Uydurma resmî dil hakkında Oğuz Çetinoğlu'na mülâkat (3)
- Çetinoğlu: ‘Ankesörlü telefon’ yerine insanlarımız, ‘jetonlu telefon’ veya ‘kumbaralı telefon’ diyordu. Yıllar sonra TDK ‘kutulu telefon’ teklif ediyor. İyi mi ediyor?
- Yesevîzâde: Halkımızın dil dehâsı, “kumbaralı telefon” gibi bir
karşılık bulmuş ve bu karşılık sevilmiş, yayılmışsa, mûteber olan, şâyân-ı
tercîh olan odur! Dil Kurumu, durmadan halkın kelimeleriyle uğraşacağına, henüz
Türkcede karşılığı olmıyan kelimelere (Türkcenin yapısına ve zevkıne uygun)
karşılıklar bulsun!
- Çetinoğlu: ‘Avans’ kelimesi de kullanılan, bilinen bir kelime. TDK
‘öndelik’ diyelim diyor. Diyelim mi? Dersek Türkçemiz zarar görür mü?
- Yesevîzâde: “Avans” yerine “öndelik” demek, “amblem” yerine
“belirtke” demek kadar abesdir!
- Çetinoğlu: İngilizceden kaçak gelip dilimize yerleşmeye çalışan
‘banner’ kelimesi, ‘bayrak, sancak reklam afişi’ gibi nesneler için
kullanılıyor. TDK bu kelime için: ‘reklamlık’, ‘duyurumluk’ karşılığını bulmuş.
Uygun mu? Sizce ne olmalıydı?
- Yesevîzâde: Bence, yazılışıyle de, telaffuzuyle de dilimize
yakışmıyan “banner” kelimesi yerine “tanıtma afişi” kullanılabilir…
- Çetinoğlu: Fransızca ‘barkot’ kelimesi artık gelinimiz olmuş gibi.
TDK, gelinimizin adı ‘çizgi im’ olsun diyor. Olsun mu? Bu ‘im’, ne menem bir
şeydir?
- Yesevîzâde: “Barkod” (< Fransızca “code à barres” veyâ “code-barres”
< İngilizce “bar code”) artık
yerleşmiş bir kelime… Yaygınlaşmamış olsaydı, belki “çizgi şifre” denebilirdi…
“İm” ise, Şemseddîn
Sâmi’nin Kâmûs-ı Türkî’sine göre,
“ilâc, devâ” mânâsına geliyor. “Kocakarı imi”, “kocakarı ilâcı” demek…
Bu kelimenin işâret mânâsına geldiği de söyleniyor…
Öyle bile olsa, Kadîm Türkcede kalmış ölü bir kelime… Ziyâ Gökalp’in dediği
gibi: “Uydurma söz yapmayız / Yapma yola sapmayız / Türkceleşmiş, Türkcedir /
Eski köke tapmayız!”
Dil Kurumu bu kelimeden “im-ge” diye bir şey uydurup
hayâl kelimesini bu tımarhânelik kelimeyle tasfiye etmiye çalıştı… Uydurmacada
mümkün olsa da, Türkcede fiilden isim türeten “–gA” ekiyle
"im"“isminden “im-ge” türetilemez! Ayrıca, “im-ge”nin asıl kaynağı,
“Güneş-Dil” safsatasına istinâden Türkce asıllı olduğu iddiâ edilen Fransızca “image (imaj)” ve Latince “imago”dur. “Onur”un “honneur (onör)”den, “belleten”in “bulletin (bülten)”den, “alaşım”ın “alliage (aliyaj)”dan, “komutan”ın “commandant (komandan)”dan, “okul”un (ki,
evvelâ “okula” idi) “scuola”dan,
“simge”nin “symbole”den, “teğet”in “tangente”tan, “egemen”in “hégémonie” (< Yunanca hêgemôn)”dan, “eksen”in “axe (aks)”tan bozma olduğu gibi…
- Çetinoğlu: ‘Tayyare’ yerine ‘uçak’ yerleşti. İyi de oldu.
Koltuklarından bir kısmının bulunduğu bölüme ‘business class’ deniliyor.
İngilizce business; iş, meslek; ticâret / class ise sınıf, zümre, mevki demek.
TDK, ‘business class’ yerine ‘işlik orun’ teklif ediyor. Reddedelim mi?
Reddedersek ne diyebiliriz? ‘Orun’ kelimesi nereden çıkıp geldi?
- Yesevîzâde: Bilmiyorum; fakat “orun” Kadîm Türkcede mevcûd idiyse
dahi, ölü bir kelimedir ve bize diken gibi batıyor! Kurum’un pek çok kelimesi gibi “işlik orun”
da tam bir şîvesiklik nümûnesidir!
“Business class” için
belki “iş adamı mevkii” denebilir.
Türkcede “adam”, cinsiyet
belirtmeksizin “insan” mânâsına da geliyor. Onun için “iş adamı” yerine “iş
insanı” demek, aynen “ilim adamı” yerine “bilim insanı” demek gibi, şîvesizlik
olur…
- Çetinoğlu: Bâzı bankalar, kredi kartı ile yapılan mubayaalarda ‘çip
para’ denilen ve mal-hizmet alımlarında para yerine geçen hayalî para veriyor.
TDK, ‘Onun adı yonga olsun’ diyor. Olsun mu? ‘Olmasın!’ diyorsanız ne olsun?
- Yesevîzâde: “Yonga” denildiğinde harfiyen tercüme yapılmış oluyor
ve “Yonga para”, zihnimizde, kasdedilen mânâyı canlandırmıyor. “Çip para”
tâbirine de, o yaygınlaşmadan evvel karşılık bulunmalıydı! Meselâ “kart ikrâmı”
olabilirdi… Böyle bir tâbir, kullandığımız banka kartının bize (puan vererek)
bir ikrâmda bulunduğunu ifâde ediyor. Tam mânâsı ise, târifiyle anlaşılır…
- Çetinoğlu: ‘Damping’ kelimesi İngilizcede farklı ve çok mânâda
kullanılıyorsa da bizde daha çok ‘tenzilât’ mânâsında kullanılıyor. Bildiğimiz,
sevdiğimiz ‘Tenzilât’ kelimesi halkımızın tâbiriyle ‘kötürüm’ mü oldu ki TDK
ona ‘düşürüm’ diyor?
- Yesevîzâde: Bizim gencliğimizde dahi sâdece “tenzîlât”
kullanılırdı. Sırf kelime İslâm Medeniyeti kaynaklı olduğu için, Dil Kurumu ona
da düşman kesilerek, onun yerine “indirim” kelimesini dayattı. Tabîatiyle,
“tenzîlât”taki telaffuz güzelliği ve târihî derinlik, bu uydurmada yok!
“Düşürüm” de abes bir karşılık! “Dumping”e,
daha kelime yaygınlaşmadan karşılık bulacaktınız! İktisâdda “dumping”, bir
ihrâc malının memleket dâhilindeki fiyattan, hattâ mâliyetinden aşağıya
satılması mânâsına geliyor. “Düşürüm”de böyle bir mânâ var mı?
Elbette, kelimenin halk
tarafından nasıl kullanıldığına da dikkat etmek lâzım! İktisâddaki târifine
muvâfık bir kullanış bahis mevzûu ise, ya “damping” demeli, ya da o mânâyı
verecek yeni bir kelime teşkîl etmeli! Tenzîlât kasdediliyorsa, bu târihî
kelimemizi yaşatmalıyız! Fiyatlardaki tenzîlât nisbetine göre, ayrıca,
“mâliyetine satışlar”, “zarârına satışlar” da denebilir…
Burada asıl mes’ele, Dil
Kurumu’nun (bilhassa Maârif yoluyle) insanlarımızdaki dil şuûr ve zevkıni
öldürmüş olmasıdır! Ki o da milliyet şuûruyle iç içedir! Artık Uydurmacanın
anne dili yapıldığı, her husûsta Frenklere benzemenin fazîlet addedildiği bir
cem’iyetle karşı karşıyayız! Rahmetli Ziyâ Paşa’nın esefle müşâhede ettiği
gibi:
“İslâm imiş Devlete pâbend-i terakkî,
Evvel yoğ idi, işbu
rivâyet yeni çıktı!
“Milliyyeti nisyân ederek her işimizde
Efkâr-ı Frenge tebâiyyet
yeni çıktı!”
- Çetinoğlu: Pek çok kişi ‘fenomen’in ne mânâya geldiğini
öğrenememişti ki… TDK, “onu bırakın, görüngü’yü alın” diyor. Alalım mı? Alıp da
ayağımızın altına mı alalım, başımıza taç mı yapalım?
- Yesevîzâde: “Fenomen” karşılığı ortaya atılan bu “görüngü” tam da
Dil Kurumculara yakışan bir kelimedir!
- Çetinoğlu: Fotoğraf makinesi lâmbasına ‘flaş’ yerine TDK ‘çakar’,
fotoğraf lâmbasının ışığına da: ‘çakıntı’ diyor. Siz ne diyorsunuz?
- Yesevîzâde: “Flaş” da
halka uzun zamândır mâl olmuş bir kelimedir; ona “çakar”, “çakıntı” gibi
karşılıklar aramak abes bir iştir!
- Çetinoğlu: Sizce ‘yaşantı’ ile ‘kaşıntı’ arasında nasıl bir bağ
var? Kardeş mi, ikiz mi, biri erkek diğeri dişi mi?
- Yesevîzâde: “Yaşantı”, mâlûm, Dil Kurumu tarafından “hayât”
karşılığı tedâvüle sokuldu. “-tI”,
fiilden isim türeten ve kelimenin gövde veyâ tabanına ya küçüklük, ya da düşük
değerlilik mânâsı kazandıran bir türetmelikdir. Birinci mânâya misâl: “kırıntı,
çöküntü, yıkıntı, akıntı, çöküntü, serpinti, çalkantı, sarsıntı, esinti”, ilh…
İkinci mânâya misâl: “Kaşıntı, bulantı, böğürtü, geğirti, süprüntü, sığıntı,
kasıntı, saplantı”, ilh…
Bu bakımdan, “hayât”
karşılığı olarak “yaşantı”, tımarhânelik bir kelimedir. (Zâten Dil Kurumu’nun
kelimelerinin pek çoğu, Türkcemiz noktainazarından, tımarhânelik kelimelerdir!
Ayrıca, nesebi gayr-i sahîh!)
Yine “hayât” gibi, zengin
mânâlı ve tedâîlerle dolu güzelim bir kelimeye karşılık uydurulan ve mâhûd
“Sistem” tarafından yaygınlaştırılan tımarhânelik bir kelime de “yaşam”dır.
Türkcemizde fiilden isim türeten “-m”
eki, (Muharrem Ergin’in pek güzel îzâh ettiği gibi) kelime tabanına, bir
hamlede yapılan bir işi veyâ onun netîcesini ifâde eden bir mânâ kazandırır:
“Doğum, ölüm, yudum, ekim, kesim, kıyım, sürüm, düğüm, dürüm, koşum, uçurum”
gibi… Hâlbuki “hayât” ânlık bir hâdise değildir…
- Çetinoğlu: İthâlatçı tüccar olsanız, TDK’nın aklına uyup Ticaret
Bakanlığı size ‘kota’ yerine ‘ülüş’ verse kabul eder misiniz?
- Yesevîzâde: Elbette “kota” yerine “ülüş” de abes bir kelime!
Üstelik, gülünc!
- Çetinoğlu: Otellerin bekleme bölümüne ‘lobi’ diyenlerden
değilsinizdir. TDK’nın teklifini kabul edip ‘dalan’ diyenlerden olur musunuz?
Niçin?
- Yesevîzâde: “Lobi” yerine “dalan” gibi bir kelime de insanı ancak
güldürüyor!
- Çetinoğlu: Eskiler ‘alâmeti farika’ diyorlardı. Sonra ‘logo’
dedirttiler. Şimdi de, TDK ‘ayırmaç’ teklif ediyor. Bir firmanız olsa,
‘ayırmaç’ kullanır mısınız? Tercihiniz ne olur?
- Yesevîzâde: “Alâmetifârika”, bugün unutturulmuş bir kelimedir.
Hâlbuki 1950’li senelerde dahi yaygın bir kullanılışı vardı. Yalnız, bu kelime,
“marka” karşılığıdır. “Logo” ise, daha farklı bir mefhûmu ifâde ediyor.
Binâenaleyh yaygınlaşmış “logo” kelimesi yerine başka bir karşılık aramıya ne
lüzûm var?
- Çetinoğlu: Umûmî bir kaide olarak: Yeni bir nesne veya kavram için;
o nesne veya kavramla birlikte, batı dillerinden gelen bir kelimeyi, Türk dil
zevkine ve ses bilgisine uygun bir söyleyişle söylemek ve imlâ kaidelerimizle
yazmak mı? Yoksa ‘mutlaka Türkçe bir kelime olmalı’ düşüncesiyle, Türk dil
bilgisi kaidelerine aykırı bir kelime uydurmak mı, gerekir, niçin? Misal:
Fransızcadaki (ses veya bilgi kaydedilen ayrıca bir spor âleti olarak da
kullanılan) disque kelimesi ‘disk’ yazıp ‘disk’ şeklinde okumak yerine ‘teker’
tercih edilebilir mi?
- Yesevîzâde: Şu âna kadarki îzâhatımızdan ve verdiğimiz misâllerden
bu husûstaki doğru tavır anlaşılmış olsa gerekdir: Tabiî ki dilimizi yabancı
kelime istîlâsından koruyacağız; lâkin yabancı dilde dört dörtlük ifâdesini
bulmuş bir mefhûma illâ ki Türkcenin imkânlarıyle karşılık bulmıya
çalışmıyacağız; bu takdîrde, o kelimeyi, Türkce telaffuza intibâk ettirerek
iktibâs edeceğiz. “Disk” de böyle bir kelime… Ama “sidi, dividi” falan demiye
lüzûm var mıydı? Üstelik, harfleri böyle İngilizce telaffuz etmek de ne oluyor?
Dil Kurumu, İslâm Medeniyeti kaynaklı kelimeleri tasfiye etmiye çalışacağına,
Târihî Türkcemize sâhib çıkarak, bütün mesâîsini onun imkânlarıyle yeni
mefhûmlara karşılık bulmıya sarfetseydi, Türkce, Fransızcanın istîlâsına
uğramazdı. Hâlbuki onların emeli tam da buydu! Çünki onların bütün derdi,
Avrupa Âlemine temessül etmekdir!
- Çetinoğlu: Küresel kelimesini, Fransızcadan alınan ‘sel’ eki var
diyerek kullanmak istemiyenlere tavsiyeniz nedir?
- Yesevîzâde: “Küresel” Uydurmacasının Türkcesi, “kürevî”dir.
Uydurmacılar, Fransızcadan ithâl ettikleri “-sAl, -Al” türetmelikleriyle Arabca ve sâir dillerden iktibâs
edilmiş kelimelere gûyâ “Öztürkce” bir kisve giydirdiklerini zannediyorlar;
hakîkatte ise bu kisve, Frenk kisvesidir! “Târihsel, rûhsal, parasal”, v.s.
uydurmaları hep böyledir.
(Türk
Dili. Türkçe-Fransızca Belleten, İlkteşrîn 1937, No: 23-26, kapak ve s. 57)
1937
senesinde, Dil Kurumu tarafından tesbît edilip bütün ilk ve orta mekteblere
tâmîm edilen ve derslerde kullanılması
mecbûrî olan “matematik, fizik, mekanik, kimya, biyoloji, zooloji,
botanik, jeoloji terimleri”nin “matematik” kısmından bir sayfa… 1. sütûn,
Fransızca, 2. sütûn tahkîr edilen İslâm Medeniyeti kaynaklı kelimeler, 3. sütûn
“Öztürkçeler”, yânî “Güneş-Dil” safsatasına göre “Öztürkçe” sayılanlar ile Dil
Kurumu’nun uydurmaları… Meselâ “genel, geometri, koteğ geometri, gram, grafik,
giğme, harmoni, harmonik, yüzogram, yüzolitre, yüzometre kare, helis, helisoit,
yedigen, heterogen, homogen, homologi, homotesi, yatay, hiperbol, ipotez, ilh…”
Dil Kurumcuların mantığına nazaran, “Öztürkce”dirler…
***