Dolar (USD)
32.60
Euro (EUR)
34.73
Gram Altın
2501.73
BIST 100
0
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

05 Mart 2023

​Üstad Sezai Karakoç'un CHP'ye Bakışı

Türkiye’nin Cumhuriyet devrindeki en büyük mütefekkir şairlerinden merhum üstad Sezai Karakoç, yeni yayımlanan Hâtıralar’ında CHP’yi esaslı biçimde sorguluyor

Büyük bir şair ve sanatkâr olduğu kadar, nesiller yetiştiren bir öncü şahsiyet olarak bilinen ve çok sevilen rahmetli üstad Sezai Karakoç’un Hâtıralar’ı yayımlandı. Diriliş Yayınları tarafından neşredilen bu muazzam hatıralarda üstad, çocukluğundan itibaren bütün hayatını en ince ayrıntısına kadar anlatıyor. Karakoç, ailesini, eğitim yıllarını, şiir macerasını, fikir dünyasını, sanat âlemini, mücadele arkadaşlarını, yaşadığı çileleri olağanüstü bir üslup ile dile getiriyor. İki ciltten oluşan ve toplamda 970 sayfadan meydana gelen eseri, büyük bir dikkat ve rikkatle okudum. Bu hâtıralar sadece düşünürümüzün şahsi anıları değil kanaatimce Türkiye’nin Cumhuriyet yıllarından itibaren geçirdiği merhalelerin gerçekçi bir gözle ifade edilmiş sahici notları ve boy aynasıdır. Bilhassa inançlı insanların son 80-85 yılda yaşadıklarını objektif biçimde öğrenmek isteyenler bu eseri mutlaka okumalıdır. Zira Karakoç herkesin takdir ettiği vicdanlı ve itibarlı kişiliğiyle gördüğü, bildiği ve tanık olduğu hakikatleri anlatıyor.

1950’ye Kadar Hâlimiz

Sezai Karakoç, 1950 öncesi Türkiye’nin portresini çıkarırken, “Köylü, kendisi darı yer, buğdayı kasabaya getirir satardı. Yarı çıplak vaziyetteydi.” der. İsmet İnönü dönemindeki sosyal ve ekonomik boyutu resmeden üstad, daha sonra Demokrat Parti’nin 1950’de iktidara gelmesiyle ülkenin çehresinin değiştiğini ve kalkınma hamlesinin başladığını söyler ve şöyle der: “1950’ye kadar böyle devam etmiş, daha sonra Menderes’in kalkınma hamlesiyle yavaş yavaş köylünün durumu değişmiştir. Kara sabandan traktöre geçilmiş. Tohumluk yardımı ve ziraat kredileri, yolların yapılması, ofislerin yapılması ve devletçe buğdayın alınması, hataları ve sevaplarıyla köylünün durumunda bir inkılâba sebebiyet vermiştir. Köylünün ektiği buğdayı yemeğe başlaması, şehre akın etmesi, dünya nimetlerinden yararlanma hevesi, çocuklarını okutma imkân ve isteği böylece başlamıştır.”

Menderes’in Ödediği Bedel

Büyük bir değişim ruhuyla aziz milletine ve güzel memleketine hizmet eden Adnan Menderes’in, bu sevdasının bedelini hayatıyla ödediğini belirten Karakoç, şu gerçeği seslendiriyor: “İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra, dünya ölçüsünde, teknoloji, insan yaşantısında çok büyük değişim yaptı. Bunu Türkiye’ye getirip, önce köylünün hayatında ve dolayısıyla bütün halkın yaşantısında büyük bir değişikliğe sebep olan Menderes’dir. Başkası, buna kolay kolay cesaret edemezdi. O da bu cesaretinin bedelini hayatıyla ödedi.

Şehir Efsanesini Çürüttü

Sezai Karakoç, bazı şehir efsanelerini de yıkıyor hatıratında. Mesela “İnönü’nün demokrasiyi memleketimize getiren kişi olduğu” iddiasını çürütüyor ve şöyle diyor: “İsmet Paşa’nın demokrasiyi memleketimize getiren kişi olduğunu, fuzuli meddahlar, bugüne kadar yazıp durdular. Hâlâ, her fırsatta yazıp, tekrarlayıp duruyorlar İnönü’nün demokrasi âşıklığını ve kahramanlığını. Bu iddianın aslı yoktur. İnönü, mecburiyet tahtında, İkinci Cihan Harbi öncesi ve ilk yıllarında Almanlarla sıkı fıkı olmamızın kefareti olarak (belki de Amerikalılarla gizli anlaşma sonucu beliren) Rus tehdidi ve isteklerine karşı Amerika’ya sığınmanın sonucunda, muvazaalı ve kontrollü birçok partili görünüme geçmeyi denemek zorunda kaldı.”

Halk Partisi Nasıl Yıkıldı?

Sezai Bey, Halk Partisi’nin yıkılışının gerçek sebebi üzerinde duruyor ve şu yorumu yapıyor: “Millet yıkıktı. 27 yıllık propaganda yeni bir nesil yetiştirmişti ki, onların gözünde İnönü yarı ilahtı. Yine de CHP’nin yıkılışını, ben, zulmün ebediyyen âbâd olmasına imkân bulunmadığına bağlıyorum. Halk Partisi’nin içinde farklı gruplar birbirini yemiş, halk da seçimde, partiyi yere vurma fırsatını böylece bulmuştu.” Karakoç, hatıralarının ilerleyen sayfalarında Demokrat Parti’nin iktidara gelişinden itibaren CHP’lilerin azgın bir muhalefet sergilediğini belirtiyor ve üstat Necip Fazıl’ın çıkardığı Büyük Doğu’nun hedef alındığını kaydediyor. Okumaya ve aydınlanmaya devam edelim: “1951 baharında, yine CHP’li üniversiteliler harekete geçirilmiş, onlara, bilhassa Bâbıâli’de, Büyük Doğu dergisi yazıhanesi civarında birtakım gösteriler yaptırılmıştı.”

İnönü’nün Menderes Öfkesi

Sezai Karakoç, hatıraların ikinci cildinde siyasete ve siyasi partilere daha geniş yer verir. 17 Şubat 1959 tarihinde Menderes’in uçağının Londra’da düşmesi ve Başvekilin’in bu kazadan sağlam çıkması üzerinde geniş biçimde durur. Bunun sıradan bir ‘kaza’ değil bir ‘suikast’ olduğu görüşündedir. Ona göre bu suikasti hazırlayan Batılılar, Menderes’i öldüremeyince kendisine darbe yaptılar. İşte o can alıcı satırlar: “Bizim kanaatimiz, Avrupalıların Menderes’e suikast yapmaları şeklindedir. Suikastte ölmeyince sonra ihtilâli hazırlayıp Menderes’i devirdiler. Çünkü onlara göre Menderes Türkleri diriltiyor, Müslümanları uyandırıyordu. Abartılmış bir düşünceydi bu. Menderes’in bu konudaki hizmeti dolaylıydı.”

Milletin Sevdiği Başvekil

Sezai Karakoç uçak kazasından sonraki gelişmeleri şöyle özetliyor: “Menderes’in uçağının düşmesi Türkiye’de büyük bir heyecan doğurdu. Menderes döndüğü zaman, halk görülmemiş bir sevgi ve coşkunlukla karşıladı onu. Halkın Menderes’e büyük bir sevgi duyduğu ortaya çıktı. Bu, muhalefetin büyük bir hınç ve kin duymasına sebep oldu. Artık onu demokratik yoldan düşüremeyeceklerini anlayan düşmanları, hızla ihtilâl hazırlığına giriştiler. Basın da dışarıdan bir yerden işaret almış gibi korkunç bir propaganda kampanyası açtı Menderes aleyhine. İ. İnönü ise başı çekiyordu dizginsiz gidişte.”

Sağın Kalesine Dava Açtılar

Karakoç, eserde Büyük Doğu mecmuasını anlatıyor. 1956’ya kadar yayımlanan ancak neşriyatına ara veren derginin 1959 yılında yeniden basıldığını belirten üstad, “Bu dönemde bütün sağ toplanmıştı Büyük Doğu’da. Nurettin Topçu, Nihal Atsız, Peyami Safa da yazıyordu. Dergi devam ederken, tüm bu yazarlar için dava açıldı.” diye devam ediyor ve ekliyor: “Büyük Doğu’nun bu döneminde sadece savcılık değil, başta İ. İnönü olmak üzere, tüm CHP ileri gelenleri N. Fazıl aleyhine dava açmışlardı. Bunun da sebebi, N. Fazıl Bey’in kapakta bu zatların resimlerini benzetmeleriyle birlikte yayınlamasıydı. İstenen ceza tutarı 80 seneyi geçiyordu. B. Doğu’nun bu dönemi sanırım 33 sayı sürdü. Sonra kapandı.” Yoruma hacet var mı? Basının özgürlüğünden dem vuran CHP’liler, Şairler Sultanı üstad Necip Fazıl’ın geniş ilgi gören Büyük Doğu dergisine tahammül edememişlerdir.

Menderes’e ve Bediüzzaman’a Tavır

Sezai Bey, Menderes’in uçağının Londra’da düşmesi sebebiyle halkın kendisine gösterdiği sevginin, muhalefetin kızgınlığını arttırdığını belirtiyor ve “İnönü hücuma geçmiş, her vesileyle, bir meydan muharebesi başkumandanıymışçasına saldırmaya başlamıştı.” diyor. Hedefte hem Başvekil Menderes hem de İslam âlimi Bediüzzaman Said Nursi var. Demokrat Parti iktidarının, Nursi’yi kendi aleyhlerine konuşturduğunu iddia eden İnönü’nün “Açık açık Halk Partili gençliği kışkırttığını” belirtiyor Karakoç. Tabii İslam âlimi Bediüzzaman Hazretlerine atılan iftiralar da var.

Darbecilerle Elele

Hatırat ibret levhalarından oluşuyor. 1960 yılının ilkbaharında siyasi havanın gittikçe şiddetlendiğini ve karardığını ifade eden Karakoç, manzarayı şöyle tasvir ediyor: “Basın giderek âdeta çılgınlaşmış, iktidarı yıkmak için elinden geleni yapıyordu. Ahmet Emin Yalman, Hüseyin Cahit Yalçın gibi başyazarlar tam bir ateşlilikle hücum halindeydiler. İsmet Paşa da Meclis’te kızıştırıyordu kazanı.” O günlerin durum tespiti şu satılarda kendisini gösteriyor: “Hele bir seferinde söylediği: “Tarih sizi affetmeyecaek.” ve “Sizi ben bile kurtaramam.” sözleri artık ihtilâlin benzinine kibrit çakıldığı anlamında yorumlanıyordu. Nihayet, talebe ayaklandırıldı. Üniversite öğrencileri fakültelerinde eylem yapmaya başladılar. Bunun üzerine sıkıyönetim ilan edildi.”

“İnönü İdamları Önleyebilirdi”

Sezai Karakoç, bugüne kadar bazı çevrelerin öne sürdüğü iddialara inanmıyor. “İsmet İnönü’nün idamlara karşı olduğu bugüne kadar çok yazıldı, iddia edildi.” diyen Karakoç, “Ancak bu iddiaların doğru olmadığını sanıyorum.” dedikten sonra ekliyor: “İsmet İnönü isteseydi idamları önleyebilirdi. Ama istemedi. Onun devlet ve düzen anlayışına göre, mutlaka idamların yapılması lazımdı. Yoksa, ilerde, Menderes ve arkadaşları iktidara gelir ve intikam alırdı! İnönü herhalde, askerlere; ‘Ben resmen idamlara karşı görüneyim ama siz yine de idamları yapın.’ demiştir. Dış âleme karşı, İnönü’nün idamları önlemeye çalıştığı izlenimini vermesi politik açıdan gerekli görülmüştü. Ama idamların yapılmasını da iç politika gereği görmüşlerdir, İnönü ve arkadaşları.”

İnancımız Horlandı

Hatırat, geçmişteki yaşanmışlıkları dile getiriyor. “Tek Parti yönetimi, çocukluğumuzda ruhumuza derin bir umutsuzluk aşılamıştı. İnancımız horlanmış, yasaklanmış, kendimize ait ne varsa gözümüzün önünde tahrip edilmek ya da tahkir edilmek kaderine mahkûm olmuştu.” Karakoç, CHP’nin 1950’den önce de sonra da hep aynı olduğunu anlatırken kendi sağlam duruşunu da bizlere gösteriyor. 1965 seçimlerini tahlil ettiği şu tespitler çok önemli: “1965 seçimleri oldu. Adalet Partisi zafer kazandı. Aslında bu milletin zaferiydi. CHP’ye, ihtilâlcilere, ihtilâle, basına ve dışarının oyunlarına rağmen, millet kendine yakın partiyi iktidara getirmişti.” Bu seçimde AP’nin, Türkiye’yi bekleyen sorunların üstesinden gelemeyeceğini bildiği için ondan uzak durduğunu ifade eden Karakoç, “Ama milletin o andaki partisi olduğu için şüphesiz aleyhine de bir şey yazmamıştım. Halk Partisi ve zihniyetini, batıcılığı ise eleştirmiş durmuştum yazılarımda.”

“Sağ Cephe Kurulmalı”

Üskad Karakoç, bütün samimiyetiyle ve netliğiyle siyasi görüşlerini ortaya koyarken günümüze de ufuk açıyor. 1973 seçimleriyle Türkiye’de yeni bir dönem başladığını belirttikten sonra yaptığı şu değerlendirme çok mühimdir ve şu sıralarda sarsılan bir garip masanın etrafında toplanan CHP ve dört sağ partinin âdeta hazin serencamını dile getiriyor. Okuyalım: “AP, MSP ve MHP hemen hükümeti kuracak çoğunlukta idiler. Sağ cephe hükûmeti kurabilirlerdi. Ama uzak görüşte olmadıklarından seçimde bu sonucu önceden görememişler, birbirlerini o kadar kırmışlardı ki, seçimden sonra birbirlerinin yüzüne bakamamışlardı. Sonunda MSP ile CHP koalisyon yaptı. Böylece, 24 sene, bütün oyunlarına rağmen, milletin tek başına iktidara getirmediği CHP’yi MSP iktidara getirmiş oldu. Oyunu aldığı kitlenin, düşüncesine karşı bir tutumdu bu. Ters bir tutumdu. Nitekim koalisyondan sonra çıkan af sebebiyle MSP’de büyük bir bölünme oldu. 25 milletvekili MSP’den ayrıldı. Tekrar MNP’yi kurdular.”

“CHP’yi İktidar Yapmak Büyük Vebal”

Diriliş Nesli’nin Öncüsü, görüşlerini dobra dobra yazmış ve CHP’yi iktidara taşımanın “büyük vebal” olduğunu söylemiştir. Daha ne desin? İnşallah tehlikeli kıyılarda dolaşanlar, anlamsız ‘yasak aşk’larından vazgeçer ve şu öğüt dolu satırlardan ders çıkarırlar: “CHP ile koalisyon yapmak, onu diriltmek, milletin inadına onu iktidar yapmak esasen büyük bir vebaldi. Anarşi gittikçe arttı. CHP, anarşistleri koruyordu. Bu yüzden anarşi teröre dönüştü. 1980’e kadar birçok şehirde dükkânlar yakıldı. Gasplar, soygunlar, cinayetler sürdü gitti. Gün geldi, sokağa çıkamaz hale geldik.” Burada anlattıklarım, üstadın hâtıralar denizinden sadece birkaç damla. Türkiye gerçeğini anlamak isteyenler, Sezai Karakoç’un Hâtıralar’ını mutlaka okumalı.

6’lı Masanın Güçlü Ayağı Kırıldı

Siyaset dünyamız bugünlerde hareketli. Uzun zamandır gündemimizi gereksiz yere, fazlasıyla meşgul eden “Altılı Masa”nın en sağlam ayağı kırıldı, en güçlü kolonu devrildi. İyi Parti, mantıklı bir davranış sergileyerek, bu ortaklıktan ayrıldı. Doğrusu ben bu sonucu bekliyordum ve İyi Parti’de sağduyunun, akl-ı selimin ve millî duruşun hâkim olacağını düşünüyordum. Şimdi iğreti masada kalan dört sağ partinin de bu basireti, feraseti ve şuuru göstermesi bekleniyor. Partilerin genel başkanları, inat ve ısrar ile CHP’yi iktidara taşıma çaba ve hevesini sürdürdükleri takdirde siyaset sahnesinde daha da küçüleceklerini, hatta tamamen silineceklerini kuvvetle tahmin ediyorum. Çünkü muhafazakâr taban, Karamollaoğlu’nu, Babacan’ı, Davutoğlu’nu ve Uysal’ı dinlemeyecek, elini vicdanına koyup en isabetli kararı verecektir. Ve bu kutlu karar, aziz milletimizin 1950’den beri tek başına iktidara getirmediği CHP lehine olmayacaktır. Seçimlerin Türkiye’miz için hayırlı olmasını diliyorum.