Dolar (USD)
35.22
Euro (EUR)
36.75
Gram Altın
2965.22
BIST 100
9663.8
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
30 Eylül 2020

Uzaktan öğretim uzaklaştırıyor (1)

“-Mış gibi yapmak”, yapmamaktır. Hiç yapmama, başlamama, yapmaya karar vermemenin bile kendine özgü bir enerjisi vardır ve her an patlama potansiyeli taşıyan bir psikoloji günün birinde, vakti gelince muhteşem işler yapmak için kolları sıvar. Verdiği kararı istikrarlı biçimde uygulayan, yaptığına bütün dikkatini veren, inanarak, aşkla, vecdle işine sarılanları tarih zaten kaydediyor. İnsanın ve insanlığın başına gelen en büyük belalardan biridir “-mış gibi yapmak”. Ne yapmak ne yapmamak demektir. Bu ikisi arasındaki ikirciğin kölesi olursunuz. Yapmak kısmı sizi bir şey yapıldığına ikna eder ve seraplar içinde gerçeği görmenizi engellerken “-mış gibi” kısmı, yapılan her şeyi başa döndürür. Merkezinde; güçlü, talihsiz bir sıfat olarak “-mış gibi”nin durduğu bütün eylem biçimleri sahtedir, hakikatten uzaktır ve asla istikamete ulaştırmaz.

İşte bu yüzdendir ki dünyada uygulanan salgın süreci politikalarını doğru bulmuyorum. Süreç tam da başlatanların istediği mecrada gelişiyor. Modernleşmenin üvey evladı olan postmodernizmin zaten yapacağını yaptığı için ortadan kaldırılmasının bir yolu olarak başlatılan dijital çağ, kendi ontolojisini kuruyor. O ontolojinin araçları çoktan hazırlanmış olduğu, yol haritası çoktan belirlendiği için sosyolojik altyapı hazırlanıyor ve bundan en çok zarar gören toplumlar da “mış gibi yapanlar” olacak. Bir karar verip o kararı sonuna kadar uygulayanlar, kararın uygulanma süreçlerinde tereddüt yaşamayıp sonuca dikkat kesilenler her zaman kazanır. Yazık ki şimdiye kadar uygulanan salgın politikaları istikrarlı bir karar verişin değil, bir ileri iki geri anlayışının ürünüdür.

Hayatın dijitalizasyonu fiziği metafiziğin üzerine çıkarmaya yönelik bir kopuş anlamına gelmektedir. Metafizik; ontolojik olarak eşyayı ayakta tutan, ona yön belirleyen özdür. Maddeye eklenmiş ruhtur ve bütün canlıları canlı kategorisine yerleştiren de nesnelere kımıltı bağışlayan da fiziğin üzerinde dolaşan bu ruhtur. İnançların nesnelere bile canlı vasfı addedişlerinde, yaratılmış olan her şeyin yaratılmanın doğal üyesi olarak canlı olma dışında bir şansları bulunmadığına yönelik bir içgüdü vardır. Maddecilik tarihi de içinde olmak üzere yakın zamana kadar insanlık tarihi hiç bu kadar maddenin esiri olmamış, hiç bu kadar materyalin ağır gölgesi/gövdesi altında kalmamıştı. Her türden maddeleştirme eğilimi, kontrol altına almayı önceler. Dünyayı ve insanları inançlarından, erdemlerinden, metafiziklerinden ne kadar uzaklaştırır, maddeciliğe yaklaştırırsanız o kadar kolay yönetirsiniz. Sevk ve idare belli oranda bir irade yokluğunu, en azından donukluğunu gerektirir. İçinden geçtiğimiz süreçteki bütün bu bilgisayar bağımlılıkları, ekranın büyüsü karşısındaki donukluk, iradenin cama tesliminden başka bir anlama gelmemektedir. Yüzler, yanaklardaki insani oluşa dair bütün kıvrımlar gittikçe baktığı cama benzemektedir. Korku veya sevinç anında yüzdeki sinirler gerilir veya gevşer, tepki verir. Camın ve camlaşmış olanın böyle bir kabiliyeti yoktur. Salgın sürecindeki dijital bağımlılıktan dolayı bedenler camlaşırken ruhlar taşlaşıyor. Çocuklar, gençler, yaşlılar, bütün insanlar sokaktan alınarak ekran kelepçeleriyle kıskıvrak bağlandı. Sadece bu mu? Hayır. Onların temsil ettikleri değerler de bugüne taşıdıkları tarihin de içinde yer aldığı her türden kıymet topluca cam ekranlar tarafından soğrulup emiliyor. Sessizce canımıza okunuyor, sessizce idam fermanımız hazırlanıyor ve buna seyirci kalıyoruz.

Her şey ortada değil mi? Ontolojisi metafiziğe dayanan ve yukarıdan aşağıya yönelik bilgilenmeyi ifade eden eğitim hem bedenin hem de ruhun sağaltılması işidir. İnsan olmak ve insan kalmanın biricik yolu fiziksel sağlıktan geçmez.