Üstad Sezai Karakoç'un CHP'ye Bakışı
Türkiye’nin Cumhuriyet devrindeki en büyük mütefekkir şairlerinden merhum üstad Sezai Karakoç, yeni yayımlanan Hâtıralar’ında CHP’yi esaslı biçimde sorguluyor
Büyük bir şair ve sanatkâr olduğu kadar, nesiller
yetiştiren bir öncü şahsiyet olarak bilinen ve çok sevilen rahmetli üstad Sezai
Karakoç’un Hâtıralar’ı yayımlandı. Diriliş
Yayınları tarafından neşredilen bu muazzam hatıralarda üstad, çocukluğundan
itibaren bütün hayatını en ince ayrıntısına kadar anlatıyor. Karakoç, ailesini,
eğitim yıllarını, şiir macerasını, fikir dünyasını, sanat âlemini, mücadele
arkadaşlarını, yaşadığı çileleri olağanüstü bir üslup ile dile getiriyor. İki
ciltten oluşan ve toplamda 970 sayfadan meydana gelen eseri, büyük bir dikkat
ve rikkatle okudum. Bu hâtıralar sadece düşünürümüzün şahsi anıları değil
kanaatimce Türkiye’nin Cumhuriyet yıllarından itibaren geçirdiği merhalelerin
gerçekçi bir gözle ifade edilmiş sahici notları ve boy aynasıdır. Bilhassa
inançlı insanların son 80-85 yılda yaşadıklarını objektif biçimde öğrenmek
isteyenler bu eseri mutlaka okumalıdır. Zira Karakoç herkesin takdir ettiği
vicdanlı ve itibarlı kişiliğiyle gördüğü, bildiği ve tanık olduğu hakikatleri
anlatıyor.
1950’ye
Kadar Hâlimiz
Sezai Karakoç, 1950 öncesi Türkiye’nin portresini
çıkarırken, “Köylü, kendisi darı yer, buğdayı kasabaya getirir satardı. Yarı
çıplak vaziyetteydi.” der. İsmet İnönü dönemindeki sosyal ve ekonomik boyutu
resmeden üstad, daha sonra Demokrat Parti’nin 1950’de iktidara gelmesiyle
ülkenin çehresinin değiştiğini ve kalkınma hamlesinin başladığını söyler ve
şöyle der: “1950’ye kadar böyle devam etmiş, daha sonra Menderes’in kalkınma
hamlesiyle yavaş yavaş köylünün durumu değişmiştir. Kara sabandan traktöre
geçilmiş. Tohumluk yardımı ve ziraat kredileri, yolların yapılması, ofislerin
yapılması ve devletçe buğdayın alınması, hataları ve sevaplarıyla köylünün
durumunda bir inkılâba sebebiyet vermiştir. Köylünün ektiği buğdayı yemeğe
başlaması, şehre akın etmesi, dünya nimetlerinden yararlanma hevesi,
çocuklarını okutma imkân ve isteği böylece başlamıştır.”
Menderes’in
Ödediği Bedel
Büyük bir değişim ruhuyla aziz milletine ve güzel memleketine
hizmet eden Adnan Menderes’in, bu sevdasının bedelini hayatıyla ödediğini
belirten Karakoç, şu gerçeği seslendiriyor: “İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra,
dünya ölçüsünde, teknoloji, insan yaşantısında çok büyük değişim yaptı. Bunu
Türkiye’ye getirip, önce köylünün hayatında ve dolayısıyla bütün halkın
yaşantısında büyük bir değişikliğe sebep olan Menderes’dir. Başkası, buna kolay
kolay cesaret edemezdi. O da bu cesaretinin bedelini hayatıyla ödedi.
Şehir
Efsanesini Çürüttü
Sezai Karakoç, bazı şehir efsanelerini de yıkıyor
hatıratında. Mesela “İnönü’nün demokrasiyi memleketimize getiren kişi olduğu”
iddiasını çürütüyor ve şöyle diyor: “İsmet Paşa’nın demokrasiyi memleketimize
getiren kişi olduğunu, fuzuli meddahlar, bugüne kadar yazıp durdular. Hâlâ, her
fırsatta yazıp, tekrarlayıp duruyorlar İnönü’nün demokrasi âşıklığını ve
kahramanlığını. Bu iddianın aslı yoktur. İnönü, mecburiyet tahtında, İkinci
Cihan Harbi öncesi ve ilk yıllarında Almanlarla sıkı fıkı olmamızın kefareti
olarak (belki de Amerikalılarla gizli anlaşma sonucu beliren) Rus tehdidi ve
isteklerine karşı Amerika’ya sığınmanın sonucunda, muvazaalı ve kontrollü
birçok partili görünüme geçmeyi denemek zorunda kaldı.”
Halk
Partisi Nasıl Yıkıldı?
Sezai Bey, Halk Partisi’nin yıkılışının gerçek sebebi
üzerinde duruyor ve şu yorumu yapıyor: “Millet yıkıktı. 27 yıllık propaganda
yeni bir nesil yetiştirmişti ki, onların gözünde İnönü yarı ilahtı. Yine de
CHP’nin yıkılışını, ben, zulmün ebediyyen âbâd olmasına imkân bulunmadığına
bağlıyorum. Halk Partisi’nin içinde farklı gruplar birbirini yemiş, halk da
seçimde, partiyi yere vurma fırsatını böylece bulmuştu.” Karakoç, hatıralarının
ilerleyen sayfalarında Demokrat Parti’nin iktidara gelişinden itibaren
CHP’lilerin azgın bir muhalefet sergilediğini belirtiyor ve üstat Necip
Fazıl’ın çıkardığı Büyük Doğu’nun
hedef alındığını kaydediyor. Okumaya ve aydınlanmaya devam edelim: “1951
baharında, yine CHP’li üniversiteliler harekete geçirilmiş, onlara, bilhassa
Bâbıâli’de, Büyük Doğu dergisi
yazıhanesi civarında birtakım gösteriler yaptırılmıştı.”
İnönü’nün
Menderes Öfkesi
Sezai Karakoç, hatıraların ikinci cildinde siyasete ve
siyasi partilere daha geniş yer verir. 17 Şubat 1959 tarihinde Menderes’in
uçağının Londra’da düşmesi ve Başvekilin’in bu kazadan sağlam çıkması üzerinde
geniş biçimde durur. Bunun sıradan bir ‘kaza’ değil bir ‘suikast’ olduğu
görüşündedir. Ona göre bu suikasti hazırlayan Batılılar, Menderes’i
öldüremeyince kendisine darbe yaptılar. İşte o can alıcı satırlar: “Bizim
kanaatimiz, Avrupalıların Menderes’e suikast yapmaları şeklindedir. Suikastte
ölmeyince sonra ihtilâli hazırlayıp Menderes’i devirdiler. Çünkü onlara göre
Menderes Türkleri diriltiyor, Müslümanları uyandırıyordu. Abartılmış bir
düşünceydi bu. Menderes’in bu konudaki hizmeti dolaylıydı.”
Milletin
Sevdiği Başvekil
Sezai Karakoç uçak kazasından sonraki gelişmeleri
şöyle özetliyor: “Menderes’in uçağının düşmesi Türkiye’de büyük bir heyecan
doğurdu. Menderes döndüğü zaman, halk görülmemiş bir sevgi ve coşkunlukla
karşıladı onu. Halkın Menderes’e büyük bir sevgi duyduğu ortaya çıktı. Bu,
muhalefetin büyük bir hınç ve kin duymasına sebep oldu. Artık onu demokratik
yoldan düşüremeyeceklerini anlayan düşmanları, hızla ihtilâl hazırlığına
giriştiler. Basın da dışarıdan bir yerden işaret almış gibi korkunç bir
propaganda kampanyası açtı Menderes aleyhine. İ. İnönü ise başı çekiyordu
dizginsiz gidişte.”
Sağın
Kalesine Dava Açtılar
Karakoç, eserde Büyük
Doğu mecmuasını anlatıyor. 1956’ya kadar yayımlanan ancak neşriyatına ara
veren derginin 1959 yılında yeniden basıldığını belirten üstad, “Bu dönemde
bütün sağ toplanmıştı Büyük Doğu’da.
Nurettin Topçu, Nihal Atsız, Peyami Safa da yazıyordu. Dergi devam ederken, tüm
bu yazarlar için dava açıldı.” diye devam ediyor ve ekliyor: “Büyük Doğu’nun bu döneminde sadece
savcılık değil, başta İ. İnönü olmak üzere, tüm CHP ileri gelenleri N. Fazıl
aleyhine dava açmışlardı. Bunun da sebebi, N. Fazıl Bey’in kapakta bu zatların
resimlerini benzetmeleriyle birlikte yayınlamasıydı. İstenen ceza tutarı 80
seneyi geçiyordu. B. Doğu’nun bu
dönemi sanırım 33 sayı sürdü. Sonra kapandı.” Yoruma hacet var mı? Basının
özgürlüğünden dem vuran CHP’liler, Şairler Sultanı üstad Necip Fazıl’ın geniş ilgi
gören Büyük Doğu dergisine tahammül
edememişlerdir.
Menderes’e
ve Bediüzzaman’a Tavır
Sezai Bey, Menderes’in uçağının Londra’da düşmesi
sebebiyle halkın kendisine gösterdiği sevginin, muhalefetin kızgınlığını
arttırdığını belirtiyor ve “İnönü hücuma geçmiş, her vesileyle, bir meydan
muharebesi başkumandanıymışçasına saldırmaya başlamıştı.” diyor. Hedefte hem
Başvekil Menderes hem de İslam âlimi Bediüzzaman Said Nursi var. Demokrat Parti
iktidarının, Nursi’yi kendi aleyhlerine konuşturduğunu iddia eden İnönü’nün
“Açık açık Halk Partili gençliği kışkırttığını” belirtiyor Karakoç. Tabii İslam
âlimi Bediüzzaman Hazretlerine atılan iftiralar da var.
Darbecilerle
Elele
Hatırat ibret levhalarından oluşuyor. 1960 yılının
ilkbaharında siyasi havanın gittikçe şiddetlendiğini ve karardığını ifade eden
Karakoç, manzarayı şöyle tasvir ediyor: “Basın giderek âdeta çılgınlaşmış,
iktidarı yıkmak için elinden geleni yapıyordu. Ahmet Emin Yalman, Hüseyin Cahit
Yalçın gibi başyazarlar tam bir ateşlilikle hücum halindeydiler. İsmet Paşa da
Meclis’te kızıştırıyordu kazanı.” O günlerin durum tespiti şu satılarda
kendisini gösteriyor: “Hele bir seferinde söylediği: “Tarih sizi
affetmeyecaek.” ve “Sizi ben bile kurtaramam.” sözleri artık ihtilâlin
benzinine kibrit çakıldığı anlamında yorumlanıyordu. Nihayet, talebe
ayaklandırıldı. Üniversite öğrencileri fakültelerinde eylem yapmaya başladılar.
Bunun üzerine sıkıyönetim ilan edildi.”
“İnönü
İdamları Önleyebilirdi”
Sezai Karakoç, bugüne kadar bazı çevrelerin öne
sürdüğü iddialara inanmıyor. “İsmet İnönü’nün idamlara karşı olduğu bugüne
kadar çok yazıldı, iddia edildi.” diyen Karakoç, “Ancak bu iddiaların doğru
olmadığını sanıyorum.” dedikten sonra ekliyor: “İsmet İnönü isteseydi idamları
önleyebilirdi. Ama istemedi. Onun devlet ve düzen anlayışına göre, mutlaka
idamların yapılması lazımdı. Yoksa, ilerde, Menderes ve arkadaşları iktidara
gelir ve intikam alırdı! İnönü herhalde, askerlere; ‘Ben resmen idamlara karşı
görüneyim ama siz yine de idamları yapın.’ demiştir. Dış âleme karşı, İnönü’nün
idamları önlemeye çalıştığı izlenimini vermesi politik açıdan gerekli
görülmüştü. Ama idamların yapılmasını da iç politika gereği görmüşlerdir, İnönü
ve arkadaşları.”
İnancımız
Horlandı
Hatırat, geçmişteki yaşanmışlıkları dile getiriyor.
“Tek Parti yönetimi, çocukluğumuzda ruhumuza derin bir umutsuzluk aşılamıştı.
İnancımız horlanmış, yasaklanmış, kendimize ait ne varsa gözümüzün önünde
tahrip edilmek ya da tahkir edilmek kaderine mahkûm olmuştu.” Karakoç, CHP’nin
1950’den önce de sonra da hep aynı olduğunu anlatırken kendi sağlam duruşunu da
bizlere gösteriyor. 1965 seçimlerini tahlil ettiği şu tespitler çok önemli:
“1965 seçimleri oldu. Adalet Partisi zafer kazandı. Aslında bu milletin
zaferiydi. CHP’ye, ihtilâlcilere, ihtilâle, basına ve dışarının oyunlarına
rağmen, millet kendine yakın partiyi iktidara getirmişti.” Bu seçimde AP’nin,
Türkiye’yi bekleyen sorunların üstesinden gelemeyeceğini bildiği için ondan
uzak durduğunu ifade eden Karakoç, “Ama milletin o andaki partisi olduğu için
şüphesiz aleyhine de bir şey yazmamıştım. Halk Partisi ve zihniyetini,
batıcılığı ise eleştirmiş durmuştum yazılarımda.”
“Sağ
Cephe Kurulmalı”
Üskad Karakoç, bütün samimiyetiyle ve netliğiyle siyasi
görüşlerini ortaya koyarken günümüze de ufuk açıyor. 1973 seçimleriyle
Türkiye’de yeni bir dönem başladığını belirttikten sonra yaptığı şu
değerlendirme çok mühimdir ve şu sıralarda sarsılan bir garip masanın etrafında
toplanan CHP ve dört sağ partinin âdeta hazin serencamını dile getiriyor.
Okuyalım: “AP, MSP ve MHP hemen hükümeti kuracak çoğunlukta idiler. Sağ cephe
hükûmeti kurabilirlerdi. Ama uzak görüşte olmadıklarından seçimde bu sonucu
önceden görememişler, birbirlerini o kadar kırmışlardı ki, seçimden sonra
birbirlerinin yüzüne bakamamışlardı. Sonunda MSP ile CHP koalisyon yaptı.
Böylece, 24 sene, bütün oyunlarına rağmen, milletin tek başına iktidara
getirmediği CHP’yi MSP iktidara getirmiş oldu. Oyunu aldığı kitlenin,
düşüncesine karşı bir tutumdu bu. Ters bir tutumdu. Nitekim koalisyondan sonra
çıkan af sebebiyle MSP’de büyük bir bölünme oldu. 25 milletvekili MSP’den
ayrıldı. Tekrar MNP’yi kurdular.”
“CHP’yi
İktidar Yapmak Büyük Vebal”
Diriliş Nesli’nin Öncüsü, görüşlerini dobra dobra
yazmış ve CHP’yi iktidara taşımanın “büyük vebal” olduğunu söylemiştir. Daha ne
desin? İnşallah tehlikeli kıyılarda dolaşanlar, anlamsız ‘yasak aşk’larından vazgeçer
ve şu öğüt dolu satırlardan ders çıkarırlar: “CHP ile koalisyon yapmak, onu
diriltmek, milletin inadına onu iktidar yapmak esasen büyük bir vebaldi. Anarşi
gittikçe arttı. CHP, anarşistleri koruyordu. Bu yüzden anarşi teröre dönüştü.
1980’e kadar birçok şehirde dükkânlar yakıldı. Gasplar, soygunlar, cinayetler
sürdü gitti. Gün geldi, sokağa çıkamaz hale geldik.” Burada anlattıklarım,
üstadın hâtıralar denizinden sadece birkaç damla. Türkiye gerçeğini anlamak
isteyenler, Sezai Karakoç’un Hâtıralar’ını
mutlaka okumalı.
6’lı Masanın Güçlü Ayağı Kırıldı
Siyaset dünyamız bugünlerde hareketli. Uzun zamandır
gündemimizi gereksiz yere, fazlasıyla meşgul eden “Altılı Masa”nın en sağlam
ayağı kırıldı, en güçlü kolonu devrildi. İyi Parti, mantıklı bir davranış
sergileyerek, bu ortaklıktan ayrıldı. Doğrusu ben bu sonucu bekliyordum ve İyi
Parti’de sağduyunun, akl-ı selimin ve millî duruşun hâkim olacağını
düşünüyordum. Şimdi iğreti masada kalan dört sağ partinin de bu basireti,
feraseti ve şuuru göstermesi bekleniyor. Partilerin genel başkanları, inat ve
ısrar ile CHP’yi iktidara taşıma çaba ve hevesini sürdürdükleri takdirde siyaset
sahnesinde daha da küçüleceklerini, hatta tamamen silineceklerini kuvvetle
tahmin ediyorum. Çünkü muhafazakâr taban, Karamollaoğlu’nu, Babacan’ı,
Davutoğlu’nu ve Uysal’ı dinlemeyecek, elini vicdanına koyup en isabetli kararı
verecektir. Ve bu kutlu karar, aziz milletimizin 1950’den beri tek başına
iktidara getirmediği CHP lehine olmayacaktır. Seçimlerin Türkiye’miz için
hayırlı olmasını diliyorum.