Üstün İnanç
“Türkiye
Yüzyılı”nın sanata da yansıdığını görebiliyoruz. Son 20 yılda ülkemizde yapılan
iyi hizmetlerden birisi, yaşayan ilim, kültür, sanat insanlarına düzenlenen
saygı, vefat edenler için tertip edilen anma toplantılarıdır. Bunlardan birini,
cumartesi günü takip ettim. Hizmetleriyle bilinen Birlik Vakfı’nın
Çemberlitaş’taki Genel Merkezi’nde Üstün İnanç ağabeyimiz için saygı programı
düzenlendi. Büyüğümüz bu sene sanat hayatının 60. Yılı’nı kutluyor. “Edebiyat
ve Tiyatro ile Geçen Bir Ömür” başlıklı toplantının konuşmacıları Harun Yöndem
ve İsmail Yeşilbağ’dı. Programı Muhsin Öztürk sundu. Sempatik kişiliği ve sanata
verdiği değerle tanıdığımız, eserlerini okuduğumuz, oyunlarını seyrettiğimiz kıymetli
Üstün Beyefendi, elbette şeref misafiriydi. Kürsüde konuşmacılarımızı dinlerken
kimi zaman hüzünlendik, bazen de tebessüm ettik. Zira anlatılanlar, Türkiye’nin
son 60 yılının da hikâyesiydi.
Programın sonunda MTTB
ve TBBM’nin eski Başkanı, Birlik Vakfı’nın da Şeref Başkanı İsmail Kahraman
Beyefendi, aziz dostu Üstün İnanç’a günün hatırasına plâket verdi. Çekilen
hatıra fotoğraflarının ardından dinleyiciler,yazarımızın eserlerini alıp imzalattı.
Dört dörtlük, mükemmel, vefa duygumuzu yansıtan anlamlı bir program oldu. Düşünüp
gerçekleştirenlere şükranlar.
Şanslı dinleyicilerin
doldurduğu salonda ilginç hatıralar anlatıldı. Bazı notlar aldım, birini
anlatayım: Çetin Altan, bir Hac mevsiminde, İslamiyet aleyhine yazı yazar.
Üstün ağabey bunu vapurda Necip Fazıl’a okur. İslam’ın sevdalısı Şairler Sultanı,
“Gazeteyi yere at!” der. Gazete yerlerde! “Çık üstüne, tepin!” talimatını
verir. Üstün abi emri harfiyen yerine getirir. Üstat hızını alamaz, ayağa
kalkar, birlikte gazeteyi çiğner, sonra çöpe atarlar. Yolcular şaşkın. O,
Cumhuriyet devrinin en büyük,kutlu şairiydi; sevdası gibi öfkesi de mukaddesti.
Benim son 40 yıl içinde
tanımaktan bahtiyarlık duyduğum, fikirlerinden, ideallerinden istifade ettiğim
büyüklerimden biri de Üstün İnanç’tır. Çok cephelidir. “Türkiye’nin medar-ı
iftiharı” olan sanatkârlarımızdandır. Hususiyetleri çok. Bir kaçı şöyle: Önce mükemmel
bir romancıdır, erdemli gazetecidir, güçlü senaristtir, aktördür. İdeallerinden
vazgeçmeyen sağlam bir dava adamıdır. Marmaratördür, Büyük Doğucu’dur.
Nüktedandır, hoşsohbettir. Vefa abidesidir. İnanın meziyetlerini bu âciz
kardeşiniz sayamaz. İyisi mi kısaca ‘Bilge Adam’dır, ÂkilAdamdır.” diyeyim,
gerisini siz zaten anlarsınız.
Bugüne kadar kendisiyle
kaç konuşma yaptım, muhtelif mekânlarda hakkında kaç toplantı düzenledim
sayısını bilemem. Yüzlerce sohbetini dinlemişimdir. Kadirbilir mizaçlı olduğu
için, vefat eden büyüklerimizi anmak istediğimizde aklımıza geliveren ilk
isimdir. Bugüne kadar muhtelif müesseselerden aldığı ödüllerin, plâketlerin
sayısını kendisi de bilmez. Sevenlerinin gönlünde yeri büyük, hürmetleri,
muhabbetleri çok, duaları ziyade. Harun Yöndem Bey’in kendisiyle TZT Kültür
Merkezi’nde ve Ali Emiri Kültür Merkezi’nde yaptığı “Zamanın Ruhu” sohbetlerini
unutmak mümkün mü? Herbiri ayrı bir fikir ve sanat ziyafetiydi. Keşke o
konuşmalar deşifre edilip kitaplaşsa. Kültürümüze büyük bir hizmet olur.
İnşallah diyelim.
Az öz, pırlanta seviyesinde,edebî
değeri yüksek, Türkçesi fevkalade romanlar yazdı. Mihrabad Yayınları’nda iken altısını
da neşrettik: Ayıp Uşakları, Bir Kimlik Lütfen, Makedonya Gamzesi, Yağmur Kanla Başladı,
Yalnız Değilsiniz, Yazıklar Çıkmazı. Şimdi haklarında üniversitelerde
tezler hazırlanıyor. Tiyatro eserlerini ve senaryolarını da bir ciltte kültür
hayatımıza kazandırdık: Bu da Tiyatro
Eserlerim adıyla günışığına çıktı. Yıllardan beri hatıralarını yazıyor. Her
hafta aradığımda hatırlatıyorum. Sorularımdan kurtulmak için artık aradığımda, “Merak
etme Mehmet Nuri, hatıralar bitmek üzere.” diyor ve beni sevindiriyor. Şiir
mısraı gibi isim verdi bu nadide hatırata: Toz
Kanatlı Kelebek Necip Fazıl Kısakürek. Eli kulağında, inşallah yakında
çıkacak. Hemen ardından diğer dostlarına dair hatıralarının peşine düşeceğim, benden
asla kurtulamayacak…
Üstün ağabey dost
canlısıdır. Mütevazıdır, babacandır, çelebi ruhludur. Çok zarif ve kibardır. Seveni
çok, sevmeyeni yok. Yakın ahbabı, Gürbüz Azak’tır. Övünmek gibi olmasın ama ikimiz
de Fatihliyiz. Şükür ki ikimizin de evde baktığımız üçüncü çocuklarımız var.
Yani can dostlarımız, kedilerimiz… Onun kedisi Maviş, bizimkisi Lokum.
28
Şubat’ın o karanlık günlerinde dindarlara zulmediliyordu. Bilhassa başörtülü
genç kızlarımız üniversitelere alınmıyordu. Bu çirkinliğe karşı cesurca ilk tavır
koyan ve yüksek perdeden haykıran Üstün İnanç’tı. Romanının başlığını bir slogan
gibi atmıştı: Yalnız Değilsiniz!
Sonra bu eserin filmi çekildi. Zalim bir devir mahkûm ediliyordu. Yayınevine
sık uğrardı. Bir gün dostların da bulunduğu bir sohbet meclisinde, konu siyasete
kaydı. Dostlar, Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan hakkında müspet fikirlerini
açıkladı. O muhabbeti taçlandıran yürekli ses ise, Üstün ağabeyden geldi. Gür sedası
Bâbıâli’deki binada yankılandı: “Bre dostlar, o bizim Bilge Kağan’ımızdır!”