Üstadı ve Payitaht'ı Özlem
Kaç aydır payitahttan uzaktayım. Hani Sezai Karakoç üstadımızın "Bütün sürgünlüklerim bir bakıma bu sürgünün bir süreği" dediği Sürgün ülke Osmanlı ve onun payitahtı İstanbul'dan uzaktayım. Başta Sezai Karakoç üstadımız olmak üzere yürek devletini yürek fethine dönüştüren diğer bütün dostların vermiş olduğu özlem ve burukluk da var içimde.
Karakoç üstadımızı bir iki defa arayıp halini sormak istedim, telefonu kapalıydı. Onun halini sormakla birlikte -bazı şiirlerini Kürtçeye çevirmiştim- bunun da haberini verecektim. Ayrıca kendisine hem şehir hem de nehir medeniyetine dair bazı suallerim olacaktı. Onun "büyük nehirlerin kıyısından büyük şehirlerin ortasına bir tayf gibi inme" sözünden ilham alarak. Ki kendisi bu sözünden ve diğer sözlerinden dolayı bize "başımızı ve sözümüzü dik tutma" heyecanını ve kudretini vermişti.
Sezai beye ulaşamama neticesinde kaygım ve sıkıntım artmıştı. Onun Vefa'da mukim vefalı dostu Ömer Aydın ağabeyi arama ihtiyacını hissettim. Ömer Aydın ağabey, Vefa'daki gençleri her hafta Sezai beyin Diriliş Yayınlarında verdiği sohbete götürüyor ve oradaki sohbetten müstefid oluyordu. Bu vesileyle üstadın iyi olduğuna dair haberler alacaktım.
Az sonra telefonun öteki ucunda Ömer ağabeyin sesi duyuldu. O, kıymetli şairimiz Sezai Karakoç'u görmenin vermiş olduğu bir vakar ve mutlulukla konuştu. Ben de üstadın sağlık ve afiyette olduğunu öğrenince mutlu oldum. Telefon görüşmemiz bitmiş; kaygım ve sıkıntım azalmıştı doğrusu.
Bir vakit sonra bu sefer benim telefonum çalmaya başladı. O esnada Suriyeli yazarlara Türkçe dersi veriyordum. Telefona baktım, çok heyecanlandım. Telefonla beni arayan Üstadın ta kendisiydi. Onlardan telefon görüşmesi için müsaade istedim. Ve dedim ki zamanın İmru'l Kays'ı beni arıyor. Ama o büyük bir İslam şairi demiştim. Onlar, ne demek istediğimi anlamışlardı. Büyük Arap şairi olmakla büyük İslam şairi olmak arasında epeyce fark vardı. Suriyeli yazarlar "Adı nedir bu İmru'l Kays kadar şiiri güçlü olan zatın?" dediler. Ben de "Sezai Karakoç." dedim.
Biraz acayip biraz da garip bir edayla tamam görüşebilirsiniz dediler. Onların da bir günahı yok. Komünist rejim, Cumhuriyetten beri onlara Osmanlı ve bakiyesi Türkiye'yi hep işgalci olarak anlatmış. Yıllarca Halep'te yaşayan Şair Nabu00ee'yi bilmiyorlar ki Sezai Karakoç'u bilsin. Ülkemizden Nazım Hikmet ve Aziz Nesin dışında tanıdığı şair yok. Bu yüzden Türkçe alıştırmalar bölümünde Sezai bey'den birkaç mısra da olsa ezberletmeye çalışıyorum. Bu yüzden büyük İslam şairi Sezai Karakoç deyişime bigane kalmamışlardı.
Üstad Sezai Karakoç ile telefonla ilk görüşmem değildi. Ama heyecandan söyleyeceklerimi unuttum, dilim tutuldu doğrusu. Yine de son bir kuvvetle onun "Balkon" şiirini Kürtçeye çevirdiğimi ve yayınlamak üzere bir dergiye gönderdiğimi söyledim. Üstadın Balkon şiiri dışında birkaç şiirini daha çevirdiğimi de söyledim. Ama üstad, şimdilik bu şiirin yeterli olduğunu söyledi. Diğer şiirler içinse bu çalışmanın vereceği eleştiriler doğrultusunda hareket edilmesini uygun buluyorum, dedi. Onun bu tasarrufuna saygı duydum. Ayrıca Suriyeli yazarlarla da Türkçe kursumuzun devam ettiğini, onlara okutmak üzere sizin şiirlerinizden ve yazılarınızdan da bazı pasajlar okuttuğumu ilettim. Kendisi de bu çalışmanın olumlu ama geç kalınmış bir çalışma olduğunu ifade etmişlerdi.
Sezai Karakoç'u dinlerken onunla yapılmış bir röportajı hatırlamıştım. Vaktiyle sormuşlardı ya ona. "Üstadım Suriye, Hatay bizimdir, diyor siz ne diyorsunuz? O da "Hatay, Suriye'nin olabilir, hatta Diyarbekir de Konya da Suriye'nindir. Nasıl Halep, Şam, Humus, Hama bizimse buralar da onlarındır. İslam medeniyetinin şehirleri bütün Müslümanlara aittir demişti."
Tam da Sezai Beyin özlem duyduğu bir medeniyet inşasını gerçekleşirken "Karanlığın kalleş bekçileri, kundaklamakla kalmadı bütün hayallerimizi, özlemimiz ve medeniyetimizi de işgal etti.
Not:Hristiyan aleminin Paskalya bayramı gibi Noel Bayramını da tebrik ediyorum. Bu tebriki yaparken İslam'ın emir ve kurallarından uzaklaşıp Müslümanım diyenlere de sözüm şu olsun. Kim, kime benzemeye çalışırsa onlardandır. Yeni yılın da böyle soğuk bir zamanda kar ve çamur deryasının olduğu bir dönemde olduğunu düşünmüyorum. Yeni yıl Mart'ın 21'indedir. Ve bütün kuzey yarım kürede böyle kutlanıyor. Adı da Nev-ru00fbzdur.