Uzaktan eğitim yakın temas
Çin'in Wuhan eyaletinde ortaya çıkıp daha sonra tüm dünyayı etkisi altına alan koronavirus denen bir illetle imtihan oluyoruz. “Bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın.” düşüncesinde yaklaşık dört ay boyunca sadece haberlerden takip ettiğimiz bu salgın Mart ayının ortalarında maalesef bize de ulaştı. Dünyanın artık büyük bir köy olduğu gerçeğini bu virüs illeti ile bir kez daha görmüş olduk. Bize dokunmadan bin yıl yaşayacağını düşündüğümüz yılan evimizin içine kadar girdi ve artık herkese dokunuyor. Bizi canımızla ve en sevdiklerimizle tehdit ediyor.
Virüsün ülkemize geldiği ilk zamanlarda millet olarak büyük
bir özveri göstererek bilim kurulu üyelerinin tavsiyelerine uyduk. Hafta sonları,
resmi ve dini tatil günlerinde uygulanan sokağa çıkma yasağına büyük oranda riayet
ederek virüsün yayılma riskini kısmen de olsa engelledik. Virüsün yayılma
hızını kontrol altına aldığımızı düşündüğümüz zamanda Sağlık Bakanlığının
belirlemiş olduğu “kontrollü sosyal hayat”
uygulamasına geçtik.
Gelin görün ki, bu kontrollü sosyal hayat sürecini yanlış
anladık. Virüsün etkisini tamamen yitirdiğini ve pandeminin bittiğini düşünerek
kendimizi kontrolsüz sosyal mesafenin
içine attık. Asker uğurlamalarından, bayram kutlamalarından tutun da halaylı,
horonlu el ele kol kola düğünlere varana kadar hiç bir eğlencemizden geri
durmadık. Ülkemizin sınırlarından çıkmakta olan virüse adeta "Dur
kardeşim, nereye gidiyorsun, daha karpuz kesecektik." dedik. O da
bizim yerine getirmediğimiz aslî görevimizi fırsat bilip eline geçen fırsatı
değerlendirerek kaldığı yerden etkisini arttırarak devam ettirdi.
Ülkemizde birinci vakanın görüldüğü ilk günlerde alınan
karar ile 16 Martta yüz yüze eğitime ara verildi. Milli Eğitim Bakanlığının EBA
(Eğitim Bilişim Ağı) üzerinden hayatımızda birçoğumuzun ilk defa karşılaştığı
uzaktan canlı ders ve TRT EBA TV aracılığıyla televizyonlardan sürdürülen
öğretim ile öğrencilerin eksikleri giderilmeye çalışıldı. Teknik olarak sorunsuz
işleyen bu programın öğrencilere kazanım olarak yansıyıp yansımadığını yıllar
sonra göreceğiz. Uzaktan eğitim içinde bulunduğumuz çaresizlik sürecinde en
iyimser çözüm olarak hayatımızda yer aldı.
Eğitim öğretim, 16 Martta verilen aradan sonra 31 Ağustos
tarihinde 8. ve 12. Sınıflarla sınırlı olmak üzere sadece sınav derslerinden açılan
Destekleme ve Yetiştirme Kursları ile yeniden başlamış oldu. Daha sonra Bilim
Kurulunun tavsiyesi ve Milli Eğitim Bakanlığının kararı ile 21 Eylül itibariyle
de Okulöncesi ve 1. Sınıflar için okullarda yeniden ders zili çalmaya başladı.
Diğer sınıflarda ise öğretmenlerin göstermiş olduğu büyük
bir özveri ile uzaktan eğitim ve canlı ders faaliyetleri devam etmektedir.
Hangi öğretmene sorsanız uzaktan eğitimin yerine yüz yüze eğitimi tercih edecektir.
Çünkü eğitim ve öğretim öğrencinin ruhuna dokunmadan yapılıyorsa bir tarafı
eksik kalmaya mahkûmdur. Bunun bilincinde olan öğretmenlerimiz emin olun
öğrencilerimizden daha çok okulların açılmasını istemektedir. Onlar eğitim
yuvasının okul olduğunu ve en etkili öğretimin yaşayarak ve yaparak olacağını
en iyi bilenlerdir.
Maalesef öğretmenlerimizin aleyhine söylenen sözler onları
incitmektedir. İşin mutfağındaki biri olarak bu durumu en iyi şekilde
gözlemlemekteyim. Neslin inşasına talip olan öğretmenlerimiz, velilerimizden
daha fazla okulların açılmasını istiyorlar.
Okulların bir an evvel açılması için ise sorumluluk hepimize
düşmektedir. Uzaktan eğitimin sona ermesi için yakın temastan kaçınmalı, sosyal
mesafemizi koruyup gerekli tedbirleri almalıyız. Aksi takdirde her geçen gün
telafisi güç sonuçlar doğacaktır.
Ateş düştüğü yeri yakıyor, lakin sızısı ise içimizi
dağlıyor. Bu anlamda yaşanılan son olay ise içimizi fazlasıyla dağlamıştır. Konya’nın
Çumra ilçesinde farklı okullarda görev yapan öğretmen çiftin, canlı ders vermek
için komşularına emanet ettikleri 1,5 yaşındaki Kumsal bebek 7. katın
balkonundan düşerek hayatını kaybetti. Kumsal yavrumuza Allah’tan rahmet,
değerli meslektaşlarım Mustafa ve Deniz Bayram’a ise sabırlar diliyorum. Rabbim
dayanma gücü versin.