Uzaktan Eğitimin İHA'sı SİHA'sı…
Uzaktan Eğitime dair istisnasız her öğretmenin, yöneticinin, eğitim liderinin yaratıcı bir fikri, özgün ve öznel bir çalışması, bilimsel katkıları olması durumunu hayal ettim geçen gün. Sürece katacaklarını düşünüp, sonuca odaklanıp, çıktılar üzerine düşünmek beni o kadar heyecanlandırdı ki anlatamam. O kadar etkilendim, heyecanlandım ki ellerim terledi ve bir anda ateşim yükseldi; az daha fenalık geçiriyordum ki sağlık çalışanı olan eşim elinde bir kutu hap, bir bardak su ile imdadıma yetişti. Beni heyecanlandıran ve hayalini kurduğum o fikirlerin gerçekleşmesinin, Türkiye’de eğitim toplumu için neredeyse imkansız olduğunu, çünkü herkesin üzerinde bir ölü toprak bulunduğunu göz ardı ettiğimi fark ettim kendime geldiğimde.
Her ne
kadar Uzaktan Eğitim yeni bir süreç olsa da; toplumun ihtiyacı, dinamikleri,
beklentileri ölçüsünde revize edilmesi, o günün koşullarına uygun bir formatla
ilerleyişi söz konusu olmalı.
Sanırım
itiraz eden çıkmaz; Uzaktan Eğitimi bir metot, yol, yöntem olarak kabul
edebiliriz. Aynı yöntemi uygulamak bıkkınlık verebilir. Hem öğreten hem de
öğrenen için her gün aynı yöntemle ilerlemek, uygulamak sıkıcı olabilir. Bu
nedenle Mevlana’nın “Dün dünde kaldı cancağızım, bugün artık yeni şeyler
söylemek lazım” sözünü Uzaktan Eğitime de uyarlayabiliriz. Bir bilim insanının
“Dünün güneşi ile bugünün çamaşırlarını kurutamazsınız” sözünü de aklımızın bir
köşesinde bulundurarak…
Dün
kullanılan Uzaktan Eğitim yöntemi, araç gereçleri ya da hedef kitlesi, hedef
kitleye ulaşmada yardımcı aktörler ne ise, bugün üzerine yenilerini katmak
gerekiyor. Dün kullanılan yöntem, müfredat, araç gereçler, hatta iletişim
kanalları bugün de kullanılmaya devam edilirse, dün elde edilen başarıdan daha
yüksek bir başarı elde etmek imkansız hale gelebilir. Hatta bırakın daha yüksek
bir başarı elde etmek, azalan bir grafikle başarının aşağıya ivmelenmesi de söz
konusu olabilir. İşte bu nedenle yukarı ivmelenmesi arzulanıyor ise, ki Uzaktan
Eğitimin amacı bu zaten, öyleyse zamanın ruhuna uygun bir şekilde günün
yenilikleri neyi gerektiriyorsa onların üzerinde kafa yorup yeni yöntemler,
yeni müfredatlar, yeni iletişim kanalları ve daha birçok “yenileri” keşfetmemiz
lazım. Hatta belki yeni öğretenler, yeni öğrenenler de…
Birkaç
ay önce EBA, Uzaktan Eğitim, canlı ders, online etkileşim vb. konular hakkında
pek bir fikri olmayan çocuğa, gelişen süreç içerisinde birçok şey öğrettiğimizi
kabul edip, bu tür araçların, konuların ya da metotların aynı çocuk üzerinde
artık eskisi kadar çok etkili olmadığını göz ardı ediyoruz. Edebiyatımızda var
olan “kanıksama” durumunun oluşabileceğini öngörmeliyiz. Öyleyse ne yapmalı, Uzaktan
Eğitimde kullanılan yol ve yöntemlerden vaz mı geçmeliyiz? Elbette ki hayır.
İşin
içine yaş gruplarına göre farklı oyunlar ekleyebiliriz. Uzaktan Eğitimin ruhuna
uygun ödül sistemleri keşfedip uygulayabiliriz. Hedef kitlenin/çocuğun
heyecanını diri tutacak özgün bilgi yarışmaları düzenleyebiliriz. Ya da başka
birçok şey icat edip piyasaya sürebiliriz. Aslında ateşim yükselmesin, eşim
tekrar elinde bir kutu hap, bir bardak su ile gelmesin diye farklı bir şekilde
hayal etmeye çalıştım ve dile getirdim. Oysaki yukarıda bahsettiğim ile aynı
şeyleri ima etmeye çalışıyorum; Her bir
eğitimci, yönetici, lider, hatta belki ebeveynler de Uzaktan Eğitime dair
farklı şeyler bulma derdiyle dertlenmeli, uykuları bölünmeli, hayalleri olmalı demeye
getiriyorum.
Her ne
kadar bu yenilikleri keşfetmeyi ve uygulamayı yapacak olan MEB olarak görünse
de ben bu görüşe karşıyım. Tam da bu noktada “Her şeyi Devletten bekleme
arkadaş” sözü aklıma geliyor. Hiçbir
sinerji, bir milyon öğretmenin ortaya çıkaracağı sinerjiden büyük olamaz. Ama
ne yazık ki bir ekolojik denge olan eğitim sisteminde, eğitim gemisini birkaç
kaptan ve gemi su almasın diye geceli gündüzlü çalışan birkaç yolcu sayesinde
karaya ulaştırmaya çalışıyoruz. Gemi delinmesin, su almasın, eğitim gemisi
batmasın diye bir milyonluk bütün bir yolcu elini taşın altına koyar, geceli
gündüzlü çalışırsa eminim ki eğitimin İHA’larını, eğitimin SİHA’larını
üreteceğiz. Ama gelin görün ki bir avuç insanla bu gemi yol alıyor. Tükenmişlik
sendromu yaşayan öğretmenler var. Canlı dersler yerine önce onları mı
canlandırsak ne? Ama nasıl?