Uydurma resmî dil hakkında Oğuz Çetinoğlu'na mülâkat (1)
“Hiç şüphesiz, Millî Edebiyât çerçevesinde mütâlâa edilmesi lâzım gelen edîbler, muharrir ve şâirler ancak Yavuz Bülent Bâkiler gibi hâlis İstanbul Türkçesiyle edebiyât yapanlardır. Uyduruk bir dille “yazın” yaptıklarını iddiâ edenlerin ise, dilleri nisbetinde “yazınlarının” da uyduruk olduğu, her hâlükârda onlara Millî Edebiyâtımızda yer olmadığı muhakkaktır. İsterse kendilerine Nobel Edebiyât Mükâfâtı verilmiş olsun, bizim nezdimizde, onlar, keenlemyekûn hükmündedir.”
En hâlis, en insânî
mânâsıyle Milliyetci bir şahsıyet… Ömrü boyunca, –başka milletlere düşmanlık
beslemeden, asabiyetciliğe sapmadan- Milletimizin şahsıyetine, mânevî
değerlerine harâretle sâhib çıkmış, mâhir kalemini hep Millî Kültürümüzün
inkişâfı uğrunda seferber etmiş pek velûd bir muharrir… Birbirinden kıymetli
onlarca eseri, yüzlerce makâlesi neşriyât ve fikir hayâtımıza zenginlik üstüne
zenginlik katıyor…
Memleketimizin maâlesef
pek de kadir bilmiyen neşriyât ve fikir hayâtının zorluklarına rağmen, seksen
altı yaşına ulaşmış bu pınar kaynamıya devâm ediyor…
Duâ, Huzura Açılan Kapılar; Türk
Dünyâsı Destanları; Büyük Türk-İslâm
Âlimi Mâtürîdî; Cihâd, Gazi, Şehid;
İbnülemnîn Mahmud Kemâl İnal; Misyonerlik; Büyük Türk-İslâm Âlimi Serahsî; Türklerin
MuhteşemTârihi; Gönüller Fâtihi Hoca
Ahmed Yesevî ve Yesevîlik; Âyet ve
Hadîslerin Rehberliğinde Kutadgu Bilg Beyitlerinden Seçmeler; Mutasavvıf
ve Halk Filozofu Nasreddin Hoca; Şeyhülislâm
Ebussuud Efendi; Açıklamalı, Yorumlu
Kronolojik Tarih Ansiklopedisi (4 cild); Âşık Veysel; Müderris ve
Mutasavvıf Hacı Bayram-ı Velî; Hz.
Ali ve Alevîlik; Türkler Nasıl ve Niçin Müslüman Oldu; Edib Ahmed Yüknekî ve Atebetü’l-Hakayık;
Ses Bayrağımız Türkçe, ilh…
Sâdece kitablar mı?
Bunlardan çok daha fazla hacimde, birçok gazete ve mecmûada fikrî makâleler,
ayrıca yüzlerce kitab tanıtma makâleleri, onlarca müellifle, muhtelif
şahsıyetlerle yapılmış mülâkatlar, sohbetler, v.s.
Geniş bir yelpâzede,
bunca eserle, bunca neşriyâtla, Çetinoğlu, Millî İrfânımıza can suyu taşımıya
devâm ediyor… Elhamdülillâh!
Pek kıymetli, pek
muhterem dost Oğuz Çetinoğlu ile, Ocak 2015’ten beri tanışıyoruz. Tahrîren… O
günlerden beri, muhtelif vesîlerle, yazışmıya devâm ediyoruz. Mektublarımızın
tamâmı bir araya getirilse, herhâlde câlib-i dikkat bir fikir teâtîsi kitabı
olurdu…
Muhterem dostum, azîz
ağabeyim Oğuz Çetinoğlu, senelerdir çalışmalarıma teveccüh gösteriyor. Son
senelerde neşretme imkânı bulduğum her kitabım hakkında tanıtma makâleleri
neşretti, benimle mülâkatlar yaptı. Kendisinin teşvîkıyle, Dil ve Edebiyât mecmûasında, “Kelimelerin Mantığı” umûmî başlığı
altında, Türkcemiz ve Uydurma Resmî Dil hakkında birkaç makâle neşrettim
(2016). Yine onun teklîfiyle, Mehmet Şadi Polat ile berâber hazırladığı Yavuz Bülent Bâkiler Kitabı’na
(İstanbul: Yakın Plan Yl., Aralık 2016), birçok muharrir ve araştırmacıyle
berâber ben de katkıda bulundum (ss. 295-309). Hem muhtevâsı, hem de nefîs
baskısıyle göz ve gönül dolduran bu güzel eser, Türkcenin Üstâd ve Mücâhid
Kalemi Yavuz Bülent Bâkiler’in sekseninci doğum senesi münâsebetiyle vücûd
bulmuştu. Benim makâlem, daha ziyâde, onun -iki cildlik- Sözün Doğrusu ünvânlı eseri üzerinde duruyordu. Makâlem oldukça
hacimli olduğundan, onun ancak yarısı kitaba alınabilmişti. Tamâmı ise, Fırat
İpek Bey’in himmetiyle, Yeni Söz
gazetesinin 25 Nisan ilâ 22 Mayıs 2018 târihli nüshalarında tefrika edildi.
(https://www.kapsamhaber.com/kapsam/oguz-cetinoglu-kimdir-eserleri-nelerdir/65928/; 30.12.2024)
Neşriyât
ve fikir hayâtımızın pek feyizli kalemi Oğuz Çetinoğlu’nun Millî Kültürümüzle
yoğrulmuş mümtâz şahsıyeti bu fotoğrafına ne güzel aksetmiş!
***
Hazırladığım makâle, Yeni Söz’de tefrika edilirken, gerek
Bâkiler Üstâd, gerekse Çetinoğlu, onu ilâve çalışmalarla genişleterek kitab
hâline getirmek husûsunda beni teşvîk ettiler ve netîcede, (Bâkiler’in de bâzı
katkılarıyle) Çetinoğlu ile müşterek bir çalışma olarak basıldı. Lâkin,
ısrârlarıma rağmen, Çetinoğlu, kitaba isminin konulmasını istemedi. (Oğuz
Çetinoğlu’nun ismi, kitabın künye sayfasında, “Editör” sıfatıyle yer alıyor.)
Orta boy 252 sayfalık bu kitab da, 2020 senesinde, Yakın Plan Yayınları
arasında çıktı. Kitabın kapağında, ortak müellif olarak Oğuz Çetinoğlu ismine
yer veremeyince, ben de, bir cemîle yaparak, onu, 28 Kasım 2018’de sekseninci
doğum gününü tes’îd eden bu kıymetli Araştırmacı-Yazar ve Dâvâ Adamımıza ithâf
ettim.
Bâkiler Üstâd, bizim,
kalemi kadar şahsıyetine de hayrân olduğumuz pek kıymetli bir edîbimiz ve Dâvâ
Adamımızdır. Ahlâkı ve Millî Dâvâ uğrundaki mücâdeleleriyle, o, hepimiz için
pek güzel bir nümûne-i imtisâldir. İnşâallâh Milletimiz, nesiller boyu, onun
eserlerinden ve nümûnevî ahlâkından feyz almıya devâm eder!
Şiirleriyle de, “Derin
Anadolu”nun şahsıyet ve hissiyâtına tercüman olan Üstâdın bâzı nesirlerini ve Harman kitabındaki şiirlerinin birçoğunu
göz yaşlarıyle, hattâ hıçkırarak okumuşumdur. Şiirlerinde, Anadolu insanının
derdlerini ve asîl hislerini o kadar samîmiyetle terennüm ediyor ki insanı can
evinden vuruyor! Bir gün, karşılıklı bir telefon konuşmamızda, bunu kendisine
nakledince, “İnanın, Alparslan Bey! O şiirleri, o nesirleri ben de ağlıyarak
kaleme almışımdır” dedi. Bir muharririn, bir şâirin kendi fikir ve hislerini bu
kadar samîmî, bu kadar têsîrli bir üslûbla muhâtabının zihnine ve kalbine
nakşedebilmesi ne kadar şâyân-ı takdîrdir!
Bu vesîleyle, Oğuz
Çetinoğlu’yle, gencliklerinden beri pek hasbî bir dostluğu devâm ettirme
fazîletini gösteren Bâkiler Üstâdı, hakkındaki kitabımızın “Mukaddime”sinde yer
alan şu iki paragrafla, bir def’a daha, derin takdîr ve hayrânlık hisleriyle
yâdediyorum:
“Yavuz Bülent Bâkiler, Âzerbaycan ve Anadolu kültürüyle
yoğrulmuş sağlam seciyesinin tezâhürü olan içli şiiriyle olduğu kadar zengin
muhtevâlı, samîmî fikir ve hissin sarmaş dolaş olduğu, selis üslûbu sâyesinde
doğrudan kaleminden gönüllere akan kıvrak nesriyle de, Millî Edebiyâtımızda,
hiç şüphesiz, pek mümtâz bir mevkıe sâhibdir. Lâkin onu daha da müstesnâ kılan,
Dîn-i Mübînimizle berâber -onunla şekillenmiş en büyük Millî Kültür değerimiz
olan- Târihî Türkçemize, binlerce senelik târihin derinliklerinden süzülerek
gelen, her merâmı ifâdeye muktedir, o latîf, o zarîf İstanbul Türkçesine,
fevkalâde şuûrlu, karârlı ve cesûr bir tavırla sâhib çıkması, kalemini ve bütün
varlığını bu uğurda seferber etmesi, onu tahrîb etmeye çalışanlarla, kılıçtan
daha keskin kaleminin bütün kuvveti, bütün mahâretiyle, kıyasıya cihâd etmesi
ve hepsinden daha mühimmi, pek çok gûyâ milliyetçi muharrir gibi ona lâfta
sâhib çıkıp yazılarında ihânet etmek samîmiyetsizliği yerine, onu eserleriyle
de bilfiil yaşatmasıdır.
“Hiç şüphesiz, Millî Edebiyât çerçevesinde mütâlâa
edilmesi lâzım gelen edîbler, muharrir ve şâirler ancak Yavuz Bülent Bâkiler
gibi hâlis İstanbul Türkçesiyle edebiyât yapanlardır. Uyduruk bir dille “yazın”
yaptıklarını iddiâ edenlerin ise, dilleri nisbetinde “yazınlarının” da uyduruk
olduğu, her hâlükârda onlara Millî Edebiyâtımızda yer olmadığı muhakkaktır.
İsterse kendilerine Nobel Edebiyât Mükâfâtı verilmiş olsun, bizim nezdimizde,
onlar, keenlemyekûn hükmündedir.” (Yesevîzâde Alparslan Yasa, Türkçenin Mücâhid Kalemi Yavuz Bülent
Bâkiler, İstanbul: Yakın Plan Yl., 2020, ss. XIII-XIV)
Pek azîz dost Oğuz
Çetinoğlu, geçenlerde yine teveccüh gösterip benden Uydurma Resmî Dil hakkında
bir mülâkat istedi. Dîğer çalışmalarımdan fırsat bulur bulmaz, sorularına
memnûniyetle cevâb verdim.
Muhakkak ki millî, hattâ
ferdî şahsıyetimizin iki can damarı, Dînimiz ve Dilimizdir. Türkce aşkı
gönlünde hiç tavsamıyan ve o aşkla birbirinden kıymetli eserler vermiye devâm
eden Oğuz Çetinoğlu’nun hazırladığı mülâkatın ibretle mütâlaa edileceğini ümîd
ediyoruz.
***
- Çetinoğlu: Dil Kurumu, bir asırdır yeni kelimeler teşkîl ediyor ve
Devlet imkânlarını da kullanarak bunları tedâvüle sokuyor. Son zamanlarda yine
aynı müessese tarafından birçok yeni kelimenin “dil piyasası”na sürüldüğü
görülüyor. Eskiden beri, Dil Kurumu’nun pek çok kelimesi bize itici geliyor.
Bunların bir kısmı hakkında fikrinizi almak istiyoruz. Fakat evvelâ, Dil
Kurumu’nun yeni kelime teşkîliyle alâkalı anlayışı hakkında umûmî bir
değerlendirme yapabilir misiniz?
- Yesevîzâde: Efendim, 1932’de Türk Dili Tetkik Cemiyeti ismiyle
têsîs edilen Dil Kurumu, Türkce hakkında ilmî araştırmalar yapmak ve Türkceyi
inkişâf ettirmek gâyesiyle vücûd verilmiş bir müessese değildir; onun esâs
gâyesi, Dil İnkılâbına hizmet etmekdi ve dâimâ da öyle kalmıştır.
“Dil İnkılâbı”, yânî
(meselâ Harf İnkılâbında olduğu gibi) Târihî Türkcemiz yerine, ikiyüzlü bir
şekilde “Öztürkce” tâbir edilen, uydurma bir başka dilin ikâme edilmesi…
İşte neredeyse bir
asırdan beri bu uydurma, bu sun’î dilin inşâsı faâliyetinde merkezî bir rol
oynıyan Dil Kurumu, kuruluşunda kendisine verilen bu vazîfeyi hakkıyle
başarmıştır ve el’ân dahi bu istikâmette faâliyetlerine devâm etmektedir.
Türkceden bozma, yânî
işlerine geldiği şekil ve nisbette Türkceden de istifâde edilerek, ayrıca
Fransızca ve uydurma kelime ve kâidelerle inşâ edilen bu sun’î dil, Târihî
Türkcemizdeki türetme kâidelerini reddetmiş (ki onların üssülesâsı, -ilk def’a
Tahsin Banguoğlu tarafından 1940’ta îzâh edildiği vechiyle- fiil köklerine
mahsûs türetmelikler ile isim köklerine mahsûs türetmeliklerin birbirine karıştırılmaması
ve her türetmeliğin gramer fonksiyonuna ve mânâsına uygun şekilde kelime kök ve
gövdelerine getirilip o fonksiyon ve mânâyle uyumlu yeni kelimeler elde
edilmesidir), birçok husûsta Fransızcadaki türetme kâidelerine uymuş, hattâ,
Fransızcadan (veyâ daha umûmî olarak Frenkceden) “Güneş-Dil” safsatası
çerçevesinde “Öztürkce” olduklarını iddiâ ettiği bâzı türetmelikler dahi ithâl
etmiştir: -sAl, -Al, -Ul, -Il, -mAn, -v,
-Ay, -et gibi… İlmî ıstılâh olarak uydurulan “dilbilim, ruhbilim, sesbirim”
gibi kelimelerde de Fransızcanın mantığı ve zevkıyle hareket edilmiş, dahası,
Fransızcadaki (ve umûmiyetle sâir Frenk lisânlarındaki) gibi ön ekler ihdâs
edilmiş, birçok ön ekli kelimeler teşkîl edilmiştir: “önsöz”, “öngörü,
öngörmek”, “dışsatım”, “asteğmen”, “orgeneral”, “eşgüdüm” gibi… Kelimeler
yetmemiş, cümle yapısı üzerinde dahi ameliyât yapılarak, nesir dilinde, Frenk
lisânlarındaki cümlelere benziyen “devrik cümleler”e yaygınlık
kazandırılmıştır.
Bu sun’î dilin hareket
noktası Türkcedir; ki bunun için ona “Türkceden bozma” veyâ “Muharref Türkce”
diyoruz. Ayrıca, “işlerine geldiği şekil ve nisbette Türkceden istifâde ederek”
dedik. Türkce üzerindeki bu tasarrufun başlıca düstûru şu olmuştur: “Biz
Devrimciyiz; biz dile uymayız, dil bize uyar!”
Bir de şu düstûr: “-Lisân
ve kültür dâhil- her sâhada Garb’e doğru!” Dîğer tâbirle, topyekûn Garblileşme!
Uydurmaca Üstâdı Nurullah Ataç’ın ifâde ettiği gibi: “Eritmeliyiz kendimizi
Avrupa uygarlığı içinde; kurtuluş ondadır!” (Ataç, Diyelim, 1954/1964: 36)
Bu son tesbîtimizle,
Târihî Türkcemiz yerine yeni ve sun’î bir dil ikâme etme stratejisinin gâyesini
de ifâde etmiş oluyoruz: Topyekûn Garblileşme uğrunda Milletimizin başlıca iki
can damarı olan Dilimiz ve Dînimizin tasfiye edilmesi, alafranga dilli ve laik
dînli, Frenklerden farkı olmıyan yeni bir cem’iyet, yeni bir millet inşâ
edilmesi… (Bu gibi tesbîtlerimizin müsbit delîl ve vesîkaları Türkçenin Istılâh Mes’elesi ve “Öztürkçe”
Dayatmasıyle Fransızcalaştırılan Resmî Dil –Ankara: Kurtuba Yl., Mart 2013,
571 s.-, Milletimize Revâ Görülen Kültür
Jenosidi –Ankara: Hitabevi Yl., Mayıs 2014, 622 s.- gibi kitablarımızda
bulunmaktadır.)
27 Mayıs 1960 İhtilâliyle
Resmî Dil yapılmış Uydurmacanın, Millî Kültürle, hâssaten onun başlıca iki
unsuru olan Târihî Türkce ve Müslümanlıkla yoğrulmuş bizim gibi insanlara pek
çok kelimesiyle ve bir bütün hâlinde aykırı gelmesi herhâlde bundandır…
Fikir
ve edebiyât dünyâmızın mümtâz sîmâsı Bâkiler Üstâd hakkında Oğuz Çetinoğlu ile
müşterek eserimiz…
***