu büyü ve
sıcaklığı hiçbir zaman içlerinde hissetmeyerek sürdürecekler hayatlarını...
Eğitim sisteminin uzaktan öğretime göre kurgulanması başlı başına bir
eğitim düşmanlığına dayanmaktadır. Öğretimin eğitimin yerini alma süreci yeni
değildir ancak lokal düzeyde olsa bile hala varlığını sürdüren bir ruhu düzeltme ve olgunlaştırma faaliyeti
bu süreçte tamamen ortadan kalkacak, önce montaj hattına, sonra da arkaik
malzemeye dönüştürülecektir. Derhal uzaktan öğretime son verilmeli; ilk, orta
ve yüksek öğretim uygulamaları yüz yüze yapılmalıdır. Başta iki yol vardı:
İnsanları, hayatın bütün alanlarından izole ederek on beş gün veya bir ay
evlerine kapatmak ve virüsü tamamen yok ettikten sonra normal akışa dönmek. Bu
bir şey yapmak olurdu, iyi bir şey yapmak olurdu, yapılmadı veya yapılamadı.
Süreç baştan itibaren hep “mış gibilerle” yürütüldü ama bundan sonra
gitmeyeceği ayan beyan ortada.
Eğer sağlık deyince sadece fizyonomi değil ruh ve zihin de anlaşılıyorsa
hayat bir an önce normale döndürülmelidir. Bu bir kadercilik değildir ama
toplam sayısı bir depremin aldığı can kaybının onda birine bile ulaşmayan ve
zaten çoğu eceli geldiği için vefat eden insanlardan dolayı bir dünya görüşü,
bir öğreti, bir medeniyet anlayışı diri diri toprağa gömülmemelidir. Bedeni
ölümden kurtarma vehmiyle ruhu öldüren çareleri dayatan devasa bir sistemle
karşı karşıyayız. Bedenimizi bir saat daha yaşatmak için ruhumuzun senelerini
harcamaya, nesillerimizin ruhunu kurutmaya ne hakkımız var? Biz eskiden ölümden
bu kadar korkan bir toplum değildik. Ölüm geldi diye inançlarından,
erdemlerinden vazgeçen bir toplumdan ne hayır gelir? Toplumu bu kadar beden
mahkumu yapmak, güncel yaşamı bu kadar tıbbileştirmek, içinde ruhun sayısız
çağrışım alanı bulunan temizliği bile “hijyene” feda etmek kültürel intihardan
başka bir şey değildir. Hayır, ölümü mutlak düşman addedip geriye kalan bütün
düşmanları meşru görmek insana yakışmaz. İnanmış insana hiç…