Uzaktan öğretim uzaklaştırıyor (1)
“-Mış gibi yapmak”, yapmamaktır. Hiç yapmama, başlamama, yapmaya karar
vermemenin bile kendine özgü bir enerjisi vardır ve her an patlama potansiyeli
taşıyan bir psikoloji günün birinde, vakti gelince muhteşem işler yapmak için
kolları sıvar. Verdiği kararı istikrarlı biçimde uygulayan, yaptığına bütün
dikkatini veren, inanarak, aşkla, vecdle işine sarılanları tarih zaten
kaydediyor. İnsanın ve insanlığın başına gelen en büyük belalardan biridir “-mış
gibi yapmak”. Ne yapmak ne yapmamak demektir. Bu ikisi arasındaki ikirciğin
kölesi olursunuz. Yapmak kısmı sizi bir şey yapıldığına ikna eder ve seraplar
içinde gerçeği görmenizi engellerken “-mış gibi” kısmı, yapılan her şeyi başa
döndürür. Merkezinde; güçlü, talihsiz bir sıfat olarak “-mış gibi”nin durduğu
bütün eylem biçimleri sahtedir, hakikatten uzaktır ve asla istikamete
ulaştırmaz.
İşte bu yüzdendir ki dünyada uygulanan salgın süreci politikalarını doğru
bulmuyorum. Süreç tam da başlatanların istediği mecrada gelişiyor.
Modernleşmenin üvey evladı olan postmodernizmin zaten yapacağını yaptığı için
ortadan kaldırılmasının bir yolu olarak başlatılan dijital çağ, kendi
ontolojisini kuruyor. O ontolojinin araçları çoktan hazırlanmış olduğu, yol
haritası çoktan belirlendiği için sosyolojik altyapı hazırlanıyor ve bundan en
çok zarar gören toplumlar da “mış gibi yapanlar” olacak. Bir karar verip o
kararı sonuna kadar uygulayanlar, kararın uygulanma süreçlerinde tereddüt
yaşamayıp sonuca dikkat kesilenler her zaman kazanır. Yazık ki şimdiye kadar
uygulanan salgın politikaları istikrarlı bir karar verişin değil, bir ileri iki
geri anlayışının ürünüdür.
Hayatın dijitalizasyonu fiziği metafiziğin üzerine çıkarmaya yönelik bir
kopuş anlamına gelmektedir. Metafizik; ontolojik olarak eşyayı ayakta tutan,
ona yön belirleyen özdür. Maddeye eklenmiş ruhtur ve bütün canlıları canlı
kategorisine yerleştiren de nesnelere kımıltı bağışlayan da fiziğin üzerinde
dolaşan bu ruhtur. İnançların nesnelere bile canlı vasfı addedişlerinde,
yaratılmış olan her şeyin yaratılmanın doğal üyesi olarak canlı olma dışında bir
şansları bulunmadığına yönelik bir içgüdü vardır. Maddecilik tarihi de içinde
olmak üzere yakın zamana kadar insanlık tarihi hiç bu kadar maddenin esiri
olmamış, hiç bu kadar materyalin ağır gölgesi/gövdesi altında kalmamıştı. Her
türden maddeleştirme eğilimi, kontrol altına almayı önceler. Dünyayı ve
insanları inançlarından, erdemlerinden, metafiziklerinden ne kadar
uzaklaştırır, maddeciliğe yaklaştırırsanız o kadar kolay yönetirsiniz. Sevk ve
idare belli oranda bir irade yokluğunu, en azından donukluğunu gerektirir.
İçinden geçtiğimiz süreçteki bütün bu bilgisayar bağımlılıkları, ekranın büyüsü
karşısındaki donukluk, iradenin cama tesliminden başka bir anlama
gelmemektedir. Yüzler, yanaklardaki insani oluşa dair bütün kıvrımlar gittikçe
baktığı cama benzemektedir. Korku veya sevinç anında yüzdeki sinirler gerilir
veya gevşer, tepki verir. Camın ve camlaşmış olanın böyle bir kabiliyeti
yoktur. Salgın sürecindeki dijital bağımlılıktan dolayı bedenler camlaşırken
ruhlar taşlaşıyor. Çocuklar, gençler, yaşlılar, bütün insanlar sokaktan
alınarak ekran kelepçeleriyle kıskıvrak bağlandı. Sadece bu mu? Hayır. Onların
temsil ettikleri değerler de bugüne taşıdıkları tarihin de içinde yer aldığı
her türden kıymet topluca cam ekranlar tarafından soğrulup emiliyor. Sessizce
canımıza okunuyor, sessizce idam fermanımız hazırlanıyor ve buna seyirci
kalıyoruz.
Her şey ortada değil mi? Ontolojisi metafiziğe dayanan ve yukarıdan
aşağıya yönelik bilgilenmeyi ifade eden eğitim hem bedenin hem de ruhun
sağaltılması işidir. İnsan olmak ve insan kalmanın biricik yolu fiziksel
sağlıktan geçmez.