Üstad Karakoç
Bâbıâli’nin aziz türbedarları vardır. Sessiz, sakin şekilde küçük mekânlarında bu tarihî semtin âdeta irfan bekçiliğini yaparlar. Anlı şanlı yayıncılar semtten kopup giderken onlar yerlerini asla terk etmezler. Bu türbedarlardan biri de Remzi Alioğlu’dur. Alioğlu Yayınevi’nin kurucusu, yöneticisi. Mütebessim, mütevazı, çelebi adam. Örnek bir naşir. Cağaloğlu’na geçtiğimde, Çatalçeşme Sokağı’ndan aşağıya doğru inerken Üretmen Han’ın önündeki dükkânına uğrayıp selam vermeden duramam.
Geçen hafta böyle mutat bir Bâbıâli ziyaretimde ikindi
vakti Yerebatan Camii’ne gittim. Namazdan sonra dağılan cemaat arasında Remzi
Bey’i gördüm. Selamlaştık. “Gel, geçen sana bahsettiğim kitabı vereyim.” dedi.
Kitap hediyesi reddedilir mi? Sevinçle peşine takıldım. Zaten mescitle dükkân
arası yirmi-otuz adım. Kitabevinde elime tutuşturduğu kitabın önce mavi kapağına,
sonra da ismine baktım: Sezai Karakoç
Yargılamaları. Çok önemli, peki yazarı kim? Cavit Marancı. Hatırlayamadığım
bir isim. Önce cehaletime kızdım, sonra bizi tanıştırmayan müşterek dostlarıma
sitem ettim. Üstadın çevresindeki bir zatı tanıyamamıştım. Kitabı okurken
hukukçu bir kültür adamı olduğunu öğrendim. Sarıkamış
Harekâtı ve 91. Alay ile Buzlu Puslu
Anılar, eserlerinden ikisi.
Kitabın başında üstadın sözleri var: “Sanıyoruz ki,
geçmişi hatırlamamayı becerirsek, onun tesirleri kaybolur. Hâlbuki mazi, yalnız
muhayyilede yaşayan bir vehimler halitası değildir O etimize, kemiğimize ve
iliğimize işlemiştir.” 140 sayfalık eseri, bir gecede okudum ve zihin dünyamda ‘örnek
hatıra kitapları’ arasına yerleştirdim. Akıcı, sürükleyici ve samimi bir üslup.
Savcılık, hâkimlik gibi meslekleri ifa ederken Sezai Bey’in peşine düşer Cavit
Bey. Esasen ona Karakoç’u ilk sevdiren ve hayran bırakanlar, liseden arkadaşları
Avni ve Fatih kardeşler. Allah herkese böyle hayırlı dostlar nasip etsin. Marancı
önce şiiriyle tanışır Karakoç’un, Gün
Doğmadan kitabından okunan şiirler kalbini kuşatır. Daha sonra İstanbul’a gelip
antikacılık yapan arkadaşı Avni Bey’in ısrarlı telkin ve teşvikleriyle
kendisini Cağaloğlu Derin Han’da bulur. Bu ilk tanışma, Abdullah Işıklar ile
gelişir, zamanla köklü dostluğa dönüşür. Kadir kıymet bilen yazar, Sezai Bey’in
muhabbet halkasındadır artık. Üstat, Sarıkamış kitabını görünce heyecanlanır. Bu
harbe giren, daha sonra Rusya’da esir olan babasından ve amcasından hatıralar
nakleder.
Cavit Marancı musikiye de kalpten bağlıdır.
Musikişinasları tanır, bilir, sever. Çaldığı sazlar var. Ufku geniş. Yaşar
Kemal’le ilgili çarpıcı tahlillerinde orijinal tespitler var. Müellifimizin ilgi
alanı çok geniş ama mihverinde Diriliş’in öncüsü var. İlk ziyaretin tafsilatı bile
heyecanlı bir film tadında. İlerleyen dostluk sayesinde üstad kalbiyle birlikte
fikirlerini de açar Marancı’ya: En çok sevdiği kadim şairlerimiz Genceli
Nizami, Fuzuli ve Şeyh Galib’tir. Cavit Bey yazdığı Hüsn ü Aşk Manzum Yorum’u üstada takdim eder. Arada görünen benim
de yakından tanıdığım simalar var: Bugün üçü de rahmete kavuşan Ömer Öztürkmen,
Osman Akkuşak ve Sadettin Kaplan.
Fakire de nasip oldu. Hakikaten onu ziyaret, bir vecd
hâli gibiydi. Yazı kursu talebelerim ve dostlarımla birlikte Cağaloğlu’nda ve
Fındıkzade’deki ziyaretlerimiz, bayram sohbetleri, muhteşem birer şölendi. Mütefekkirimizin
her cümlesini hafızama nakşetmeye çalışır, eve gelince bunları yazardım. O,
sadece Türkiye’yi değil Türk dünyasını da içine alan İslâm âleminin derdiyle
hemdertti. Hatta mazlum coğrafyalarla, bütün insanlıkla ruhen, kalben alakadardı.
Üstadın ödüller karşısındaki istiğna hâli çok güzel anlatılıyor.
Sezai Beyin iç portresini mükemmel bir kalemden okuyoruz. Onun hassasiyetlerini
bilen, duruşuna saygı duyan ve bunları samimi bir tarzda kitabına taşıyan
yazarımız, ufkumuzu açıyor. Sezai Karakoç’un nasıl anlaşılması gerektiğini
çarpıcı biçimde bize gösteriyor. Arada eseri süsleyen, şairimize ait mısralar
yüreğimizi yakalayıveriyor: “Ne yapsalar boş göklerden gelen bir karar
vardır/Gün batsa ne olur geceyi onaran bir mimar vardır/Yanmışsam külümden
yapılan bir hisar vardır/Yenilgi yenilgi büyüyen bir zafer vardır.”
Sezai Karakoç’a duyulan büyük sevginin temeline inen
yazar, Diriliş’teki iftar sofrasına da oturur. Samanyolunda Ziyafet’tir bu mütevazı sofra. Mühim cümle şu: “Dünya
malını, metaını harcamada cömert olan üstat bildiklerini de cömertçe sebil
edenlerdendi.” Bir hukukçu olarak şu tespit değerlidir: “İslâm Hukukuna en
vakıf olan şahsiyetlerden biri de Sezai Karakoç’tur.” Hastalık günlerini ve son
günlerini anlattığı bölümü hüzünle okudum. Kitaba adını veren ve üstadın İslâm’ın Dirilişi eseri sebebiyle mahkûm
edilişinin hikâyesi, mahkeme safahatı ile ilgili kaynak bilgi ve belgeler, kitabı
vazgeçilmez kılıyor. Sezai Karakoç’a rahmet ve mağfiret, Cavit Beyin nefesine
sıhhat, ömrüne bereket diliyorum.