Dolar (USD)
34.53
Euro (EUR)
36.15
Gram Altın
2965.96
BIST 100
9367.77
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
22 Ocak 2023

Üslup meselesi

Bu hafta üslup meselesini yazmak istedim. Sözlüklerde yol, tarz, usul, eda, stil anlamlarını barındıran üslup, edebiyatta; konuşmada, yazmada yazarın ifade biçimi olarak karşımıza çıkmaktadır.

Tutulan yol olarak da üslubu tanımlayabiliriz. Bu, hangi yola girdiğinizle alakalı, hangi yolda yürüdüğünüzle alakalı. Aslında üslubu bugün daha çok mimarî ve şehirleşme alanında öne çıkarmak lazım. Anlamsız duvarlar, uzun uzun binalar, ucube yapılar, köklerinden sökülen ağaçlar ve neticede tahrip edilen tabiat... Bütün bunlar göz zevklerimizin bozulması için yeter sebeplerdir. Mimarîde Rönesans üslubu, Barok üslubu ya da Türk üslubu terimlerini duymuşluğumuz vardır. Hatta İslam'ın ilk yıllarında neşet etmiş kufi üslup, tarih içinde satrançlı kûfî uslubu gibi “üslup içinde üslup doğurmuş”tur.

Şair Ahmet Haşim, edebiyat ve edebî metinler için şöyle diyor: Üslup demek, lisânın klişe şekillerinden kurtulmak, aynı lisân içinde ayrı bir lisân oluşturmak demektir... Yani aynı dil içinde ayrı bir dil kullanmak...

Üsluba dair klasik dönemlerden kalma bir söz var. Üslubu beyân aynı ile insan... İnsanın ifade tarzı kendi kişiliğinin ölçüsüdür demekmiş bu söz... Yani bu sözden kasıt hayat üslubu, hayat tarzı nasılsa sizin konuşma ifadeniz de öyledir. Bir duvar ustasından felsefe tarihi hakkında konuşmasını ya da felsefeye dair terminolojiyi kullanmasını beklemek biraz zor olsa gerek… O usta özel olarak kendini okumaya adamışsa onu bilemeyiz. Bildiğimiz duvar ustası, sizlere taşın kumun, harcın veya diğer inşaat işlerinden bahseder. Felsefeci ise felsefe tarihinden, Aristo'dan Eflatun'dan bahseder.

Üslup meselesini şimdilik edebiyat alanında tartışalım. Edebiyat denilince felsefe âlemine de gönderme yapacağız. Almanların meşhur bir filozofu var. Aurther Schapenhour… Hem filozof hem yazar. Bu yazar, yazarlık ve üslup alanında ayağı yere basan sözler sarf etmiş “Okumak, yazmak ve Yaşamak” adlı kitabında şunları söylüyor: “Her şeyden evvel iki tür yazar vardır: Sırf ele aldığı konu için yazanlar ve sadece yazmak için yazanlar. Birinci tür kendisine, insanlarla paylaşılmaya değer görünen düşüncelere yahut tecrübelere sahiptir, ikinci türdekiler ise paraya ihtiyaç duyar ve dolayısıyla esasen para için yazarlar. Onlar, yazmak için düşünürler ve düşüncelerini eğip bükerek uzattıkça uzatmalarıyla kendilerini ele verirler. Keza yarı doğru, yarı yanlış, tuhaf, sahte, zorlama ve kararsız olan düşüncelerini işleme tarzlarıyla da kaypaklık sevgileriyle de gösterirler. Böylece gerçekte olmadıkları gibi görünebilirler. Bu yazarların yazılarındaki açık ve sarih olamayışları da bundandır” Bu söze, yoruma “derdi, davası olduğu için yazanları da eklemek daha doğru olur.

Arthur Schopenhauer’in üslup hakkındaki şu düşüncesi de yerli yerinde: Eğer bir kişi yazarlık iddiasında ise ya yeni bir düşünce ortaya koymalı ya da yeni bir tecrübe söylemelidir. Yazarın-filozof’un bu görüşü bana Mevlana’nın “Dün dünde kaldı cancağızım. Bugün yeni şeyler söylemek lazım.” Sözünü hatırlattı. Üslup, sizi klişelerden, beylik sözlerden kurtarıyorsa üslup olur.

Geçtiğimiz günlerde şahsi kütüphanemi karıştırırken bazı kitapların olması gerekenden daha fazla yıprandığını, aralarında kuruyan gül yaprağı gibi küçük not kağıtlarını da koyduğumu görünce duygulandım doğrusu. Demek ki bu kitapları çok okumuşluğum var. Demek ki bu kitapların yazarları üslup olarak oturmuş bir yapıları var. Bazı kitapları da birçok sayfasını atlayarak bitirdiğimi söyleyebilirim. Bu son bitapların anlatımı demek ki beni sarmamış.

Sözü Simurg ile bitirelim. Bizim de edebî yolculuğumuz, yazarlık serüvenimiz Attar’ın Simurg'a doğru yol alan kuşları gibi olsun. Gâh bu vadide düştük gâh şu vadide uçtuk. Simurg'u bulduğumuzda üslubumuzu da bulacağımız aşikâr. Çünkü üslup sahibi yazarlar Simurg'a varmak için dereyi, tepeyi; dağı, taşı aşan ve nihayetinde yedi vadiye ulaşan kuşlar gibidir…